bu sezon dahil, son 4 yıldır maraton kombinesi alan iki yakın arkadaşım var. ikisi de bjk lidir. ama dediğim gibi bizim maçları da takip ederler. gençlerbirliğine olan sempatilerinde biraz benim de payım var. birinin adı namık (halı sahada oynadığımız al takım - kara takım maçlarından anımsayanlar olacaktır) diğeri de mehmet. bir de sami var ama onun konumuzla bir ilgisi yok, sami trabzonludur ve trabzonsporu tutar. bayram tatiline 15 gün kala namık, mehmet ve sami alanya'da bir otele rezervasyon yaptırdılar. ben de bursa'daki akrabalara sözüm var deyip bu organizasyondan ayrı düştüm.
maçtan bir gün önce yani cumartesi sabahı onlar alanya'ya ben ve eşim ise bursa'ya hareket ettik. yol boyu telefonlaştık ve pazar akşamı oynanacak gençlerbirliği-bjk maçı hakkında karşılıklı atıp tuttuk. pazar günü daha akşam olmadan gençlerbirliği maçının saat 19.00 da olduğu tüm sülaleye duyuruldu, böylece ma-aile birlikte yenecek olan akşam yemeğinin başlama saati 18.00 e alındı. tam 19.00 da ben ve benim gibi futbol merakı olan oğuz eniştem sofradan kalkıp maçı izlemek için karşı apartmana doğru hızlı adımlarla yöneldik. daha henüz birinci kat merdivenlerini çıkıyorduk ki telefonum çaldı. ben, klasik bir bayram kutlama telefonudur diye düşündüm amaa ekranda mehmet'in adını görünce açıkçası gol yediğimizi anladım. yine de kuyruğu dik tutarak;
- ne var la? - seyrediyor musun? -yoo, halamlarda digi yok. - maça golle başladık olum, ernst attı. - iyi tamam, hayırlı olsun, şimdi kapatıyorum, bayram ziyaretindeyiz. - tamam gol olunca ararım. eniştem kapıyı açar açmaz doğru televizyona yöneldim ve ekranın sol üst köşesindeki skoru kontrol ettim; 0-1. daha 4 ncü dakikada golü yemiştik ama fena da oynamıyorduk. derken 24 te pektemek atar atmaz telefonum çaldı, mehmet . . .
- hayırdır la ? - iki oldu olum, sizden aldığımız pektemek attı. - aman iyi, ben de bir şey oldu sandım. - kızdın mı ? - yoo, kapatıyorum, öyle her golde arama. 5 olunca ararsın. - valla kusura bakma her golde arayacağım. çin işkencesi he he he. telefonu kapattığım anda eniştem lafa girdi.
- yahu zaten tüm keyfim kaçtı bir de senin bu arkadaşın her golde arayınca... - enişte, o benim maçı izleyemediğimi zannederek aklı sıra canlı skor yapıyor. - e sende söyleseydin maçı televizyondan izliyorum diye. iki de bir... - (söylesem mi, söylemesem mi )
derken ilk yarının sonlarında simao'nun şutunu ramazan tokatlıyor ve biz ekran başında derin bir ohh çekiyoruz. peşi sıra oktay'ın kafa şutunu cenk çizgiden çıkarıyor ahhh ! ilk yarı bitince ankara'dan eş dost geçmiş olsun demek için araıyor. her birine aslında iyi oynadığımızı ama çok güvendiğim stoperlerin bu maçta kötü oynadıklarını anlatıyorum.
eniştem kavun kesmiş elinde iki tabak kavunla odaya giriyor ve ikinci yarı başlıyor. ikinci yarının başlarında pektemek kaçırıyor ama yüreğimizi de ağzımıza getiriyor. derkene sahneye azo çıkıyor. ne o şaşırdınız değil mi. hiç şaşırmayın arkadaşlar çünkü ben tam azo dan bahsediyor ve atar şimdi diyordum ki ne azo ceza sahası dışından asıldı. ama malum top defansa çarptı ve herve'nin koşma mesafesine doğru yön değiştirdi. o da yaşından başından beklenmeyecek bir çeviklikle topa doğru seğirtti ve usta bir vuruşla ilk golümüzü attı. biz eniştemle gooool ! diye bağırarak yerimizden zıpladık ama nedense telefonum çalmadı. eniştem;
- arasana şu beşiktaşlı arkadaşını. - o benim maçı izlediğimi bilmiyor enişte. - iyi ya öğrensin işte. sen de kızdır onu. - ikinciyi de atarsak ararım. daha ilk golün sevincini tam manasıyla yaşayamadan, maçın dönüm noktasını yaşadığımızı bile idrak edemeden, bizim takımın ikinci kel oyuncusu uçan kafayla topu ters köşeye bırakmaz mı? bırakır. meğer hurşut hayatının ilk kafa golünü atmış ona seviniyormuş. biz yine eniştemle yerimizden fırlayıp gooool ! diye bağırırkene telefonum yine çalmadı.
- bak arkadaşın aramıyor, sen arasana şu arkadaşını, bak beraberlik golünü de attınız. - yok enişte vazgeçtim, maç bitince o beni nasıl olsa arayacak, maçın bitmesine daha yarım saat var. maç 2-2 olmuştu ve bjk'nin fizik gücünün yanısıra morali de düşmüştü. ama mehmet'ten ne ses vardı ne seda. mehmet, muhtemelen bjk'nin atacağı 3 ncü gole umut bağlamış ve önce öne geçelim sonra ararım diye düşünmekteydi.
uzatmayalım, 3 ncü golü bizim adımıza vekaleten egemen atınca bir yandan çılgınca seviniyor diğer taraftan da "şimdi arar" diye düşünüyordum, ama ne gezer. mehmetten hala tık yoktu. bir an için elim telefona gitti ama son anda vaz geçtim. maç bitince arayacak ve haberim yokmuş gibi "kaç kaç " diye soracaktım. maçın sonu yaklaştıkça heyecanımız artmış ve bir kaza golü yemek bir tarafa 4 ncü golü bulmamızın an meselesi olduğunu eniştemle konuşurkene dakika doksan olmuştu ki o da ne (yani nihayet) takımın bir diğer kel oyuncusu erdal'ın müthiş şutu ile maça noktayı koymuştuk. derkene nihayet telefonum çaldı ve ekranda mehmet yazdı. sesimi ayarladım ve hiç bir şeyden haberim yokmuş gibi,
- ne oldu, 5 oldu mu - ne beşi olum, ağzımıza s..tınız. - nerenize ne yaptık - lan olum, 4-2 yendiniz, dört - ikiiii - bırak dalga geçmeyi mehmet, biz hangi arada 4 gol attık - attınız olum işte valla dalga geçmiyorum - siz atınca her golde arıyordun da biz atınca niye aramadın. tam dört kez araman gerekmez miydi - arıyoz ya olum. - bak, beni işletmiyorsun değil mi - lan adamı deli etme h..van, 4-2 yen di niz. - tamam tamam inandım, şimdi kapatıyorum, malum bayram ziyareti falan...
bu diyaloğun hemen ardından bir baba hindi tezahuratına katılmak için maratonun göbüğüne canlı bağlantı kurdum ve "neccola polates ile görüşmek istiyorum" dediğimde karşımdaki kişi parolayı sordu ben de,
" biz bu bayram arkadaşlarla kartal'a girdik" dedim.