kurban bayramının ilk günü saat 19'da, beşiktaş ile 77. (5g, 27b, 44m, 48ga, 121gy) ve ankara'daki 39. (4g, 14b, 20m, 28ga, 55gy) lig maçımıza çıkacağız.
son üç hafta içinde, lig tarihi boyunca deplasmanda bize sürekli ters gelen iki takımla (gaziantepspor ve mersin idmanyurdu) oynadıktan sonra, bu hafta lig tarihi boyunca hem içeride hem dışarıda bize en ters gelen takım olan beşiktaş'ı ankara'da ağırlayacağız.
beşiktaş'a karşı oynadığımız 38 lig maçında sadece 4 galibiyetimiz var. son 10 yılda oynadığımız (ikisi istanbul'da olmak üzere) 3 türkiye kupası maçını da kazandığımızı (biri penaltılarla) da hatırlamak gerek.
ankara'da oynadığımız beşiktaş maçları deyince hemen aklıma, 2003-04 sezonu 12. haftasında oynadığımız ve 2-1 kaybettiğimiz maç geliyor. bu maçta çok enteresan bir olay yaşanmıştı. 14. dakikada kaptanımız ümit bozkurt sakatlanmış ve kaleci damir'e topu taca atmasını söyleyip, sekerek saha dışına doğru hareketlenmeye başlamıştı. damir'in taca göndermeye çalıştığı top, orta saha çizgisi ile taç çizgisinin kesiştiği alana çok yakın bir yere düşmüştü. sezon başında gençlerbirliği'nden beşiktaş'a giden okan koç'un bir anda topu kapıp atağa başlaması ile hem tribündeki bizler, hem de defans oyuncuları şaşırmışlardı. okan koç, sol kanadımızdan top sürmeye devam ederken, defans oyuncularımız birbirine bakıyor, ilhan mansız'da sekmeye devam eden ümit bozkurt'un yanından ceza alanına doğru süzülüyordu. okan koç ortayı açtı ve ilhan mansız sadece dokundu. koç, lucescu'nun ellerini öpmeye koşarken, bizler ve sahadaki futbolcular birbirlerine bakıyorlardı.
ümit bozkurt'un zaman geçmesin diye seke seke oyundan bir an önce çıkmaya çabalaması. damir'in yakın değil de uzak bir yerden topu taca atma düşüncesi. okan'ın (maçtan sonra “ümit'in sakatlandığını görmedim” demesine rağmen) önünde seken ümit'i görmemesi. ilhan mansız'ın seken gençlerlinin yanından geçip, bir de gol atması...
bu gol, rakipten çok fazla "fair-play" beklediğimiz ama bu oyunun türkiye'de, hele ki "büyük"lerden biri ile oynarken, asla "fair" olmadığını hatırlatan kötü bir örnek olarak zihinlerimize kazındı...
tanıl bora'nın hatırladığı bir gençler-beşiktaş maç anısı ise şöyle:
1999/2000 sezonunun ilk haftası, o haftasonu oynanacak. ailecek izmir seferihisar-sığacık'ta tatildeyiz. ağustos sıcağı. genellikle sezonun ilk haftaları tatil sebebiyle kaçırılır ya. bu da bir tür futbol töresi. yine öyle olacak. ama canım bu maça gitmeyi çok istiyor, içim kıpır kıpır. üstelik pek de parlak bir sezon beklentisi içinde değil, transfer sezonu kesat geçmiş, kulüpte tam bir "bu sene de vaziyeti idare edelim" havası var. ufak ufak yokluyorum, eşim ve eş dost, o kadar saat yol gidilir mi, tatil bölünür mü diye çıkışıyorlar, ama ısrar etikçe bileniyorum ve kararım kesinleşiyor, gideceğim. maç cumartesi günü yanlış hatırlamıyorsam. cuma akşam izmir'e geçiyorum, gece otobüse atlayıp cumartesi sabah ankara'ya iniyorum. evde biraz dinleniyorum, bir iki arkadaş ziyareti, vakit yaklaşıyor ve erkenden stada gidiyorum. kale arkasındayız. kale arkasının yaklaşık üçte ikisi gençler taraftarı. ağustos iklimi, hava geç kararıyor, en az ilk devre pilondan yanmadan idare edebilir. ama malum, maça doğru pilonlar azar azar yakılıyor. maç başlıyor. çok iyi giriyoruz. ilk çeyrek saatin içinde olmalı, sağdan hakan demir (altay'dan gelmişti, genç ve ümit milliydi, birkaç iyi maçı dışında ne yazık ki hayal kırıklığı oldu) çok iyi harmanlayarak getiriyor, çizgiye iniyor, herkes paralel ortaya göre hazırlanırken arkaya doğru kısa çıkartıyor yerden, orada ceza alanının kaleden (ve kale arkasından) bakıldığında sol tarafında, ceza yayının da 5 metre kadar solunda ümit karan var, gelişine uzak direğe plaseliyor, çok sert olmayan ama tam köşeye (kaleden ve kale arkasından bakıldığında sağ alt köşeye) giden bir top, kaleci uzanıyor, yetişemiyor, gol!
gerisi, eveleme. beşiktaş bozuluyor, hamle etmeye çabalıyor ama pek bir şey beceremiyor, biz de ikinci atma girişiminde bulunmuyoruz pek, vakti başarıyla öldürüyoruz ve kazanıyoruz. doğrusu pek ummadığım, harika bir sürpriz galibiyet. ama 13-14 saatlik yolu geldiğim için de kendimi hak etmiş saydım bu galibiyeti!
gece otobüse atlayıp aynen geri döndüm. sığacık'a tatil sitesine vardığımda formamı giydim. kahvaltı edilen restorana doğru inen yolun yüksek bir mevkiinde kollarımı kaldırıp fark edilene kadar öyle durdum. aşağıdan muzaffer bir komutan gibi tezahüratla karşılandım.