orduspor'u mor-beyaz renklerinden (biraz da hacettepe'yi anımsattığından olsa gerek) ve 1979-80 sezonu uefa kupası 1. tur 1. maçında, 19 eylül'de 19 eylül stadında oynadıkları ve 2-0 kazandıkları (aynı zamanda o sezon türk takımlarının avrupa kupalarında kazandıkları tek galibiyetidir) banik ostrava maçlarından ötürü sempati duyarım...
maçtan önce aklımda 2 şey var; biri başlarında eski oyuncularımızdan ve aynı zamanda oftaş'ı 1. lige taşıyan metin diyadin'in olması, diğeri de 26 yıl sonra tekrar en üst ligdeler ve ben tribün tarihimde ilk kez orduspor'u (hem de gençlere karşı) canlı canlı izleyeceğim...
orduspor deplasmanda iyi oynadığı ama kaybettiği fenerbahçe maçı ile başladı. ardından 9 maç (5b, 4g) yenilmediler. ama sonra birden düşüşe geçtiler ve bu maç öncesi son 4 maçı kaybetmiş durumdalar. hem metin hocanın kalması hem de kendileri için çıkış arıyorlar. biz ise son 4 haftada 3 büyük istanbul takımı ve sivasspor ile oynadık ve bu maçlardan 5 puan çıkarabildik. altımız kaynıyor ve hafta içi erteleme maçı için trabzona gideceğiz. bu nedenle hayati bir önemi var 3 puanın...
ilk yarı çok dengeli geçiyor. iki takım da mücadele ediyor. doğrusu orduspor bizden daha çok istiyor ve daha çok basıyor. bu yüzden de oyun kuramıyoruz. ilginçtir son 4 haftada oynadığımız beşiktaş, galatasaray ve fenerbahçe maçlarında uyguladığımız yoğun baskı ve rakibi bozma oyununu bize sahneliyorlar... 1-2 cılız pozisyon dışında bir şey yok. gençlik parkı kalesine soldan yerden yapılan ortaya fatih tekke dokunacakken ramazan son anda eliyle çıkarıyor... oyunun hakkı... ilk devre 0-0 bitiyor.
ben de uzun zaman sonra maratonun en önden 6 sırasına iniyorum. futbolculara daha yakın maç izliyorum. yanımda tunç ve babası var. tunçla uzun zamandır muhabbet edememiştik bir yandan muhabbet ediyoruz bir yandan maç izliyoruz. ikinci yarı başlıyor ve ordu golünü buluyor. ilk yarıda iyi olmadığımızı düşünerek biraz panik oluyoruz ama yasin'in 3 dakika sonra nefis aşırtma golü ve tribünlerin tum yerine zec girsin diye tempo tuttuğu bir anda tum'un golü ile öne geçiyoruz. sonra birkaç pozisyonda ramazanın güzel kurtarışları var ve son 90+'da zec oyuna giriyor. tunçla "adam son dakikada oyuna giriyor ne yapacak ki" lafımızı, zec ağzımıza tıkıyor ve bir anda soner'in pası ile kaleyi görüyor. şutu defansa çarpıp kaleye yöneliyor ve ağlarda... özellikle bu gole çok seviniyoruz çünkü uzun zamandır gol atmayan zec'in golü (ki normalde yalçın'ın kendi kalesine golü olsa da) moral bulması için çok değerli... bir an önce geçen yıl sakatlanmadan önceki ivmesini yakalamsını diliyoruz...
maç içinde tribünün karşılaşmayı takip edip her güzel hareketten sonra alkış ve futbolcu adına tempo tutması, ilk yarıdaki serbest atış öncesi "azofeifa"nın adının tempo tutulması gibi anlar ise çok güzel bir ortam oluşturuyor. tribün bağırdıkça oyuncuların biraz daha istekli oldukları görünüyor...
maç bitiyor. bir anda fidayda çalmaya başlıyor. tunçla aşağı doğru basamaklardan inerken, en önlerde oturan ak saçlı, sakallı bir amca ayağa kalkıp oynamaya başlıyor. tunç fotoğrafını çekiyor çok güzel görünüyor amca. takım tribüne çağırılıyor. o da ne, curri ellerini açmış fidayda oynayarak geliyor. şaşırıyoruz. yanındakilere de "oynasıza" diye kışkırtıyor. soner çekinerek ona katılıyor. sonra üçlü çekiliyor ve stadı terk ediyoruz.
içimden mor-beyaz renklerin en üst lige çok yakıştığını ve metin diyadinle birlikte bu ligde yollarına devam etmelerini diliyorum. bir yandan da arkadaşları ağustos'da yaptığımız doğu karadeniz turunda karar verdiğim marttaki ordu deplasmanına gitme konusunda gazlamaya devam ediyorum...
güzel bir gün ve akabinde arkadaşlarla geçirilen güzel bir akşam/gece olarak anılar arasına ekleniyor...