eskişehir... ne denilebilir ki, yaşamımın dönüm noktası, ağrısı, sancısı, tüm güzellikleriyle benim kentim..
nasıl anlatsam, nerden başlasam acaba ?
defalarca es-es tezahüratları dinlediğim kentle aynı renge büründüm, yıllarca arkasındaki pazardan alışveriş yaptığım stada ankara’dan konuk oldum, vay arkadaş!.
ural’la yola çıktığımızda mesainin yorgunluğu ve gerginliği hala üstümdeydi, ta ki eskişehir... km tabelasını görene kadar, neye sevineceğimi şaşırmıştım;
yıllarca bizi ayıran ve hep tek başımıza aştığımız o yollarda bu kez birlikte gidiyor olmaya mı, ilk deplasmanımın heyecanına mı, alkaralar’la 19 mayıs dışında bir stadda çekirdek çitleyecek olmayı mı, canımın içi dostları mı,inan’ımı göreceğime mi ? olcay’ı eskişehir’de kurulan bir arkadaşlıktan bağımsız alkaralar ile yanyana göreceğime mi...
bu kadar keyif bünyeye dar gelir dedim içimden, derken vardık eskişehre, ural’ın stadı bulamayacağımız korkusu ve yağan sağnak yağmura rağmen vardık -alkaralar pankartını dört gözle bekleyen erdem’in bizi karşılamasıyla-.
deplasman tribünü emaneten bizi maç boyu taşıdı, üstümüzde başımızda çöp poşetleriyle izledik maçı, sırılsıklam olduk, dahası bülent benimle çekirdeğini paylaştı.(kendisini mercimek köftesi ile tehdit etmemin de payı vardır mutlaka )
şimdiye kadar dua ettiğim tek maçtı sanırım, dedim ki eskişehir benim yüzümü düşürmez burdan giderken, beni bilir, tanır,sever az mı birbirimizin kahrını çektik, gençler’e gol atmak mı yok artık :)
dualarım kabul oldu, gol yemedik, ihanete uğradığımı düşünürdüm vallahi :) hala o top nasıl bizim kaleye girmedi anlamış değilim..
dostlarımıza geçip sohbet muhabbet eşliğinde yemeğimizi yedik, inan’ın boyunun uzadığını konuştuk, sabah haşhaşlı arama faslımızdan sonra düştük yola, yıllarca bana bitmez tükenmez gelen yol 5 dakika sürdü, inanılır gibi değil ama 5 dakikaydı evet...
soranlara diyeceğim şudur ki, her deplasmana gidin elden geldiğince ama eskişehir deplasmanını kaçırmayın, malum yol 5 dakika...