maçı kemal halim idare edecekmiş. fakat kemal halim maçı idare edemeyeceğini söyleyince, fenerbahçe müdüriyet binasında toplanılarak maçı kimin idare edileceği konusunda bir kura çekimi yapılmış.
kura çekimine ahmet adnan, "aslan" nihat bekdik, fenerbahçeli sait selahattin, beşiktaşlı refik osman katılmış ve güzellik kraliçesi mübeccel hanım kurayı çekmiş. kura sonucunda fenerbahçeli sait selahattin hakem olarak seçilmiş.
maçta ilk golü eski galatasaraylı "cici" necdet 3. dakikada atarken, galatasaray 74. dakikada haşim birkanla golü bulmuş.
maçtan sonra galatasaraylı öğrenciler güneşlileri (1932'de açılan ve şu anki stadla hemen hemen aynı yerde yer alan) fenerbahçe stadından kadıköy iskelesine kadar palaskalarla kovalamışlar.
spor tarihimizdeki kırılma noktalarından biri. 1937'de yapılan bu "futbol müsabakası"nda çıkan büyük kavga, devleti, spor klüpleri arasındaki rekabete müdahale etmeye mecbur bırakır. başbakan ismet inönü, bu maçta çıkan olaylar üzerine bir bildiri yayınlar ve mevcut spor klüplerinin tavırlarının "anarşik" ve "dejenere" olduğunu vurgular. bildiri zamanın gazetelerinde de çokça tartışılır. zira o dönemde maçlarda çıkan olayların tek örneği değildir galatasaray-güneş maçı.
örneğin, 1924'ten itibaren ayvalık'ta faaliyet gösteren idmanyurdu ve akınspor klüpleri arasındaki rekabet dönemin teftiş raporlarına konu olmuştur. ilgili müfettiş raporuna göre; ayvalık'a giden bir yabancıya idmanyurdu'nu mu akınspor'u mu tuttuğu sorulmakta; alınan cevap kendileri için müspet ise yabancı alkışlanmaktadır. şayet söz konusu kişi kendilerinden olmayan bir tarafı tutuyorsa bu kişiye karşı "çirkin hareketlerde bulunulmaktadır". bu iki takım arasındaki bir maçta çıkan kavgayı polis ve jandarma bastıramamış; olaylara karşı hazır bekletilen bir kıta asker süngü marifetiyle olayı bastırmıştır. bu türden gerilimler o dönemde türkiye'nin başka yerlerinde de yaşanmıştır. işte 4 temmuz 1937 galatasaray-güneş maçı, bu açıdan devlet için bardağı taşıran son damla olmuştur.
kaynak: yiğit akın, gürbüz ve yavuz evlatlar, s. 203-204, iletişim yayınları, istanbul, 2004.
1930′lu yıllarda galatasaray’a çok zarar veren bir bölünme. 1929 yılında çıkan birtakım iç anlaşmazlıklar, 1933 yılında bir bölünmeyle sonuçlanır. eşref şefik(atabey) ‘olimpiyat’ adlı dergide yazdığı kulüp alehtarı yazılardan ötürü üyelikten ihraç edilir. eşref şefik’in kulüpten atılması tepki yaratır. uzun yıllar kulüp başkanlığı yapan yusuf ziya öniş’in istifasıyla ortalık karışır. bu tatsız gelişmelerin nedeni de amatörlük-profesyonellik tartışmasıdır. yusuf ziya öniş ve arkadaşları futbolun ancak profesyonellikle kalkınabileceğini savunurlar. buna karşılık suat hayri ürgüplü de amatörlüğü ve futbol takımının liseye dayanma özelliğinin korunmasını ister. ayrılan 25 üye yusuf ziya bey’in etrafında toplaşıp yeni bir kulüp kurmaya karar verir. bu kulübe öncelikle sarı-kırmızı adını vermek isterler, ancak sultani’den gelen tepkilerle kulübün adı ateş-güneş olur. bir süre sonra güneş diye anılan takım ligde fırtına gibi eser. atatürk’ün yakınlarınca cevad abbas bey’in başkan seçilmesinin ardından bu takım çok güçlenir. galatasaray’ın engelleme çabalarına karşın bu takım ligde oynama hakkını elde eder. bununla da kalmayıp galatasaray’dan bazı futbolcuları transfer ederek huzursuzluk yaratır. bundan sonra güneş, galatasaray için gün geçtikçe tatsızlaşan bir mevzu halini alır.
* * *
siyasi gücü arkasına alan güneş’e sağlanan destek açıktır. 4 temmuz 1937′de oynanan ve olaylar çıkan maç sonucunda dönemin başbakanı ismet inönü, galatasaraylıları tehdit eden, hatta kulübün kapatılabileceğini ihtar eden bir bildiri yayınlar.
* * *
bu atmosferde 1938 yılında güneş milli küme’de şampiyon olur. beşiktaş ikinci galatasaray da üçüncüdür. aynı yıl, futbol ajanı zeki rıza sporel’in istifası ve yerine başkasının bulunamaması yüzünden geciken istanbul ligi ancak kasım ayında başlar ve tek devreli olarak yapılabilir. burda da güneş averajla şampiyon olur. bu şampiyonlukta geçerli olan averaj hesabı da ilginçtir;
34 gol atıp 8 gol yiyen güneş atılanın yenene gölünmesi gibi garip bir uygulamayla 4,25 averaja ulaşır. 40 gol atıp 10 gol yiyen fenerbahçe iste 4 averajla ikinci olur. 44 gol atıp 10 gol yiyen beşiktaş ise 3,66 ile üçüncülükte kalır. oysa bilinen tüm averaj hesaplarına göre bu ligde beşiktaş birinci, fenerbahçe ikinci, güneş ise üçüncü olmalıdır. güneş’in arkasındaki siyasi güç, şampiyonu bile değiştirebilecek boyuttadır.
* * *
ancak bütün bu zorlamanın sporda uzun süre etkili olabilmesine imkan yoktur. güneş bu denli parlak bir biçimde yükselirken, birden bire batıverir. 1939 yılında kulüp kendini fesheder. oysaki daha birkaç ay öncesinin şampiyon takımına sahiptir. nefis bir kulüp lokali vardır, futbolun yanında atletizm, kürek ve güreşte de güçlü ekipler oluşturarak kulüpleşme yolunda hızlı adımlarla ilerlemektedir. ayrıca yıl içinde atatürk’ün bu kulübü ziyaret etmiş olması da önemli ve anlamlı bir gelişmedir. ama yüzeydeki bu parıltının aksine güneş, köksüz bir kulüptür. dayandığı güçlü bir camia ya da kulüp yoktur. bu yüzden de kapısına kilit vurulur. bu işin atatürk’ün ölümünün hemen ardından olması ise işin siyasal boyutunu açıkça gözler önüne koyar.
galatasaray-güneş arasında oynanan maçlar; 01.12.1935: 6-2 20.12.1936: 1-1 21.03.1937: 2-2 04.07.1937: 1-1 19.12.1937: 0-6 20.03.1938: 0-7 05.06.1938: 2-4
kaynak: galatasaray spor kulübü tarihi, ahmet çakır
sevecen tunç'un "trabzon'da futbolun toplumsal tarihi: mektepliler, münevverler, meraklılar" kitabından;
futbola karşı yürütülen kampanyanın üçüncü boyutunun ise 'tek kulüp ideali' olduğunu iddia etmek mümkündü. 4 temmuz 1937 tarihinde galatasaray ve güneş arasında oynanan karşılaşma spor tarihimizde de kritik bir kırılma noktasıydı. yaşanan şiddet olaylan devletin spor kulüpleri arasındaki rekabete en üst düzeyde müdahale etmesini kaçınılmaz kıldı, ismet inönü maçın ardından bir bildiri yayınlayarak aralarında eski tici yöneticilerinin de olduğu kulüp yöneticilerini sert bir dille kınayacaktı. bundan sonraki dönemde spor kulüpleri üzerindeki iktidar baskısı belirgin bir biçimde arttı. iktidar, kulüpleri kontrol altına alabilmek ve futbol şiddetinin önüne geçilebilmek amacıyla kent içi rekabetin yüksek olduğu izmir ve istanbul başta olmak üzere belirli kentlerde spor kulüplerini tek bir kulüp çatısı altında birleştirmeye çalışacaktı. izmir'in altay, göztepe ve altınordu gibi belli bir siyasi güce sahip büyük kulüplerinin bile birleşmeye karşı çıkamadığı bir ortamda, trabzon'daki benzer girişimin nasıl başarısız kılındığını görmek ilginçti. trabzon kentinde, kulüplerin yanı sıra basının da bu fikre karşı direniş göstermesi, süreci izmir örneğinden farklı bir sonuçla neticelendirecekti.
ilk defa 1936-1937 sezonunda oynanan bir lig maçında futbolcular arasında çıkan kavganın ardından ortaya atılan iki kulübün birleşmesi fikri gazetelerde ateşli bir gündem maddesine dönüşecekti. trabzon'da futbolun kent temsiliyeti noktasında taşıdığı anlam ve önem emsalsizdi. dolayısıyla, oyunu kentin öncülük iddiasının bir parçası olarak gören yerel seçkinlerin bu fikre sıcak bakması mümkün değildi. hayrettin ziya beye göre, "ihtilafların halli için hatıra gelen kulüplerin birleştirilmesi" fikri iki nedenden dolayı isabetli değildi, tiki bu birleşme spordaki heyecan ve hareketi öldürecekti. ikincisi ise, tek bir kulüp, sporumuzun kuvvetini kırabilirdi. zira trabzon dışarıda, "renkleri başka, bağlılıkları başka" kulüplerle temsil edilmeliydi.
bağrında dört büyük spor kulübünü toplayan trabzon, memleketin hatırı sayılır spor merkezlerinden biridir. hükümet merkezinde bile beş kulüp mevcut olduğunu nazarı itibare alırsak, trabzon'un türkiye spor hayatındaki ehemmiyet ve kıymet derecesi meydana çıkar. geçen senelerde buraya gelmiş olan birinci sınıf ankara ve istanbul futbolcuları île yapılan temasların neticesi, trabzon spor tarihi için değerli birer hatıradır. ve yine trabzon'un yetiştirdiği sporcuların istanbul'un birinci takımlarında yer almış olmaları, bu mıntıkanın memleket spor seviyesinde dikkati çeken mühim bir varlık olduğunu açıkça gösteren müspet delillerdir.
gerek harici temaslarda elde edilen basanlar, gerekse istanbul'daki takımlarda top koşturan trabzonlu sporcular kentin ulusal ölçekteki temsilinde önemli bir yer işgal ediyordu. bu suretle, kentin "futbol alanındaki kuvvetli şeref mevkiisi"ni koruyabilmesinin yolu mevcut kulüplerin selametinden geçiyordu: "iki kardeş arasında bile ihtilaflar olur. bir mıntıkadaki kulüpler öz kardeştirler. kardeşler arasındaki gerginlikler nasıl tatlılıkla halledilirse kulüpler arasındaki gerginlikler de aile yuvalan olan trabzon'un şerefi namına yine öyle yatıştırılmalıdır."
spor kulüpleri ve kardeşlik arasında kurulan ilişki ile devletin doğrudan futbola atfettiği rekabet, hırs ve kulüpçülük gibi olgular bertaraf edilmeye çalışıyordu. bu olguların, bir başka yazar tarafından hakim spor anlayışıyla uyumlu bir biçimde yeniden yorumlanması ilgi çekiciydi. yazara göre "rekabet", aslında "sporda olgunluk" anlamına gelmekteydi. dar manada telakki edildiği için yanlış anlaşılan kulüpçülük ise özünde sportif gelişimi teşvik edici bir etkendi. aynı yazıda futbolun sanılanın aksine, "ferdi olmaktan ziyade müşterek bir spor" olduğu söylenmekteydi. bu nedenle her müşterek spor gibi futbol da bağlı bulunduğu yeri temsil etmekteydi. görüldüğü gibi basın yoluyla başlatılan kampanya, dönemin spor politikalarının sert bir eleştirisi olmaktan oldukça uzaktı. futbola atfedilen rekabet, kulüpçülük ve bireysellik gibi olumsuz çağrışımları olan birtakım özellikler olumlanarak, oyunun aslında beden terbiyesi anlayışı ile uyumlu bir spor olduğu vurgulanmaktaydı. neticede kulüplerin istikbali için yürütülen bu karşıt kampanya başarıyla sonuçlandı ve tek kulüp ideali uygulamaya dökülemeden rafa kaldırıldı. benzer bir başka girişim 1941 yılında yeniden gündeme geldiğinde, bu kez yerel seçkinler tarafından farkta bir direniş yöntemi kullanılacaktı.
kulüplerin birleştirilmesi tartışmaları esnasında ortaya atılan bir başka iddia örneğine günümüzde de sıklıkla rastladığımız etnik-özcü bir açıklamayı içermekteydi.18 iddiaya göre futbol trabzon için adeta "biçilmiş kaftan dı. çünkü trabzonlu gençlerin bünye ve intikal kabiliyetleri bu spora çok uygundu. kent takımlarının ulusal ölçekte sağladığı başarılar da, ülkenin en önemli takımlarında forma şansı yakalayan trabzonlu futbolcular da kent insanının bu spora olan ilgi ve yeteneğini ortaya kovuyordu. "az alaka, kıt teşvik" görmesine rağmen bu basanlar yakalandığına göre, beklenilen yatırımlar yapılırsa trabzon çok daha büyük işlere imza atabilecekti. bu gerekçelerle su sporlarına yapılan yatırımın en azından bir kısmının futbola yapılması talep edilmekteydi. ileride tartışılacağı gibi, söz konusu yatırımların başında yıllardır beklenen stadyum inşası gelmekteydi.
hakem said selâhaddinin düdüğü ile beraber galatasaraylılar oyuna başladılar. rüzgâr gittikçe şiddetleniyor ve ayni nisbette iki tarafta asabiyet de artıyordu. bu şekilde sinirli bir hava içinde cereyan etmekte olan oyun 12 nci dakikada güneş kalesinin önüne intikal etti. necdetin güzel ve anî şütünü cihad güzel bir atılışla kurtardı. galatasarlılann bu nisbî hâkimiyet ve üstünlüğü 20 nci dakikaya kadar sürdü. yirminci dakikada rebiinin gayretile canlanan bir güneş hücumu kınldı. güneşlilerin soldan yaptıklan hücumlar belki daha ustalıklı, fakat daima tehlikesiz oluyordu. buna rağmen sağdan melih vasıtasile yaptıkları hücumlar daima bir tehlike havası yaratıyordu. melih ayağına kâfi derecede hakim bir oyuncu olmamakla beraber çok enerjik ve bilhassa çok süratli olması yüzünden galatasaray müdafaasını kolaylıkla atlatıyordu. bu oyuncu bu büyük meziyeti yüzünden bütün tenkidlere rağmen hasmına hakikî bir tehlike teşkil etmektedir. 30 uncu dakikada bülend, yere düşmesi yüzünden mükemmel bir fırsat kaçırdı. bunu müteakib reşad müsaid bir noktadan attığı serbest vuruşta topu çok havalandırdı. bunu da rasihin avuta kaçan sıkı bir şütü takib etti. mükemmel bir pasını atamıyan bülend, galatasaraylılara uzun ahlar çektirdi. bülend 37 nci dakikada da hâşimden çok müsaid bir vaziyette aldığı pası da isabetsiz bir şütle dışarı attı. bunu müteakib bülendle yerini değiştiren süleymanın sıkı bir şütünü cihad kurtardı.
fakat top bir türlü güneş kalesinden aynlmıyordu. galatasaray tribününden meşhur: « cim! bom! bom!» teşyi âvazeleri yükselirken galatasaraylılar kazandıklan bir kornerden istifade edemediler.
galatasarayın golü müthiş bir sürat kesbeden oyunun 22 nci dakikasında necdet güneş müdafilerini atlatıp kalenin dibine kadar sokulduktan sonra hâşime bir pas verdi. müsaid vaziyette bulunan ve çok güzel bir oyun çıkaran hâşim, gayet sıkı bir şütle topu ağlara takarak galatasarayın golünü yaptı. galatasaraylılann bu sevinci ancak 2 dakika sürdü. rebiiden hatalı bir pas alan necdet de kafa vuruşile beraberlik sayısını çıkardı.
sevecen tunç'un tarih ve toplum yeni yaklaşımlar dergisinin güz 2011 sayısında yayınlanan ateş-güneş kulübü (1933-1938) yazısı;
(...)
ateş-güneş'in kısa sürede sağladığı sportif başarı ele alındığında, siyaseten güçlü kulüp üyelerinin söz konusu yükselişte oynadığı rol bir defa daha fark edilecektir. 1933 yılında kurulan ateş-güneş, yeni bir kulüp olduğundan dolayı resmi liglere üçüncü küme'den başlamak zorunda olmasına rağmen, kulüp yöneticileri birinci küme'ye "kestirmeden" çıkmak için kumkapı ve istanbulspor gibi kulüplerle birleşme yoluna gideceklerdi. birleşme girişimleri başarılı olamamış, ancak 1935 yılının temmuz ayındaki istanbul bölgesi spor kongresinde bölge futbol başkanlığına kulübün kurucularından kemal rıfat kalpakçıoğlu'nun seçilmesi, güneş'in "birinci küme'de mücadele edebilecek güçte bir takım olması" gerekçesiyle birinci küme'ye dahil edilmesiyle sonuçlanmıştı. güneş takımı, balıkesir'den izmir'e ülkenin farklı kentlerinden kadrosuna kattığı yetenekli oyuncuları ile lig serüveninin başladığı 1935-1936 sezonunda beşinci, 1936-1937 sezonunda ikinci olacak; 1937-1938 sezonunu ise istanbul birinci küme ve aynı zamanda milli küme şampiyonu olarak kapatacaktı. kulübün ligdeki son sezonunda yakaladığı şampiyonlukta, celal bayar'ın başbakan olmasının ardından futbol federasyonu başkanlığına getirilen kulübün kurucularından sedat rıza istek'in payı olduğu düşünülebilir. lakin federasyon, daha önce eşine rastlanmamış bir averaj uygulamasına başvurarak, güneş'in kendisi ile aynı puana sahip fenerbahçe ve beşiktaş'ı geride bırakmasını sağlamış; hatta beşiktaş'ın ligi namağlûp kapatmasına rağmen şampiyonluk unvanını güneş'e vermişti. siyah beyazlı kulüp averaj uygulamasının yarattığı adaletsizliğe itiraz edecek, güneş lehine alınan nihai karar spor çevrelerindeki tartışmaları alevlendirecekti.
kırmızı-beyaz dergisi güneş'in kazandığı bu şampiyonluğun, dört ay önce kulübün kapatılacağı yönünde çıkan söylentilere bir cevap mahiyeti taşıdığını iddia etmekteydi. gerçekten de kısa bir süre önce kulübün spor şubelerini kapatarak sadece içtimai bir kulüp olarak faaliyetlerine devam etmesi gündeme gelmişti. elimizdeki bilgiler kulübün aldığı bu kararın nedeni konusunda kesin bilgi sunmasa da aynı tarihlerde fenerbahçe ve beşiktaş'ın da kapatılacağına dair söylentilerin basına yansıdığı görülmektedir. bu dönem esasen kulüpler arasında futboldan kaynaklı oluşan rekabeti önlemeye yönelik birer hamle olarak, ülkenin pek çok yerinde spor kulüplerinin kapatıldığı yahut tek bir kulüp çatısı altında birleştirildiği bilinmektedir. doğrudan bir bağlantı bulunamamış olsa da kulübün kapatılmasının ilk defa galatasaray ile oynanan son maçta yaşanan olayların ardından gündeme gelmiş olması dikkat çekicidir. kurulduğu günden beri güneş ile galatasaray arasında uzlaşma ve rekabete dayalı ikili bir süreç ilerlemekteydi. 1934'ten itibaren ateş-güneş'in galatasaray ile birleşeceğine yönelik dedikodular mütemadiyen basında yer alırken, sahada iki kulübün futbol takımları arasında amansız bir mücadele yaşandığı görülmekteydi "ayvalı maç" olarak da bilinen ilk karşılaşma l aralık 1935te oynanmış ve yaşanan şiddet olaylarının "hükümet merkezinde çok fena karşılandığı" bu maçı galatasaray 6-2 kazanmıştı. iki takımın istisnasız tüm maçları hadisen geçiyordu; ancak 4 temmuz 1937 tarihli son karşılaşma devletin spor kulüpleri arasındaki rekabete en üst düzeyde müdahale etmesini kaçınılmaz kıldı. bu aynı zamanda spor tarihimizde de kritik bir kırılma noktasıydı. ismet inönü maçın ardından bir bildiri yayınlayarak aralarında eski tici yöneticilerinin de olduğu kulüp yöneticilerini sert bir dille kınadı. bundan sonraki dönemde spor kulüpleri üzerindeki iktidar baskısı belirgin bir biçimde artacaktı. güneş'in kapatılması da ilk olarak spor kulüpleri ve devlet arasındaki iplerin gerildiği işte böyle bir iklimde gündeme taşınmıştı. ancak ilginç bir şekilde, güneşin kapatılması gündeme geldikten sadece bir hafta sonra yine aynı dergi, kulüp yöneticilerinin spor şubelerini kapatmaktan vazgeçtiğini ve kulübün "bilhassa futbol üzerindeki çalışmaları bu mevsim büsbütün artırarak" faaliyetlerine devam edeceklerini yazacaktı.
28 haziran 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;
dünkü maçlardan sonra
vaziyette değişiklik yok
şimdi önümüzdeki hafta gene bu dört takımın karşılaşması var:
fener stadında fenerbahçe ile beşiktaş, galatasay ile de güneş karşılaşacaklar..
şampiyonun yüzü henüz buzlu camın arkasındadır. evet bir gölge farkoluyor amma henüz rengi belli değil.. bu belki de önümüzdeki hafta da böyle olacak ve son sözü son maçlar söyliyecektir.
rüzgârı kazanan galatasaraylılar topa da iyi çıktıkları için güneşin sıkıştırmağa başladılar. geçen haftaki gibi bol fırsat kaçırma olmamakla beraber hasım kaleye iniş nisbeti galaasarayın daha lehine idi. fakat ezici olmayan bu hâkimiyet altında güneş te pek yorulmadan oynuyordu. galatasarayın ortası delicilik hassasını temin edememiş, iki içler de w dolayısile epeyce geri kalınca, güzel akmıyan forvet tehlike yaratamıyordu.
güneşin de mukabil akınlarile müvazeneli geçen devre ortalarında ilk müvazenesizliği ekrem yaptı. güneşli olsun, adisababalı olsun memleketin bir, iki, üç, beş yetiştirdiği meşin top san’atkârlarından hılkaten en yumuşağı olan rebiiye evvelâ ekti. sonra bindirdi. sonra biçti. daha sonra da yedi!..
çok nazik ve fevkalâde hüsnü ahlâk sahibi olan sait salâhattin maddi otoritesini kullanmayıp manen ihtarda bulunmayı kâfi görüyordu. ne bileyim? yirmi iki «efendi» nin oyununu, futbol maçını, icap ettirdiği kaideler içinde, idare etmek o da «efendi» ce hareket ediyordu. fakat bu müsamaha fırtına ve borayı yaratacak sağlakların ufukta belirmesi gibi nazarlarda bir: «acaba sonu ne ola ki?» istifhamını gösteriyordu.
ikinci devreye galatasaray güneş altında başladığı için muvaffakiyet ihtimali azalmış gibi idi. nitekim güneşliler hızlandılar. rasihin oyun tarzı yanındakilerden hiç birisine uymadığından bu en tehlikeli oyuncu da pek gol pozisyonuna giremiyordu.
topu dağıtmak mecburiyetinde kalınca tabiatile ayni kolaylıkla aradığı fırsatları etraftan kolay kolay bulamıyordu.
salimin iyi müdafaası ortadaki mutat gediği binnisbe kapamış gibi idi.
sıkışan galatasaray buna rağmen mağlup olacağa benzemiyordu. daha hesaplı ve enerjik bir müdafaa sistemiel berabere bitebilecek maç çekişme haline adam akıllı girmeden galatasarayın üç akınından biri necdet tarafından güneşi deliverdi.
ayağına konan topu, sağ iç yerinde iyi sallıyan haşim çok güzel bir gol yaptı. bu gol beraberliğe razı olmuş bir takımla «acaba ne zaman sayı yapacağız?» düşüncesile hareket eden bir takımda tamamile aksülâmle yapı. maçın bitmesine on altı dakika kala attığı golle alibiyeti siortagladığını zanneden galatasaray gevşedi, gevşedi ve iki dakika geçmeden sakat ve sakar melih çizgi üzerinde yakaladığı topu kaleye gönderdi. avni topu iyi yakaladı. keşke yakalamasaydı koca vücuduna böyle bir vaziyette temin edemediği müvazene dolayısile rasihten yüklendiği bir şarjla kendisini kucağındaki topla beraber kalenin içerisinde buldu.
maçı kazanmış kadar şevka gelen güneş, maçı kaybetmiş kadar şevkini kaybeden galatasarayın sert hareketlerini soğuk kanlılıkla karşılayamadı.
rebii yediği tekmelere lâfzan, ibrahimle, rıza da ayni şekilde karşılık gösterince oyunun başındanberi ekremden doğan «şiddet nevzadı» büyüdü büyüdü ve nihayet eli sopalı, beli kamalı bir derebeyi halinde senbolleşti. ve cidden hiç yoktan üç dört yüz kişinin biribirine girmesine sebep oldu.
haşim havadaki bir topu kendisine mahsus alışile toplamak istedi. kasıtsız olarak ismail de ayni topa sıçramak ihtiyacını duydu. duyar a!. ikisi de yere düşerken yuvarlandılar. ismail bir kenara haşim bir kenara uzandılar. yalnız, haşim yere inerken topun üstünde kaldı ve ayağı adamakıllı burkuldu. işte sarıkırmızının bu çok nazik terbiyeli, iyi futbolcusu aksi zamanda ve kimsenin hatası olmadan böyle bir müessif varta geçirince ortalık «ver yansın» oldu.
olan oldu. yenen yendi velhasıl ayni kanı taşıyan - bence - kardeş iki teşekkül, hiç yoktan birbirine girdiler.
sinirsiz ve normal görüşle mütalea edilecek olursa zatî ve zahirî olmak üzere iki acı sebeple yumruk yumruğa gelen bu mühim hâdise içerisinde yüzleri kızartacak fiil yalnız «tokat halinde tecelli etmekle kalsaydı yine iyi idi. bu esassız fakat devamlı bürudetin «ikinci ihtar» ını benimsemek istemiyenlere türk sporu namına teessüf edenler yardakçılardan daha bol fakat samimî idiler.
hakem sait salâhatin, yukarıda da söylediğim gibi böyle bir «hır gür» için lâzım olduğu şekilde «eli bayraklı» olamazdı.
fener bahçe stadını dolduran 10.000 seyirci dört takımın şampiyonluk uğrundaki hararetli mücadelesindan heyecanı perde perde artan ve safha safha değişen üç saatlik bir çarpışmaya şahit oldular.
bu çarpışma fenerbahçe - beşiktaş maçında futbol oyunu içinde kaldı ve ortaya zevkli bir maç döktü.fakat?. maalesef söyleyelim ki galatasaray ile güneş arasındaki çarpışma bir sokak kavgası manzaraları içinde maçın sonunu seyircilere adetâ güç buldurdu.
bu; iki ayrı safha üzerinde geçen mücadelenin tafsilâtını maç yazılarının içinde bulacaksınız.
biz, şimdi dünkü neticelere nazaran şampiyonadaki vaziyeti şöyle bir gözden geçirelim.
dünkü galibiyet, ve beraberlik neticeleri fener bahçeyi şampiyon yoluna sokmuştur.
fenerbahçe; 33 puvanla baştadır. önümüzdeki hafta yapacağı güneş maçını kazanması ise: manen ve maddeten beklenebilir.
galatasaray dünkü beraberlikle şampiyonluk bahsındaki ümitlerinin kısmı azamını ezelî rakibine bırakmıştır.
önümüzdeki hafta sarıkırmızılı takım beşiktaşı yense bile, aradaki iki puvanı kapatamayacaktır.
dünkü mağlûbiyet, beşiktaşı şampiyonluk üzerindeki arzularından büsbütün ve kat’iyetle uzak düşürmüş bulunuyor.
ve yine galatasaray beraberliği güneşe yer kazandırmasa bile ona beraberliğin hem ayar değerini vermiş sayılabilir.
galatasarayl a güneş arasında geçen kavgalı maçın dedikodusu bütün hafta çalkandı, durdu.. bazı yevmî gazetelerin « facia, meydan muharebesi, kanlı boğuşma» kelimelerile tavsif ettikleri bu futbol kavgası; şüphe yok ki çok çirkindir. vukuu memleket sporu nam ve hesabına acıdır, ayıptır.. olmamalıydı...
fakat futbolda bu gibi kavgalı hâdiselere - ender olmakla beraber - avrupa sahalarında da desadüf edildiğini burada bilhassa tebarüz ettirmek istiyoruz.
kavga ve düğüş futbola o derece yabancı değildir ve yalnız türk futbolcusunun düştüğü bir küçüklük de değildir.. avrupa sahalarında avrupanın bir çok tanınmış takımları da - hatta milli maçlarda millî takımlar bile - vakit vakit birbirlerinin gırtlaklarına sarılırlar.... şut kuvvetinin yanında yumruk kuvvetini; futbol bilgisinin bitişiğinde lara oralarda da rast gelebilirsiniz.
bu mülâhazamızı tevsik için eski kolleksiyonları karıştırıp eski maçlardan misaller aramayı düşünürken bunun bir yenisine - adeta dumanı üstünde denecek kadar tazesine - geçen künkü cumhuriyet gazetesinde tesadüf ettik.
avrupada bir otomobil gezisi yapan üsad abidin daver, viyanada orta avrupa kupası maçlarından admira — cenova maçını seyretmiş... biri italyan ve biri de avusturyalı olan bu iki takımın oynadığı hırslı maçta galatasarayla güneşinkine taş çıkaran hakikaen kanlı bir boğuşma olmuştur. abidin daverin yazısından kavgalı kısma ait bazı saırlaı buraya naklediyoruz:
« italyanlar iyi sertliğe döküler. yere düşen solaçığa bir tekme yapıştırdılar. yüzü kan içinde kaldı. pansıman yapılmak üzere sahadan çıktı. halk kızdı; italyanlları «fuy» diye yuhalamağa başladı. hakem italyanların sertliğine mani oluyor, maç ikide birde kesiliyordu. bir avusturya hücumunda italyanlar penaltıya sebebiyet verdiler. hakemin çok haklı kararına itiraz ettiler. nihayet penaltı çekildi; gol! 50.000 seyircinin 45 bini -italyan seyirciler müstesna-müthiş bir gürültü ile bu golü alkışladı.
fakat italyan müdafilerinden biri golü atan avusturyalıya bir yumruk yapıştırdı ve sahada bir döğüştür başladı. iki takım birbirine girdi.
futbol maçı, fransız boksuna dönmüştü. idareciler, yardımcılar, fotoğrafçılar sahaya doldular. 50 bin kişi hep birden ayağa kalkarak bağırmağa başldı
hakem, yumruk aan müdafi sahadan çıkardı. daha doğrusu zorla çıkardılar. oyun 5 dakika kadar devam etti ve daha müthiş bir döşle bitti.
bir iki azgın italyan, avusturyalı oyunculardan bir kaç mükemmel tekme yiyerek arkadaşlarının sırtında sahadan çıktılar. halk, mütemadiyen italyanlara hakaret ediyordu. hatta başlarına bir küçük toprak kavanoz attılar. bir polisin bacağına rastgeldi...»
evet futbolda kavga şüphe yok ki çok çirkindir, vukuu memleket sporu nam ve hesabına acıdır, ayıptır. olmamalıdır. fakat bunu gazetelerin hakim baş muharrirleri unutmasınlar ki: futbolda kavga yalnız türk futbolcusuna has bir küçüklükdeğildir.
galatasaray - güneş maçında çıkan kavga üzerine alâkadarların yaptıkları tahkikat sona ermiş ve bu kavgada mes’uliyeti görülenler hakkında verilen cezalar kulüblere tebliğ edilmiştir.
öğrendiğimize göre galatasaraydan ekreme bir sene, lûtfiye 9 ay, reşada 7 ay, necdete 3 ay, gündüze 3 ay, güneşten ibrahim ve ismaile de 6 şar ay boykot cezası verilmiştir.
bu tahkikatla meşgul olmak üzere şehrimizde bulunan umumî merkez ikinci reisi adnan, umumî kâtib nizameddin dün akşam ankaraya avdet etmişlerdir.