avrupa kupa galipleri turnuasında üçüncü turun kapısı açıldı
f. bahçe, dün linfield'i ezdi: 4-1
sarı-lâcivertlilerin hâkim oynadığı maçta golleri ilk yarıda ogün, şenol ve 2. devrede de şenol (2) kaydettiler
kahraman bapçum
selâm olsun o uzak şimal memleketinin «soğuk» diye tanıdığımız çocuklarına id... farkla bir yenilişten sonra otellerine giderken otobüste en neşeli marşları söylemişler. neden ağlamalıydılar ki. türklerle bir meydan muharebesi değil, bir futbol maçı yapmalardı. nasıl büyük bir derstir bu...
rakip
nesi eksikti bu takımın? ilk bakışta göründüğü kadar «çocuk» muydu bunlar? yoksa bir kupa temsilcisi diye bir kolej takımı mı gelmişti istanbul'a ?
isteyen istediğini söylesin: her kontratakta bir şeyler yapabilecek pozisyonlar yaratabilen linfleld tipik bir britanya adaları takımı idi. o britanya adaları ki, orada futbol gol yememek için değil «oynamak» için oynanır. avrupanın birçok yerlerinde olduğu gibi kale önünde dyvar (!) çekmek onların anlayacağı şey değildir. irlandalılar oynadılar, biz daha iyi oynadık, onlar kontr ataklarla yakaladıkları fırsatları kullanamadılar, biz yüklenerek yakaladığımız fırsatları kullandık. işte o kadar...
şimdi belfast'a üç farkla gideceğiz. üç fark çok şeydir futbolda... ve zor veririz üüncü tur şansını onlara.
seyirci ve oyun
türkiye stadları böyle seyirci görmedi... resmi rakamlar ne söylerse söylesin. biz bu kalabalığı bir çoşturursak istanbul semaları fena çınlayacak. takım sahaya çıkarken yükselen uğultu da bunu gösteriyor.
sonra maç... ilk dakikada ogün'ün attığı kornerde geri gelen topa gene ogün'ün bir sol çakışı var ki... tribünler ayağa değil, sanki havaya kalkıyor.
ikinci dakika dolmadan sol tarafta ogün'le nedim'in paslaşması... nedim'in yaptığı orta ile karışan ceza sahası içinde aydın'ın şütü. karşıladılar...
işte dördüncü dakika.. nasıl rahat, nasıl emin, nasıl da ümit verici oynuyoruz... aydın'ın soldan ortası, şenol iyi yükseldi ve kafa ile kale ağzına düşürdü topu. nedim daldı, ayak koydu. ogün yetişti. ne de yakın... ne de yakın... ve sert, temiz bir vuruşla ağlar havalanıyor. seyirci de beraber tabii... gel da coşma.
sekizinci dakika: ogün'ün derin pası ile daldı forvetin hepsi. şenol aldı. sağa sola iki yalpa ve atladı, defansı. ama yetiştiler, şenol düştü.
iki dakika daha geçti. tam korner yerinden atillâ'nın vuruşunu saha ortasında şenol kafa ile nedim'e aşırdı. hemen hemen orta çizgide aldı. nedim yürüdü, gitti. gitti gitti. çektiği şütü kaleci karşılıyor.
ne güzel, ne rahat futbol oynuyor fenerbahçe... belli ki yükseliyoruz üçüncü tura.
işte bu hava, bu ilk dakikalarda kazanılmış gol. seyircinin asabını yumuşatıverdi. artık coşmaz, çoşamaz.
nitekim böyle de oldu. gittikçe daha yumuşak bir hava içinde oynandı maç. bu yumuşaklık fenerbahçelim sahadaki onbirine de yayıldı. ilk dakikalardaki oyunla en az altıya yükselecek gibiydi skor. ama dakikalar geçiyor saha ortasında kurulup kale ağzında boşalması gereken yay, rakip kale önüne kadar kurula kurula gidiyor ve... boşalmağa yer bulamıyordu.
seyirci susmuş, fenerbahçe duraklamıştı artık. hattâ zaman zaman yaptıkları kontrataklarda misafirler iki inşaydın çabukluğu ile tehlikeli bile olmağa başlıyorlardı.
tâ ki 35 inci dakikada aydın'dan nedim'e ondan da şenol'a uzanan topu, günün hevesli ve istekli santrforu çivi gibi mıhladı rakip kaleye'de.. biraz renk geldi oyuna.
bu golden birkaç dakika sonra ogün'ün yaptığı orta kale ağızını iyice karıştıracak, şenol topa beraber sıçradığı kaleciyi aldatıp topu aşırtacaktı. kale içinden defansın çıkardığı top ceza sahası dışında birol'u bulunca... heeeeyyy!.. şöyle yatarak bir vole patlattı ki birol şansa bak ki top direk dibinde kala kalmış, kalecinin tam üzerine gitti. bloke etti kaleci ama, bu şüt bir goldan çok daha güzeldi.
ve son...
maç kazanılmış sayılırdı artık. hattâ bir gol daha olursa belfast'ta ki maç da bitmiş sayılabilirdi, ikincş devreye böyle başladık. bastırdık... bastırdık. rakip defansa kapanmıyor bize oynamak için zaman ve saha bırakıyordu. ama hiçbir şey yapmadan bastırıyorduk. sonra da en umulmaz bir anda devrenin sekizinci dakikasında şenol ceza sahası dışında aydın'dan bir pas aldı. döndü, vurdu. nefis bir falso alan top kaleciyi de aldatarak yukarıdan içeri giriverdi. üç fark çok şeydir futbolda...
fakat oyunun 76 ncı dakikasında gene şenol, ali ihsan'ın verdiği nefis bir ara pası ile iki müdafi arasından sıyrılacak, dalacak ve farkı dörde çıkaracaktı. artık en kötümserler için bile bu iş bitiyordu.
oyunun bitmesine beş dakika kala steward'ın özer'i çalımlayarak ileri yuvarladığı pas atillâ ile ismail'in arasından sıyrılan dickson'u bulacak ve dickson üzerine gelen hazım'ın ayakları dibinden kaleyi bulup farkı tekrar üçe indirecekti.
üç fark çok şeydir futbolda. zor veririz üçüncü tur şansını ama... orada bu kadar rahat bir futbol oynayabileceğimizi sananlar aldanıyor galiba...