halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
ver lefter'e yaz deftere
ingiltere'de 48'lik matthews'ü seyrettikten sonra, türkiye'de dönüşte bizim matthews'ü kutlama zevkine eriştim. lefter 50'nci milli maçını oynuyordu. 39 yaşındaydı. tabii stanley matthews'e söylediğimde "neee?" demişti, "39 yaşında mı? o daha bebek sayılır, bebek..."
ne yazık ki lefter'in, futbolumuzun yetiştirdiği bu büyük ustanın bu en mutlu gününde mikrofon başında değildim. yoksa lefter'i 50'nci milli maçında anlatmak, ayrı bir zevk olurdu. milliyet gazetesinin kendisi için hazırlattığı altın rozeti sunma göreviyle mutluluğa eriştim.
lefter'i yıllar önce italya'da fiorentina forması altında seyretmiştim. şahane paslar vermiş, üç golden ikisini attırmıştı. hatta italya'nın ünlü hocası pozzo onun için neler demişti: "bu lefter var ya, bu lefter... bu küçük türk futbolcusu. öyle büyük ki... hani avucum bir meşin top sığdırmam mümkün olabilse, inanırım ki, bu lkefter avucumdaki o topla bile çalım atar."
1952'de istanbul ekspres'ten italya'daki dört futbolcumuzu görmek görüşmek amacıyla gittiğimde lefter'i seyretmiştim ya... aslında dört sporcumuz da ayrı ayrı başarı tablosu çiziyordu orada...
şükrü güles'in lazio'da frikikleri, kornerleri ile kaleleri titretiyordu. hatta lazio antrenmanlarından sonra taraftarlar "sukru sukru" diye bağırıyorlar. şükrü de onların gönlü hoş olsun diye, birkaç tane penaltı çekiyordu kendi kalecisine... şükrü gülesin, italyan sahalarının sevimli golcüsüydü. lazio soyunma odasına girdiğimde bütün italyan futbolcuların birbirine türkçe takıldıklarına tanık olmuştum. şükrü'ydü öğretmenleri... şükrü'den italya'da gördüğüm dostluğu da hiç unutamam.
bülent eken, palermo'da sağlam bir kale gibi karşı akınları önlüyordu. döneminin sert santrforlarını durdururken görmüştüm bülent eken'i... bülent oradaki fotoğraflarından verecekti bana... ama her gün "yarın" diyordu. derken fotoğrafçıya kendim uğradım. "siparişlerinizi sinyor eken'e verdim" dedi. peki, bülent bana niçin vermiyordu resimleri? sonradan anlayacaktım işin iç yüzünü: bülent'in saçları yeni yeni dökülmeye başlamıştı. meğer almış fotoğrafları... topa kafa vurmak için sıçradığı pozlarda, başı arkadan görününce dökülen yerler seçiliyormuş. oralara kalemle saç yapmış o yüzden bana vermesi gecikmiş. şimdi her görüşte takılırım bülent'e...
bülent esel, spal takımının golcüsüydü başarılıydı. bir ilginç maça raslamıştım. lazio-spal karşılaşmasına... birinde şükrü, ötekinde bülent...
oyun başladı, şükrü ilerde solda, bülent aksi yönde ortada... ama bizim bülent esel koştu koştu geldi, şükrü'ye bir çelme taktı, düşürdü. faul oldu tabii.. maçtan sonra sorduk bülent esel'e. "tabiî" dedi, "mahsus düşürdüm şükrü'yü.. .ikimiz de türk'üz... şike yapıyoruz sanmasınlar diye maçın başında çelmeledim. fena mı ettim?" hep birlikte gülmüştük.
evet, tekrar italya'dan türkiye'ye dönelim. floransa'da bıraktığım lefter'le ankara'daki altın madalya törenine... lefter 50'nci milli maçını geride bırakırken, miili takımımız tatsız bir 0-0'a boyun eğmişti romanya karşısında...