gençlerbirliği istatistiklerini araştırmaya başladığım 2003'den beri beşiktaş maçlarını daha "özel" bir gözle takip ediyorum. zira, kupada beşiktaş'ı yensek de, ligde en zor yendiğimiz takım beşiktaş (76'da 5 idi). yanlışım yoksa, gençlerbirliği tarihinin ilk ve tek farklı renk (kırmızı-siyah-beyaz dışında) forması olan ve 2005-06 sezonunda deplasmanda kaybettiğimiz fenerbahçe ve ankara'da kaybettiğimiz rize maçında giydiğimiz turuncu formayı ( http://formalarim.blogspo...05-06-sertan-eser-11.html) üzerime giyerken içimden "ilk kez giydiğim bu forma ile beşiktaşla oynadığımız lig maçları karnesini sıfırlayacağız" diye geçirip tebessüm ediyordum.
ama açıkçası statta yerimi almadan önce, hem "büyük" takımlarla yaptığımız maçlarda "yaşananlardan" ötürü, hem de üstteki kötü istatistikten dolayı pek bir beklentim yoktu. maçtan önce zeynep'in "bugün 6. galibiyeti alacağız" sözüne ise sadece tebessüm etmiştim...
bayram için izmir'den gelen ve kapalıda yerini alan beşiktaşlı arkadaşım severle maç başlamadan önce telefonlaşıp "tam karşındaki merdivenlerdeyim. üzerimde turuncu forma var" demem ve onun da "kapalıya bak şapkamı sallıyorum"lu birbirimizi gösterme çabaları güzeldi...
maçın hemen başında yenilen evlere şenlik gol... ardından sağlı sollu gol atmaya çalışan ve sürekli paslaşan gençler... akabinde yenilen basit gol... ardından sağlı sollu gol atmaya çalışan ve sürekli paslaşan gençler... ilk yarının özeti buydu sanırım...
devre arasında sever'in "temiz maç oluyor" demesi ve benim "abi biz hep böyleyiz işte. oynamaya çalışıp kolay gol yiyoruz. ama son pozisyon gol olsa ve 2-1 olsa idi ikinci yarı daha güzel oalbilirdi" dedikten sonra "abi şimdi 50'de 1-2, 70 de 2-2, 90+3 3-2 olsun bizim olsun" sözlerime gülüşmelerimiz ve telefonu kapatmamız...
ikinci yarının başında tum'un golü ile ayağa fırlayıp alkışlayışım ama hala sakinliğim... yasi’nin ortası ve hurşut'un golü ile sakinliğimin yerini çıldırışın bulması... 2-2'de orta ve yan hakemin çok ucuz "taktir"leri... bu arada takımdaki tüm oyuncuların inanılmaz bir direnç yakalaması... kalecimiz ramazan'ın degajının doğrudan egemen'e gelmesi ve tum'un yaptığı baskı ile egemen’in arkasına bakmadan topu kalecisine doğru atması ama cenk'in ilerde olduğundan golü yemesi ile çıldırmaya devam etmemiz... bir süre “egemen egemen” tezahüratımızın ardından “o kadar bağırdık adam en azından bir döner bakar” muhabbetimiz… erdal oyuna girerken "abi adam kötü oynuyor neden alıyor oyuna ya" diyişim ve erdal'ın attığı nefis golle beni darmaduman etmesi...
maç sonrasında eskiyeni'ye giderken aramızda geçen bol "mutluluklu" ve “şaşkınlıklı” muhabbetler. eskiyeni'de uyanıp uyanıp maçı hatırlayan çocuk gibi "kırmızı-siyah" çekmeler... maçtan önce tunç ve babasına "turuncu formayı uğur için giydim" dememe karşılık, eskiyeni’de tunç'un babasının "fenerbahçe ve galatasaray maçlarında da bu formayı giymelisin" sözlerine "gülümseyip kesinlikle giyeceğim" demem... eskiyenideki birkaç beşiktaşlı ile muhabbetlerimiz… kırmızı-siyah forma ve atkılarla içeride canlı çalan big bang'in solisti emre'nin gençleri ve anadolu takımlarını kutlaması... bize şarkı armağan etmesi... şarkı sözlerini ve dans figürlerini sürekli "4"le bezemelerimiz... çok çok eğlenmemiz…
nefis ötesi geçen bir gecenin sabahında uyanış... ve oturup kısalta kısalta anı yazmaya çalışmam…
ki bunları yazarken, 1 yıldır ön camında beşiktaş bayrağı asılı olan, çok da muhabbetim olmayan ama evlerinden gelen seslerden dolayı "koyu" beşiktaşlı olduğunu bildiğim yan komşumun, sabah çalışma odamın camına astığım gençler flamasını görüp, bulunduğum odaya doğru bakarken kafamı çevirince gözgöze gelmemiz ve onun yana kaykılması...
bir saldırı gibi olmadı umarım... sadece gençlerli olduğumu belirtmek için astım flamayı. uzun zamandır aklımdaydı ama bugüne kısmetmiş :)