sevecen tunç'un "trabzon'da futbolun toplumsal tarihi: mektepliler, münevverler, meraklılar" kitabından;
futbola karşı yürütülen kampanyanın üçüncü boyutunun ise 'tek kulüp ideali' olduğunu iddia etmek mümkündü. 4 temmuz 1937 tarihinde galatasaray ve güneş arasında oynanan karşılaşma spor tarihimizde de kritik bir kırılma noktasıydı. yaşanan şiddet olaylan devletin spor kulüpleri arasındaki rekabete en üst düzeyde müdahale etmesini kaçınılmaz kıldı, ismet inönü maçın ardından bir bildiri yayınlayarak aralarında eski tici yöneticilerinin de olduğu kulüp yöneticilerini sert bir dille kınayacaktı. bundan sonraki dönemde spor kulüpleri üzerindeki iktidar baskısı belirgin bir biçimde arttı. iktidar, kulüpleri kontrol altına alabilmek ve futbol şiddetinin önüne geçilebilmek amacıyla kent içi rekabetin yüksek olduğu izmir ve istanbul başta olmak üzere belirli kentlerde spor kulüplerini tek bir kulüp çatısı altında birleştirmeye çalışacaktı. izmir'in altay, göztepe ve altınordu gibi belli bir siyasi güce sahip büyük kulüplerinin bile birleşmeye karşı çıkamadığı bir ortamda, trabzon'daki benzer girişimin nasıl başarısız kılındığını görmek ilginçti. trabzon kentinde, kulüplerin yanı sıra basının da bu fikre karşı direniş göstermesi, süreci izmir örneğinden farklı bir sonuçla neticelendirecekti.
ilk defa 1936-1937 sezonunda oynanan bir lig maçında futbolcular arasında çıkan kavganın ardından ortaya atılan iki kulübün birleşmesi fikri gazetelerde ateşli bir gündem maddesine dönüşecekti. trabzon'da futbolun kent temsiliyeti noktasında taşıdığı anlam ve önem emsalsizdi. dolayısıyla, oyunu kentin öncülük iddiasının bir parçası olarak gören yerel seçkinlerin bu fikre sıcak bakması mümkün değildi. hayrettin ziya beye göre, "ihtilafların halli için hatıra gelen kulüplerin birleştirilmesi" fikri iki nedenden dolayı isabetli değildi, tiki bu birleşme spordaki heyecan ve hareketi öldürecekti. ikincisi ise, tek bir kulüp, sporumuzun kuvvetini kırabilirdi. zira trabzon dışarıda, "renkleri başka, bağlılıkları başka" kulüplerle temsil edilmeliydi.
bağrında dört büyük spor kulübünü toplayan trabzon, memleketin hatırı sayılır spor merkezlerinden biridir. hükümet merkezinde bile beş kulüp mevcut olduğunu nazarı itibare alırsak, trabzon'un türkiye spor hayatındaki ehemmiyet ve kıymet derecesi meydana çıkar. geçen senelerde buraya gelmiş olan birinci sınıf ankara ve istanbul futbolcuları île yapılan temasların neticesi, trabzon spor tarihi için değerli birer hatıradır. ve yine trabzon'un yetiştirdiği sporcuların istanbul'un birinci takımlarında yer almış olmaları, bu mıntıkanın memleket spor seviyesinde dikkati çeken mühim bir varlık olduğunu açıkça gösteren müspet delillerdir.
gerek harici temaslarda elde edilen basanlar, gerekse istanbul'daki takımlarda top koşturan trabzonlu sporcular kentin ulusal ölçekteki temsilinde önemli bir yer işgal ediyordu. bu suretle, kentin "futbol alanındaki kuvvetli şeref mevkiisi"ni koruyabilmesinin yolu mevcut kulüplerin selametinden geçiyordu: "iki kardeş arasında bile ihtilaflar olur. bir mıntıkadaki kulüpler öz kardeştirler. kardeşler arasındaki gerginlikler nasıl tatlılıkla halledilirse kulüpler arasındaki gerginlikler de aile yuvalan olan trabzon'un şerefi namına yine öyle yatıştırılmalıdır."
spor kulüpleri ve kardeşlik arasında kurulan ilişki ile devletin doğrudan futbola atfettiği rekabet, hırs ve kulüpçülük gibi olgular bertaraf edilmeye çalışıyordu. bu olguların, bir başka yazar tarafından hakim spor anlayışıyla uyumlu bir biçimde yeniden yorumlanması ilgi çekiciydi. yazara göre "rekabet", aslında "sporda olgunluk" anlamına gelmekteydi. dar manada telakki edildiği için yanlış anlaşılan kulüpçülük ise özünde sportif gelişimi teşvik edici bir etkendi. aynı yazıda futbolun sanılanın aksine, "ferdi olmaktan ziyade müşterek bir spor" olduğu söylenmekteydi. bu nedenle her müşterek spor gibi futbol da bağlı bulunduğu yeri temsil etmekteydi. görüldüğü gibi basın yoluyla başlatılan kampanya, dönemin spor politikalarının sert bir eleştirisi olmaktan oldukça uzaktı. futbola atfedilen rekabet, kulüpçülük ve bireysellik gibi olumsuz çağrışımları olan birtakım özellikler olumlanarak, oyunun aslında beden terbiyesi anlayışı ile uyumlu bir spor olduğu vurgulanmaktaydı. neticede kulüplerin istikbali için yürütülen bu karşıt kampanya başarıyla sonuçlandı ve tek kulüp ideali uygulamaya dökülemeden rafa kaldırıldı. benzer bir başka girişim 1941 yılında yeniden gündeme geldiğinde, bu kez yerel seçkinler tarafından farkta bir direniş yöntemi kullanılacaktı.
kulüplerin birleştirilmesi tartışmaları esnasında ortaya atılan bir başka iddia örneğine günümüzde de sıklıkla rastladığımız etnik-özcü bir açıklamayı içermekteydi.18 iddiaya göre futbol trabzon için adeta "biçilmiş kaftan dı. çünkü trabzonlu gençlerin bünye ve intikal kabiliyetleri bu spora çok uygundu. kent takımlarının ulusal ölçekte sağladığı başarılar da, ülkenin en önemli takımlarında forma şansı yakalayan trabzonlu futbolcular da kent insanının bu spora olan ilgi ve yeteneğini ortaya kovuyordu. "az alaka, kıt teşvik" görmesine rağmen bu basanlar yakalandığına göre, beklenilen yatırımlar yapılırsa trabzon çok daha büyük işlere imza atabilecekti. bu gerekçelerle su sporlarına yapılan yatırımın en azından bir kısmının futbola yapılması talep edilmekteydi. ileride tartışılacağı gibi, söz konusu yatırımların başında yıllardır beklenen stadyum inşası gelmekteydi.