süper lig'in 14. haftasında ankara'da ağırlayacağımız galatasaray ile 84. resmi (22g, 17b, 45m), 81. lig (20g, 16b, 44m) ve ankara'daki 41. lig (14g, 8b, 18m) maçına çıkacağız.
bugüne kadar ankara'da oynanan maçlarda galatasaray 4 adım ileride yer alıyor. bundan önce ankara'da oynanan 40 maçta gençlerbirliği'nin 46 ve galatasaray'ın 62 golü var.
aklıma gelen ankara'daki ilk galatasaray maçı, beşiktaş ve galatasaray ile şampiyonluk yarışına girdiğimiz 2002-03 sezonunun 14. haftasında oynadığımız ve 1-0 kazandığımız karşılaşma. sezona 4te4 yaparak başladığımız ama ardından oynanan 6 maçta 3b, 3m alan ekibimiz için "pilleri bitti" deniyordu. bu düşüş (ya da takım olma) sürecinden sonra oynanan 3 maçın kazanılması kırmızı-siyahlıları tekrar vizyona çıkartıyordu. ankara'da oynanacak galatasaray maçı ise bu "tekrar" yükseliş dönemi için "tamam mı devam mı?" sorusunu cevaplayacaktı.
çok soğuk bir kasım gecesinde "sadece" gecekondu'ya sıkıştırılmış gençlerbirlikliler olarak çok üşüdüğümüz ama takımın inanılmaz güzel bir oyun ortaya koyduğu bir maçtı. karşılaşmanın 24. dakikasında (hala büyük bir keyifle takip ettiğim) serkan balcı'nın golü ile çılgına dönmüştük. acayip derecede itici bulduğum "milenyum" rengi bir forma giyen galatasaray'a doğru düzgün bir pozisyon bile vermeden ve bolca gol kaçırarak maçı 1-0 kazanmıştık.
bu maç bana göre gençlerbirliklilerin şampiyonluk yolundaki inançlarını tazeleyen ve güçlendiren en önemli maçtı. zaten bu maçtan sonra oynanan 15 maçta 11g ve 4b aldık... her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi, bu güzel süreçteki son maç olan izmir'deki altay maçında "yaşananların" ardından düşüş başladı ve sezonu 3. olarak tamamladık. gardımızın düşürüldüğü ve "pes" dediğimiz altay maçı ile ilgili olarak, ersun yanal'ın yıllar sonra, "tüm futbolcularım soyunma odasında bir yandan ağlarken bir yandan da 'şampiyon olmamıza izin vermeyecekler' diyorlardı" sözleri hiç akıllardan çıkmadı...
ankara'daki galatasaray maçları deyince tanıl bora, gençlerbirlikli olma dönemine ait "en önemli" maçlardan biri olarak 1994-95 sezonundaki galatasaray karşılaşmasını hatırlıyor. anımsadıkları şöyle;
"1994/95 sezonunun ikinci devresinin ilk maçıydı. ilk yarıda istanbul'da oynanan maçı gerçeken çok talihsiz kaybetmiştik, son dakikalarda biri de galiba "özürlü" iki gol yiyerek. galatasaray'ı tamamen bırakıp hepten gençlerli olduğum dönemdi, hala içimde o saçma yenilginin sızısı vardı.
hava buz gibi, kar yağmıyor, kar soğuğu vardı. kale arkasındaydık. soğuktan ötürü maça ilgi beklenenden azdı.
nefis bir galibiyet aldık. 3-1. benim için özel önemi: bir süre galatasaray-ve-gençlerli olmamın ardından galatasaray'ı bırakmamın ardından kazandığım ilk galatasaray galibiyeti olması.
o sezonu beşinci bitiren takım en fiyakalı maçlarından birini oynamıştı. ki o takım benim hayatımda oyunundan en zevk aldığım gençler takımıdır. o maçın bir özelliği, stoper erkut'un iki gol atması. ikisi de yan topa (galiba ikisi de kornere) kafayla. erkut pek öyle gol atan bir oyuncu değildi. bazı oyuncuların kariyerinde böyle bir parlak gün olur ya, hiç adeti değilken "gol ve goller" atıverir, onun günü de oydu işte.
bir de, istanbul'dan ümit kıvanç gelmişti, onu da götürmüştüm. onu da ufak ufak gençlerbirliği'ne ısındırıyordum, bu nefis maç perçin olmuştu."