halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
"buruk sevinç olur mu" demeyin. oluyor. işte kısa öyküsü:
bir milli maç... seyircinin çoğu gol görmeye koşmuş... "kaç tane atacağız israil'e" diye... isral dünya futbolunda adı geçmeyen bir ülke milli takımmız ise güçlü kadrosuyla sahda: tugay (gs) - b. ahmet (gs), k.ahmet (gs)-suat (gs), naci (fb), mustafa (gs)-lefter (fb), recep (gs), şeref (fb), talat (gs) candan (ankaragücü)...
oyuna nefis bir atakla başlamıştık. fakat mikrofon başında futbol adına anlattığım da bu hücumdan ibaret kaldı. onun ötesinde ne oynadık ne oynattık. sanki futbol olarak tüm bildiğini unutmuştu oyuncularımız. en büyük yıldızlarımız bile.. arada turgay'ın bir kurtarışı olmasa, o zayıf, o önemsiz israil takımına bir de yenilecektik.
ikinci yarıda recep çıktı, aydın (karagümrük) girdi. ama memleketteki bütün futbolcular toptan sahaya çıksa, birşey değişmeyecek gibi.. takımımız öylesine cansız oynuyordu. neyse ki, israilli kaimi yetişti imdadımıza.. topu elle kesince.. penaltı!. bedava bir penalti . lefter topun başında.. vurdu.. gol.. gol diyorum ama radyo başındakiler inanmıyordu sanki.. "böyle sessiz sedasız gol olur mu diye öyle ya, deplasmanda oynasak bu kadar sessiz gol olur ancak.. stadda ses çıkmıyor. seyirci, milli takımımızın kötü oyununu protesto eder gibi.. hakemin son düdüğü.. türkiye 1-israil 0...
kimse memnun değil... "ne biçim galibiyet bu?" diye çıkıyorlar staddan...
ben de kalkıyorum mikrofon önünden.. ne anlattım ki? anlatmaya değer bir şeyler var mıydı ki?..