konya atatürk stadyumu'nun ankara 19 mayıs stadyumu'na uzaklığı: 264 km.
kiraladığımız minibüs ile pazar sabahı saat 8:30'da 18 kişi yola çıktık. geyik, muhabbet, mola verilen yerde birer çay, topluca fotoğraf derken vardık konya’ya. stadı bulmak için herhangi bir tabela göremediğimiz için yoldan geçenlere stadı sormaya koyulduk. ara sokaklardan birinde orta yaşlı bir amcaya "stad nerede?" diye sorduğumuzda amca bize gayet saf bir şekilde, "ne stadı? top stadı mı?" dedi “evet” dedik ama bir yandan da gülmemek için kendimizi zor tuttuk.
bir süre daha dolaştıktan sonra stadın önündeydik. biletlerimizi aldık ve "yeni yeşil" adı verilen deplasman tribününe girdik.
konya atatürk stadı klasik anadolu statları gibi tek katlı ama onu diğerlerinden ayıran fark, sahanın çevresindeki koşu parkuru dışında bir de velodromu (bisiklet parkuru) bulunması. ama bu durum tribündeki futbolseverler için büyük bir dezavantaj. çünkü koşu parkuru nedeniyle sahadan uzak olan tribünler velodrom yüzünden daha da uzakta kalıyor. hele bir de bizim gibi kale arkasında olanlar için diğer kalede olanları görmek imkânsız.
bu maç, samet aybaba'nın gençlerbirliği'ndeki ilk maçı idi. bu yüzden sahaya nasıl bir 11 süreceği merak konusuydu. sahaya ısınmaya çıkan futbolcuları görünce afalladık. çünkü 4 sezondur gençlerbirliği forması giyen ve skor ne olursa olsun ortaya koyduğu hırsı ile tüm teknik direktörlerin değişmezi olan mehmet nas yedekti. ayrıca mesut bakkal tarafından neredeyse tüm maçlarda ilk 11’de yer alan mustafa pektemek ve burhan da yine yedekler arasındaydı. ama ne gariptir ki, sürekli pas hatası yaptığı için pek tribünlerde sevilmeyen kerem şeras yine ilk 11’de yer alıyordu. bu arada djite sağ kanattaydı ve sahaya tek forvetle çıkıyorduk...
ısınan futbolcular tek tek tribüne çağırdık. onlarda önümüze kadar gelip alkışladılar. ama ilginçtir ki, koray avcı tüm ısrarla tezahüratlarımıza rağmen tribüne geldi, ne de bizi duyduğu gösteren bir hareket yaptı! böyle olunca bizim de moralimiz bozuldu…
ilk yaırda konyaspor sadece uzaktan şut deniyordu. biz ise topa daha çok sahip görünüyorduk ama bir türlü olgun bir atak geliştiremiyorduk. derken ilk yarı golsüz tamamlandı. devre arasında çoğumuz maçın da golsüz ve berabere biteceğini düşünüyorduk.
devre arasında konya'da okuyan arkadaşa, karşı kale arkasındaki taraftarların dağınık bir şekilde oturmalarının sebebini bilip bilmediğimi sordum. çünkü normalde taraftarlar görüş açısının en iyi olduğu yerlerde kümeşirlerken burada en fazla üçerli beşerli gruplar halinde çok alakasız yerlerde oturuyorlardı. "ilk geldiğimde benim de ilgimi çekmişti" dedi ve ekledi, "çünkü hepsi biletlerinde yazan numaraya oturuyorlar!" hiç inanasım gelmedi ama arkadaş ısrarla öyle olduğunu söyledi. biraz düşününce çok hoşuma gitti.
ikinci yarının başında kahe ile burhan'ın yer değişmesine pek anlam veremedik çünkü galibiyeti beklerken tek forveti de çıkartmak iyice geriye yaslanmaktı. konyaspor daha baskılı oynamaya başladı. fahri’nin sıfıra inerek çıkarttığı topa celaleddin sadece dokundu ve skor 1-0 oldu. pek de sahaya destek olmayan konya tribünleri de bir anda hareketlendi. samet aybaba hemen mehmet nas’ı kerem'le değiştirdi. işte o an takım toparlanmaya ve daha atak oynamaya başladı. ama erdal skoru 2-0'a getiren golü atınca biz çökerken, konya tribünleri makaraya başladı. nalçacılar sürekli “itfaiye sula bizi” tarzında tezahüratlar yapmaya başladı. önce buna anlam veremesek de konyalı bir arkadaşın verdiği bilgilere göre, nalçacıların bulunduğu yer sürekli güneş aldığı için özellikle galip durumdayken itfaiyenin gerçekten de tribüne su sıktığını söyledi. bizim bulunduğumuz tribün hem gölge hem de soğuk olduğu için düşüncesi bile üşümemize yetiyordu!
2-0’dan sonra samet aybaba engin - mustafa değişikliğini yaparak aslında bizim ilk 11’de düşündüğümüz adamları sahaya sürmüş oldu. konyaspor’un 2 farklı skoru da düşünerek biraz geriye yaslanmasının da etkisi ile baskı kurmaya başladık. işte o anda mustafa pektemek'in güzel golü geldi. fark bire inmişti ama geriye çok az zaman kalmıştı. “hadi be! hadi be!” diye tempo tutarak izlediğimiz son bölümde dakikalar 90+3'ü gösterirken burhan'ın golüyle havaya fırlıyorduk! bir anda skor 2-2 olmuştu. biz tezahürat yaparken tüm stad sus-pus olmuştu… mucize gibi bir şeydi. çok eğlendik!
konyalılar tribünleri boşaltırken nalçacılardan üzerinde sadece atlet olan bir taraftarın eline geçirdiklerini havaya doğru fırlattığını görüp şaşırdım. sonrasında (muhtemelen) skor 2-0 olduktan sonra havaya fırlattığı kazağının tribünün çatısından sarkan tellere takıldığını gördüm. defalarca yaptığı denemelerin ardından bir sonuç alamadı. sonrasında bir arkadaşı uzun bir sopa bulup getirdi de kazağı öyle indirdiler.
polisler bizleri de yanına aldı ve çıkış kapısına doğru gittik. stadın dışında önümüzden geçen konyasporlu bazı taraftarlar "hoş geldiniz " diyerek selam veriyor, bazıları yanımıza gelip forma/atkı değiştiriyorlar, bazıları da bizimle maç kritiği yapıyorlardı. takımlarından memnun olmadıklarını, doğru dürüst orta saha oyuncularının olmadığını söyleyip, dert yanıyorlardı.
stadın dışında olmamıza rağmen polis bizi ısrarla bırakmıyor ve beklememizi söylüyordu. sıkılmaya başlamıştık. bu arada bazı arkadaşlar konyalıların geçtiği dış kapıya yaklaşmışlardı. polislerden biri fark edip hızlıca yanlarına gitti ve “içeri gelin, olay falan çıkmasın” diye uyardı. bizimle muhabbet eden konyasporlu taraftar polise doğru gidip, “abi bir şey olmaz. bunlar gençler taraftarı biz kardeşiz. valla bir şey olmaz. ben güvence veriyorum ya!” demesi üzerine polis önce şaşırdı ardından da tebessüm edip uzaklaştı.
bir süre daha bekledikten sonra polisler bizi gençlerbirliği otobüsünün bulunduğu yere götürdü. minibüsümüzü de oraya getireceklerdi ve oradan hareket edecektik. orada beklerken futbolcular teker teker stadyumdan çıkıyorlar ve otobüse doğru hareket ediyorlardı. biz de onlara tezahürat yapıp fotoğraf çektiriyorduk. bu arada kaleci periç'e yapılan bir tezahüratın ardından bize doğru kafasındaki şapkayı fırlatması tüm dönüş yolunun muhabbet konusu oldu...
tüm takım otobüste yerini aldıktan sonra polis yanımıza gelip “takım otobüsünü takip edin. biz size şehir dışına kadar eskortluk yapacağız” dedi. bunu oldukça moralimiz bozuldu çünkü karnımız zil çalıyordu ve gelmişken konya’da bir şeyler yemek istiyorduk. bir süre polisleri ve takım otobüsünü takip ettikten sonra bir şeyler yemek için polisi atlatmaya karar verdik. ara sokaktan kaybolmaya çalıştık ama bir süre sonra polisin peşimizde olduğunu görüp tırstık. kenara çekmemizi söyledikten sonra bir saat nutuk çekti ve ardından bizi oldukça hızlı bir şekilde yeniden takım otobüsüne yetiştirdi.
konya’nın yaklaşık 30 km dışında bizi bıraktılar ve biz de yemek gördüğümüz ilk yerde durup etli ekmeklere saldırdık. fazlaca acıktığımızdan mıdır yoksa şans eseri oldukça iyi bir yer bulduğumuzdan mıdır bilinmez, yemek inanılmaz lezzetliydi.
dip not: konya atatürk'ten önce gördüğüm 9 stadyum sırasıyla şunlar: ankara 19 mayıs, cebeci inönü, mudanya ilçe, beşiktaş inönü, sakarya atatürk, yenikent asaş, bursa atatürk, san siro / giuseppe meazza, santigao bernabeu "maç yoktu. stat turu ile gezdim."
dip not 2: yıllar sonra biletteki tarihin yanlış olduğunu fark ettim. maç 9 kasım'da oynanmasına rağmen bilette 9 ekim yazıyor.