daha önce bu kadar yakın zamanlarda (4 haftada 3 maç) fenerbahçe, galatasaray ve beşiktaş ile (hem de ankara'da) oynamış mıydık bilmiyorum ama bu maç aslında gençlerbirliği'nin sezon başında fuat çapa'nın gelişi ile birlikte başlayan değişimin sahada "iyi mi kötü mü" olduğunu en iyi şekilde test edilecek sürecin son ayağı idi.
beşiktaş'ı efsanevi bir şekilde 0-2'den 4-2 yenmek ardından sivasta 1-1'lik skor ve ankara'da 0-0'lık fenerbahçe maçı ile başlayan süreçte gençlerbirliği "takım oyunu" oynamaya çalışıyordu. bu yüzden topluca hücum, topluca defans ve topluca pres yapılıyordu. bu da hem yapılan hataların minimuma inmesini hem de rakibin oyununu bozuyordu. beşiktaş, fenerbahçe ve sivas maçında bunu görmüştük. geçen yıla göre "daha güçsüz" olan takımımızın geçen yıla göre "daha iyi ve mücadeleci" olması elbette taraftar olarak bizlerin hoşuna gitmekteydi.
bu maçta ilk ilgimizi çeken galatasaray futbolcularının gerçekten çok iri olmaları idi. sanırım sadece aydın ufak tefekti diğerleri gerçekten bizimkilerin yanında uzun ve kalıplı idi. bu yüzden iki mücadeleler biraz daha zordu bizim için.
normalde hurşut'un yer aldığı sağ kanattan oynayan ekibimiz bu maçın özellikle ilk yarısında sürekikli yasin'in olduğu sol kanattan oynadı. bunu fuat hoca'nın fikstür gereği bizi takip eden galatasaray'a bir sürprizi olarak düşündüm. ama sol kanat birkaç pozisyon dışında çok etkili olamadı. bunda oktay'ın son zamanlardaki formsuzluğu da etkili oldu kanımca. tum'a yapılan ortada tum'un topu efsanevi bir şekilde yumuşattığı an yanımdaki ural ve pınar'a dönüp gol diye bağırdım ama tum voleyi ıskalayınca şaşkına döndüm... bu sanırım iki takım için ilk yarının tek net pozisyonu idi...
ilk yarı her iki takımda sadece "futbol" oynamaya çalıştı. zaten bu yüzden 45. dakikada maç bitti. ikinci yarı oyunu biraz sağ kanattan oynamaya başladık. ilk 15 dakika inanılmaz bir mücadele oldu. televizyondan izleyenlerin pozisyon olmadığı için "çok kötü maç" dediği maç aslında korakor bir savaş şeklinde gidiyordu. her iki takımda ayağa pas yapıp presle aradan top kapmaya çalışıyordu. derken 71. dakikada sanırım galatsarayın tek "pozisyonunda" gol geldi. ben tribünden izlerken top direğe çarpınca çıkacak diye düşünmüştüm ama galatasaray tribününün bağırması ile gol olduğunu anladım... maçın 80. dakikasına kadar yerden, ayağa paslaşarak oynayan ekibimiz ilginçtir ki, bu dakikadan sonra "panik havası ile" klasik türk takımına döndü ve sürekli topu şişirmeye başladı. tabi bu topların hepsi çok uzun galatasaray oyuncularından döndü. bu sürede 3-4 korner ve 3-4 taç kullandık, oyunu tek sahaya yığdık ama bence yanlış oyun tarzımız yüzünden gol gelmedi...
sonuçta 1-0 yenik ayrıldık ama tribünden gördüğümüz kadarıyla takımımız beşiktaş ve fenerbahçe maçlarına göre daha "çekingen" olsa da yine takım oyunu ve "futbol" oynamaya çalıştı. bu yüzden maçın sonunda tribüne çağırıldılar ve onlarda gelip bizi alkışladılar...
bugünden görünen eksikler olsa da "takım olma" yolunda iyi gittiğimiz. maç öncesi fuat çapa'nın "yıllık tüm giderimiz 7 milyon euro iken galatasaray bu parayı 2 futbolcusuna veriyor" sözleri de aslında gençlerbirliği'nin sahada oynadığı oyunun değerini daha da bir ortaya koyuyor nitelikte...