halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
8 haziran 1960'dı günün tarihi... ankara 19 mayıs stadı'nda türk milli takımı şu onbirle çıkmıştı oyun alanına: turgay (gs) - naci (fb), basri (fb) - suat (gs) ergun (gs), kaya (bjk) - lefter (fb), can (fb), metin (gs), birol (bjk), şenol (bjk).
avusturyalı hakem steiner'in düdüğüyle başlayan oyunda öylesine hızlıydık ki... golümüz de bu hızın sonucunda çabuk geldi. daha 9'uncu dakikadaydık. yalnız ben değil, yanımdaki subaylar ve arkamdaki silahlı askerler de, hep birden fırladık, "gooool" diye... naci'nin uzun vuruşuyla gelen top metln'i bulmuştu. metin'in karşısında maçtan önce "ıskoçların aşılmaz kayası "diye tanıtılan evans vardı. işte metin o "aşılmaz"ı bir hamlede geçmiş, şutunu patlatmıştı. top, hem de kalecinin kapadığı yahut kapadığını sandığı köşeden ıskoçya ağlarını buluyordu. 1-0 öndeydik hemen başlarda... ne yazık ki, sevincimiz 4 dakikadan fazla sürmüyor, bir penaltı durumu 1-1 'e getiriyordu. söz yoktu. penaltı penaltıydı. iskoçların hızlı adamı herd'i faulle durdurmuştuk kalemiz önünde... caldow'un nefis vuruşuyla penaltı gole dönüşüyordu.
ancak o gün öyle bir milli takım vardı ki oyun alanında. bir yese iki atmaya azmetmiş, o güçte, o inançta... gerçekten bu güven verici oyunla çok geçmeden yine galip duruma yükseldik. soldan korner... gelen topu metin kafayla aşırdı. iskoç kalesinin önü, tam deyimiyle, ana-baba günü... o hengamede gol atmak değil, topu bulmak bile marifet... kurt futbolcu lefter ikisini de başarıyor, önce topu buluyor, sonra da kaleci brown'un boşluğunu... 2-1 galibiz şimdi...
iskoçlar futbolu müthiş oynar. gidip seyredelim" diye 19 mayıs stadı'na gelmiş olanlar, türk futbolcularının şahane oyununu seyrediyor. ikinci golden iki dakika ya geçiyor geçmiyor. sahnede yine lefter var. büyük futbolcu, kaleye otuz metre uzaktan bir vurdu ki... daha doğrusu önce durdu. şenol'dan aldığı pasla topu bir an tuttu. kaleye baktı. ve vurdu. füzeydi bu... kaleci de uçuyor ama lefter'in füzesine yetişebilmesi mümkün değil... bağırıyorum gücüm yettiğince "gooooool diye... ilk yarıyı 3-1 önde bitiriyoruz. ve rakip: iskoçya...
ikinci yarı...basri kestiği topu uzatıyor ileriye... birol'a kadar... birol bekletmeden ortaladı. metin'e geliyor. metin de müthiş kafalarından birini... gol mü? hayır direk direk... top direkten dönüyor... ben mikrofonda "ah büyük şansızlık. top üst direkten döndü" derken şenol yetişiyor. vuruyor. ve gol... evet dördüncü türk golü... türkiye 4-lskoçya 1 ... inanılmayacak şey!.. fakat inanın, bastırsak, gevşemesek, 4-1 e "yeter" demesek, beşe gitmemiz iş değil... bu gevşeme iskoçlara bir ikinci gol şansı veriyor. sonra yeniden bastırıyoruz. hakemin son düdüğü: türkiye: 4-lskoçya: 2...
maçtan sonra soyunma odalarındayız. iskoç milli takım menajeri andrew beattle şaşkın: "böyle bir türk takımı, böyle bir türk futbolu beklemiyordum, iyi oynayan kazandı. hak eden, kazandı. yenilgimizin mazereti yok. başta lefter olmak üzere, bu fırtına takımınız önünde kazanamazdık."
avusturyalı hakem steiner de "bugün karşınızda kim olsa tutunamazdı" diyor ve ekliyor. "hele o profesör yok mu, profesör... profesör lefter..." ne dersiniz, yıllar yılı tribünde sadece "profesör" diye değil, aynı zamanda "ordinaryüs" diye lefter'e seslenen sevimli sporsever manol tayları haklıymış demek... maçlarda fenerbahçe ya da milli takım gol atınca etrafına şeker saçan burgazlı manol taylan hem de yerden göğe haklıymış. lefter'in profesörlüğünü avrupalılardan önce keşfetmiş.