halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
bir milli maçımızı anlatacağım şimdi size... aaaah ah, hep böyle milli maçlar anlatabilmiş olsaydım yıllar boyunca... maç sonunda gazetelerin çoğunda yer alan ortak görüş şuydu: "en tyi oyuncu, türk milli takımı'ydı."
başarılı bir "takım oyunu" ile, "futbolun beşiği"nden gelenleri ezmiş, geçmiştik, ingiliz ligi'nin ünlü profesyonellerlyle dolu iskoçya milli takımı'nı 4-2 gibi farklı bir sonuçla yenmiştik.
ancak bu maçın öncesinde benim öyküm biraz garip başlamıştı. o güne dek bunca karşılaşmayı nakletmiştim ama... hiçbirinde de devlet yetkilileri "maça kaçta gideceğimi, kaçta spiker kulübesine yerleşeceğimi, nerede kalacağımı, nerede oturacağımı" belirlememişti. hatta ilgilenmemişti bile... ama şimdi devlet güçleri beni istanbul'dan alıp ankara'ya götürüyordu. hem de bir akşam önceden... maç sabahı ankara radyosu'nda bir odada sanki tecrit ediliyordum. kapalı kapılar ardında saatler geçirdikten sonra. ankara radyosu'nun yetkililerinden bir albay geliyor, "durumu anlayışla karşılamamı" rica ediyordu, çok nazik, çok kibardı. "şu anda daha fazla bilgi istemeyin benden. fakat sizin gözümüzün önünde olmanız gerek" demekle yetiniyordu albay... başka seçeneğim yoktu zaten. çaresiz bekleyecektim. sonra bir askeri araçla radyoevi'nden 19 mayıs stadına getirildim. spiker kulübesine geldiğimde alınan önlemler dikkatimi çekti. bir kez, spikerin bulunduğu bölümde -rütbelerini yanlış hatırlamıyorsam- biri binbaşı, öteki yüzbaşı, iki subay vardı. ayakta da otomatik tüfekleri mikrofona doğru çevrili iki asker. teknik elemanların bulunduğu bölümde de yine bir subay oraya konmuş radyonun başındaydı. hiç alışmadığım durumlardı bunlar... maç yayını için yerime oturduğumda, ayaktaki silahlı nöbetçilerin soluğunu ensemde hissediyordum, öylesine yakındılar. kimseye bir şey sormadım. söyleyecek olsalar zaten açıklarlardı. şeref tribününe devlet başkanı cemal gürsel'in geleceğini ve önlemlerin bu nedenle alındığını düşündüm. olay, ancak maçtan sonra aydınlığa çıkacak, radyoevi'ndeki o babacan albay aynı nezaket ve şefkatle durumu kulağıma açıklayacaktı: "bakın halit bey, bugünkü yayın canlı bir naklen yayındı. 27 mayıs'tan bu yana radyoda hep biz, harekatın başındakiler görevliydik. bugün ise komite dışında, hatta devrim yöneticileri dışında ilk kez bir sivil olarak siz mikrofon başına geçtiniz. sizi tanıyorduk. namuslu bir vatandaş olduğunuza güveniyorduk. ama takdir edersiniz ki, bizler de bu hareketi kellemizi ortaya koyarak yaptık. sizi başıboş bırakırsak, bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek belki de istemeyerek bir hata yapabileceğinizi düşündük. maçtan önce birileriyle temas edebilirdiniz. kısacası, söyleyeceğiniz bir sözle ülkede kargaşa yaratabilirdiniz. sizden çekinmedik. fakat önlem almamız da normaldi. bütün bu önlemleri sizin şahsının karşı değil, ama bir sivilin askeri harekât ertesinde mikrofonda millete hitap edişindeki davranışına karşı aldık. bizi mazur gördüğünüzü umarım. anlayışınız için de çok teşekkürler."
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
8 haziran 1960'dı günün tarihi... ankara 19 mayıs stadı'nda türk milli takımı şu onbirle çıkmıştı oyun alanına: turgay (gs) - naci (fb), basri (fb) - suat (gs) ergun (gs), kaya (bjk) - lefter (fb), can (fb), metin (gs), birol (bjk), şenol (bjk).
avusturyalı hakem steiner'in düdüğüyle başlayan oyunda öylesine hızlıydık ki... golümüz de bu hızın sonucunda çabuk geldi. daha 9'uncu dakikadaydık. yalnız ben değil, yanımdaki subaylar ve arkamdaki silahlı askerler de, hep birden fırladık, "gooool" diye... naci'nin uzun vuruşuyla gelen top metln'i bulmuştu. metin'in karşısında maçtan önce "ıskoçların aşılmaz kayası "diye tanıtılan evans vardı. işte metin o "aşılmaz"ı bir hamlede geçmiş, şutunu patlatmıştı. top, hem de kalecinin kapadığı yahut kapadığını sandığı köşeden ıskoçya ağlarını buluyordu. 1-0 öndeydik hemen başlarda... ne yazık ki, sevincimiz 4 dakikadan fazla sürmüyor, bir penaltı durumu 1-1 'e getiriyordu. söz yoktu. penaltı penaltıydı. iskoçların hızlı adamı herd'i faulle durdurmuştuk kalemiz önünde... caldow'un nefis vuruşuyla penaltı gole dönüşüyordu.
ancak o gün öyle bir milli takım vardı ki oyun alanında. bir yese iki atmaya azmetmiş, o güçte, o inançta... gerçekten bu güven verici oyunla çok geçmeden yine galip duruma yükseldik. soldan korner... gelen topu metin kafayla aşırdı. iskoç kalesinin önü, tam deyimiyle, ana-baba günü... o hengamede gol atmak değil, topu bulmak bile marifet... kurt futbolcu lefter ikisini de başarıyor, önce topu buluyor, sonra da kaleci brown'un boşluğunu... 2-1 galibiz şimdi...
iskoçlar futbolu müthiş oynar. gidip seyredelim" diye 19 mayıs stadı'na gelmiş olanlar, türk futbolcularının şahane oyununu seyrediyor. ikinci golden iki dakika ya geçiyor geçmiyor. sahnede yine lefter var. büyük futbolcu, kaleye otuz metre uzaktan bir vurdu ki... daha doğrusu önce durdu. şenol'dan aldığı pasla topu bir an tuttu. kaleye baktı. ve vurdu. füzeydi bu... kaleci de uçuyor ama lefter'in füzesine yetişebilmesi mümkün değil... bağırıyorum gücüm yettiğince "gooooool diye... ilk yarıyı 3-1 önde bitiriyoruz. ve rakip: iskoçya...
ikinci yarı...basri kestiği topu uzatıyor ileriye... birol'a kadar... birol bekletmeden ortaladı. metin'e geliyor. metin de müthiş kafalarından birini... gol mü? hayır direk direk... top direkten dönüyor... ben mikrofonda "ah büyük şansızlık. top üst direkten döndü" derken şenol yetişiyor. vuruyor. ve gol... evet dördüncü türk golü... türkiye 4-lskoçya 1 ... inanılmayacak şey!.. fakat inanın, bastırsak, gevşemesek, 4-1 e "yeter" demesek, beşe gitmemiz iş değil... bu gevşeme iskoçlara bir ikinci gol şansı veriyor. sonra yeniden bastırıyoruz. hakemin son düdüğü: türkiye: 4-lskoçya: 2...
maçtan sonra soyunma odalarındayız. iskoç milli takım menajeri andrew beattle şaşkın: "böyle bir türk takımı, böyle bir türk futbolu beklemiyordum, iyi oynayan kazandı. hak eden, kazandı. yenilgimizin mazereti yok. başta lefter olmak üzere, bu fırtına takımınız önünde kazanamazdık."
avusturyalı hakem steiner de "bugün karşınızda kim olsa tutunamazdı" diyor ve ekliyor. "hele o profesör yok mu, profesör... profesör lefter..." ne dersiniz, yıllar yılı tribünde sadece "profesör" diye değil, aynı zamanda "ordinaryüs" diye lefter'e seslenen sevimli sporsever manol tayları haklıymış demek... maçlarda fenerbahçe ya da milli takım gol atınca etrafına şeker saçan burgazlı manol taylan hem de yerden göğe haklıymış. lefter'in profesörlüğünü avrupalılardan önce keşfetmiş.
geçmiş yılları geri getiremezsiniz, ama anılarınız hep sizinledir, ister kendi sahanızda ister deplasmanda, rakip sahada oynayın. anılarımda fener'in yaman futbolcusu ve giderek ilahı olan büyükada'lı lefter küçükandoniadis'in hep yeri olmuştur. radyoda muvakkar ekrem talu ya da sulhi garan'ın "naklen" anlatttığı futbollu, gazozlu, leblebili, "çocuk haftası" ve "binbir roman"lı çocukluk günlerimden bugüne, gönlümün bir köşesinde hep yer verdiğim bir "kalo anthropo", benim deyişimle okkalı bir insandır lefter.
anneannemin teyzemle birlikte gittiği halk pazarında bana aldığı ve o günler için büyük yenilik sayılan madeni fb tokalı plastik kemeri takardım kısa pantolonlarıma. plastik kemerler koptu gitti, lefter'li yıllardan lefter'siz yıllara, sarı-lacivert çubuklu formalardan çubuksuzlara, zaman gelip geçti. ama o, aklımızda hep kaldı; top sihirbazı, aynı zamanda efendilik ve vefalılık simgesi olarak.
o, bu topraklarda yaşayan bir bizanslı'dır, bir osmanlı'dır ve gerçek bir türk'tür. yeşil sahaların devini son olarak haziran 1960'ta ankara 19 mayıs stadyumu'nda izlemiştim, türkiye'nin iskoçya ile oynadığı millî maçta. ilk golü metin atmış, sonra da "ordinaryüs" lefter'in iki şık golü gelmiş, genç şenol da skoru tayin etmişti: 4-2 sanıyorum, ilk kez britanya adaları'ndan bir millî takımı yeniyorduk. 18 yaşında bir genç olarak çok mutlanmıştım. lise sonrasında yüksek öğrenim için yurtdışına gittiğimden bir daha onu işbaşında görme olanağım olmadı. kayıplı çıkan benim. sahaya 9 kez de kaptan olarak çıkan lefter'in millî maçlarda attığı toplam 22 gol rekorunu ancak geçen yıllarda hakan şükür kıracaktı. ama futbol tarihimizde istanbullu rum kökenli vatandaşımız lefter küçükandoniadis'in 1948 nisanı'nda yunanistan'la atina'da karşılaşan türkiye millî takımı'nın galibiyet golünü atması kadar anlamlı kaç gol vardır ki?
1925 doğumlu lefter gerçekten yetenekliydi. çok genç yaşta büyükada'da futbol oynarken dikkatleri çekti. abisi beyoğluspor'da oynuyordu. ancak, onu taksim kulübü kaptı. taksim'in birinci takımında oynadığı zaman yaşı henüz 16'ydı. iki yıl boyunca istanbul mahalli liginin en gözde oyuncuları arasında gösterildikten sonra diyarbakır'da tam dört yıl süre ile askerlik görevini yerine getirecekti. şimdilerde çoğunun operet askerliği yaptığı profesyonel futbolcularımızı düşünüyorum da... ama o günlerde askerlik gerçekten uzun sürerdi, çünkü 2. dünya savaşının türkiye üzerine yaklaşan gölgesi silahlı kuvvetlerimizin mümkün olduğunca güçlü tutulmasını zorunlu kılıyordu.
mehmetçik lefter, 1946 yılının aralık ayında terhis olup istanbul'a döndüğünde bu kez onu taksim'den transfer etmek için fenerbahçe kulübü bekliyordu. açık profesyonelliğin olmadığı o günlerin 200 lirasına fenerbahçeli oldu lefter. büyükada'nın ele avuca sığmaz çocuğu 1947'den 1965'e sarı-lacivert formasıyla türk futbolünde gerçek bir efsane olacaktı. leftet yurtdışında futbol elçimiz olarak da dikkatleri çekti. 1951-52'de 20 bin lira karşılığı transfer olduğu italya'nın fiorentina, 1952-53 sezonunda ise fransa'da nice takımında oynadı. ama o büyükada'sız yapamıyordu. yurda döndü ve 1965'e dek yeniden fenerbahçe'yi başarıdan başarıya götürdü. ne çalımlar, ne frikikler, kornerler, ne penaltılar attı; rabbim, şapka çıkartırdı. ah o günlerde bizde tv olsaydı da yıllar sonra, soluk ve çizilmiş siyah-beyaz birkaç film karesi yerine, onu "banttan" izleyebileydik... onu top koştururken görmeyenler şanssızmış, karşısında oynamayanlar ise ne kadar da şanslıymış diye düşünürdük, eminim.
"müdafilerin" korkulu rüyası "ser muhacim" lefter, futbola erken başladı, geç bitirdi. yeşil sahalara veda ettiğinde 38 yaşındaydı. ama nüfus kâğdı 41 yazıyordu. öyle ya, minik ustaya taksim kulübünde lisans çıkarabilmek için yaşını büyütmek zorunda kalmışlardı. fenerbahçe formasıyla 615 maça çıkan ve 18'i ezelî rakip ama dost galatasaray'a, toplam 423 gol atan lefter, gerçekten uzun verimli bir yıldızdı. taraftarın "ver lefter'e yazsın deftere" sloganı boşuna çıkmamıştı. hele üstad bir "ceza alanı"na girmesin, ince bir bilek hareketi, bakmışınız top filede.
ne var ki, bir metin oktay'ın, bir can bartu'nun, bir hakan şükür'ün tersine, lefter, ne futbol oynadığı yıllar ne de eline geçen paralar açısından alın terinin gerçek karşılığını pek alabildi. tıpkı bir başka doğal yetenek beşiktaşlı şükrü gülesin gibi. ii. dünya savaşı sırasında millî maçlar yapılamadı. millî maçların yeniden başladığı dönemde bile, türkiye'nin oynadığı millî maçlar yılda birkaçı geçmiyordu. bereket, lefter 1948 olimpiyatlarfna katılan ve 1954 dünya kupası finallerinde oynayan millî takımımızda yer aldı. genelde yabancı arenalara uzak bu kısır ortama karşın, "ilklerin adamı" lefter, gene de türkiye'de millî formayı 50 kez giyerek "altın şeref madalyası'nı alan ilk futbolcumuz olmayı başaracaktı.
fenerbahçe formasıyla, amatör mahalli liglerin dışında, 2 kez istanbul profesyonel ligi, 3 kez türkiye şampiyonluğu da yaşayan lefter'in "jübile"si yapıldı, ama futboldan kopmadı. önce, yunanistan'da egaleo ve güney afrika'da johannesburg takımlarında oyuncu-antrenörlük yaptı. ardından samsunspor, orduspor, mersin idman yurdu ve boluspor'da teknik direktör olarak sahaya çıktı. son yıllarda spor yazarlığını sürdüren futbol virtüözü lefter, saha dışındaki efendiliğiyle de hep sevildi ve hep sevdi. çapkın mıydı? belki. ama karda yürüdüğünde izini belli etmedi. eşini ve yavrularını hep el üstünde tuttu.
türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcuları sayıldığında adı ilk sırada gelen lefter, büyükadalılıktan da hiç vazgeçmedi. istanbullu ünlü birçok rum kökenli sporcunun yaptığı gibi, örneğin sofyanidis, kasapoğlu, yunanistan'a göç etmeyi de hiç mi hiç düşünmedi. o, mahallesinden, komşularından, bakkalından, kasabından, manavından, tozlu futbol sahasından, eşeklerinden, faytonlarından, vapurlarından hiç kopmadı. "ohi pedimu!"...kahvede, lokantada dost masalarındaki yerini hiç boşaltmadı. bizdendi, bizlerle kaldı. bizlere ne haç, ne hilal, ne de davud'un yıldızı fark eder, bizler insan'ı severiz çünkü. eskiden olduğu gibi, bugün de aynı evde, adalar belediyesi tarafından adı verilen "fenerbahçeli lefter sokak"ta oturan 77'lik delikanlıya, türk futbolunun ölümsüz oyuncusuna, çocukluğumun kahramanına, gençliğimin gururuna "yassu lefterimu!" diyorum, canı gönülden.
budapeşte’den telefonla konuştuğumuz sekreter mr. w. p. allan “macaristana gelene kadar kendimizi favori addediyorduk, burada öğrendiklerimiz bizi korkuttu” dedi. maç çarşamba günü
iskoçya futbol federasyonu sekreteri mr. w. p. allan, «- macaristan’a gelmeden evvel türkiye ile yapacağımız maçta kendimizi favori görmekteydik. fakat budapeşte’de öğrendiklerimiz bizi korkuttu» demiştir.
dün budapeşteden telefonla konuştuğumuz genel sekreter, maçın iptal edilmemesinden son derece memnuniyet duyduğunu kaydetmiş, ve şunları söylemiştir: «denis law’ın sakat olması sebebiyle takımda yer alamaması bizim için bir dezavantajdır. avusturya karşısında uğradığımız farklı mağlubiyet hiç bir zaman çıkarmadığımız oyunun tâbii bir neticesi sayılmamalıdır.» diyen mr. allan, «ilk dakikalarda attığımız golün hakem tarafından sayılmayışı bizi moralman sarstı ve yıktı. buna mukabil rakiplerimizin çok şanslı bir günlerinde olduklarını da kaydetmek isterim.» demiştir.
iskoçya milli takımı 6 haziran pazartesi gecesi budapeşteden saat 21 de uçakla hareket edecek ve 1.30 da direkt olarak esenboğa hava meydanına gelecektir. misafir takım salı günü 19 mayıs stadında bir antrenman yapacaklardır.
çarşamba günü ankarada karşılaşacağımız iskoç takımı bugün budapeştede nep stadında macaristanla oynayacaktır. iskoçya bize karşı çıkartmayı düşündükleri şu kadro ile sahada yer alacaktır. bill brown - duncan mc cay, eric coldow - j. cumming, robert evans, david mc cay - graham leggat, john white, ian st john, alec young, andrew weir.
avusturya gazeteleri, iskoç takımından bu cümle ile bahsederken meşhur menejer mat busby “iskoç takımı fransız kabinesi gibidir, senede üç defa değişir” diyor
8 haziranda ankara’da karşılaşacağımız iskoçya milli takımı için iskoçyanın meşhur pozzo’su tek seçici mat busby «iskoçya takımı fransa kabinesi gibidir. her sene en az üç defa değişikliğe uğrar. takımda değişmeyen tek şey hırçınlık ve kaide dışına çıkmamak şartiyle âzamî sertliktir.» demektedir.
şöhretli menecer iskoç milli takımının son yıllarda kuvvetinden pekçok şey kaybettiğini de kaydetmektedir. şu anda macaristan’da bulunan iskoçya milli takımına viyana basını, sütunlarında geniş yer vermektedir. otoriteler geçen hafta prater stadında avusturya’ya 4-1 mağlûp olmasına rağmen iskoçya milli takımının iyi ve topluluk olduğunda ittifak etmektedirler. baş döndürecek bir sürate sahip olduğu kaydedilmekte ve yakından marke edilmediği takdirde iskoç takımının çok tehlikeli sütlar attıkları açıklanmaktadır. viyanalı futbol otoritelerine göre takımın dinamosu sol haf mc. ca’d r. bu oyuncu için «iskoç sertliğinin timsali» denilmektedir. sağ haf cummings ise iyi bir haf - bek olduğu gibi britanya odalarının en uzun taç atan adamı olarak gösterilmektedir. korner bayrağının yanından topu elle kalenin içerisine kadar attığı bildirilmektedir. gazeteler iskoç müdafaasının zayıf olduğunu ifade etmekte ve bu zaaflarını önlemek için de ofsayd taktiğine başvurduklarını yazmaktadırlar. yalnız kalecinin havadan gelen toplara hâkim olduğu belirtilmektedir. iskoç milli takımının çok sert bir futbol oynadığında fikir birliği edilmektedir. bu sebeple iskoçlar yabancı sahalarda sert protestolara mâruz kalmaya mahkûmdurlar denilmektedir.
iskoç milli takımının büyük sürat avantajjıyla kontrataklarla neticeye gitmek istediği bildirilmektedir.
bill brown (kaleci): tottenham hopspur’da oynamaktadır. mükemmel bir kalecidir. havadan ve yerden toplara çok hâkimdir. 17 defa milli olmuştur.
duncan mc cay (sağ bek): celtic takımında oynamaktadır. rakibinin şöhreti ne olursa olsun inatla mücadelesi ve sert oyunu ile şöhret bulmuştur. 6 defa milli olmuştur.
john cumming (sağ haf): heart of midlothian takımında oynamaktadır. taçları ile meşhur. iyi bir markaja ve fizik kondisyona sahiptir. 14 defa milli olmuştur.
robert evans (takım kaptanı, orta haf): celtic takımında oynamaktadır. 1949 dan beri bütün milli maçlarda yer almış ve wembley kahramanı sıfatı kazanmıştır. marke edemediği santrforla henüz karşılaşmış değildir. 68 defa milli olan evans her maçında ayni oyunu çıkarabilen nadir istikrarlı futbolculardan biridir. 34 yaşındadır.
david mc cay (sol haf): iskoç sertliğinin timsalidir. en tehlikeli pozisyonlar da dahi rakibe girmekte ve sık sık penaltıya sebeb olmaktadır. sert oyununa rağmen kasden şimdiye kadar kimseyi sakatlamamıştır. tottenhamda oynayan 16 defa oynayar 16 defa milli olmuştur.
graham leggat (sağ açık): fulham takımındadır. komple bir sporcudur. futboldan başka tenis, basketbol ve kriket oynamaktadır. sol açığa kaydırıldığı zamanlardanda dahi ayni seri, akıllı ve şutor oyununu gösterebilmektedir. 22 defa milli olmuştur.
jhon white (sağ iç): tottenhamda oynar. meşhur antrenör bill nicholsson tarafından keşfedilmiş ve çabuk yükselmiş bir futbolcudur. kısa ve seri paslarla arkadaşlarını gole hazırlayan mücadeleci bir futbolcudur.
ıan st jhon (santrafor): motherwel takımında oynamaktadır. enerjik, yırtıcı ve şutör bir futbolcudur. ani ve koşarken attığı sert şutlarla gole gitmektedir. seri deplesman yapar. 11 defa milli olmuştur.
alee young (sağ veya sol iç): heart ot middlothian’da oynamaktadır. korkunç bir top hâkimiyetine sahiptir. ileri geri bir dinamo gibi çalışır. milli olmamıştır.
andrew weir (sol açık): motherwell’dendir. çabuk bir oyuncu. sürati sayesinde en umulmadık topları yakalayıp gole gitmektedir. çok iyi kontrolu şartır. 5 defa milli olmuştur.
baştan sona kadar hakimiyetimiz altında geçen maçta gollerimizi metin, lefter (2) ve şenol attılar
adın ne senin delikanlı? birol. ya yaşın? 22. yaaa, demek ki, biraz evvel mikrofonda türk milletine hitab eden cemal aga’nın yanındaki muhafızlarla aynı yaştasın. omuzlarında birer yıldız vardı… ama yürekleri belli ki yıldız yıldız yanıyordu. tıpkı senin gibi. şimdi anlıyorum, en büyük işleri başarıp da hiçbir şey yapmamış gibi durabilmenin sırrını bir kitlenin zaferine kendini verişteki büyüklük bu…
eğer ben de senin gibi teğmen ali ihsan kanmaz’ın yaşında olsam, 19 mayıs stadının tribünlerini dolduran 22 bin seyircinin, bütün ankaralıların hattâ bütün türkiyenin tek ağızdan söylediği istiklâl marşı ile kendimi kaybederdim. halbuki sizler, heyecanı, iş başarmanın yardımcısı diye kullanabilmenin sırrına ermişsiniz.
saat 16.30… başlama vuruşunu metin yaptı.
dk. 1. ilk akınımız sağdan, rahat ve sinirsiz gözüküyorlar. çocuklar, ama nasıl oluyor bu iş. biz tribünde tir tir titriyoruz. dk. 3. hunter, solaçığına bir top yuvarladı. suat ve naci böyle markajda zayıf mı kalacaklar sonuna kadar?
dk. 4. can, kayadan topu aldı, durdu, döndü. kral bu.. ne? amma böyle de top ezilir mi, kral? bırak krallığı da bizim can ol… dk. 5 white, basriyi bastırdı iyice. basri kornere yuvarlıyor. kornerden gelen topu bu defa da naci dışarı atıyor. bu korner de weir’den turgay direk dibinde nacinin başı üzerinden öyle bir yükseldi ki. kaptan iyi bugün. emin ve rahat. dk. 6 sol haf mccay on sekizin çok dışından bir şüt attı. bu adam zorlu. sert, girgin ve umulmaz derecede kıvrak.
galibiyet kapısı açılıyor
dk. 9 suat yerde falso alan bir topu düzeltmedi. nacinin önüne düştü top. uzun bir vuruş, taaa kale ağzına kadar. metin altı pasın köşesinden aldı topu. yere indirirken evans ezdi. ama bütün mânaları ile eşiz bu. hattâ biraz faul kokusu bile var. mücadelede iyice sola kaydılar. pozisyon kaçtı, demeğe kalmadı. metin o, son zamanlarda pek âdet ettiği çapraz vuruşunu çakıverdi. ters taraftan direğe çarpan top ağlara yuvarlanıyor. gol, gol, gol. ve ben bunca senedir gördüğüm goller içinde bu kadar coşkunlukla alkışlananına rastlamadım. türk milletinin yaşadığı en büyük spor bayramının ilk zafer narası bu.
dk. 13 kaya sıkışık bir pozisyonda topu turgaya aşırtmak istedi. kısa. herd fırladı, hızlı adam. kaçtı ve.. turgay çıktı ve herd’in önüne çift ayakla daldı. faul tereddütsüz penaltı. yazık coldow geldi ve penaltıyı turgayın sağından direğin tam dibinden vurarak içeri atıyor. hayret ne takımda ne de tribünlerde kaçırılmış bir avantajın üzüntüsü yok. eminiz bugün kendimizden.
dk. 16 allah allah futbol tarihi şu üç dakikalık oyunumuzu daha görmemiştir. sert, tok enerjik bastırıcı bir stil ve dantelâ gibi örülen bir takım oyunu. aradan geri gelen bir topa naci fırladı. kale ağzına havale ediyor. soldan dışarı giden topa metin yay gibi fırlayarak yetişti. brown’un üzerinden kafa ile aşırdı geriye. birol uçarak kafa atıyor, kaleye gitmedi. lefter’in önünde. usta göreyim seni, bu benim sözüm değil. gelmiş geçmiş bütün türk futbolcularının sözü. ve usta falsolu volesini yapıştırdı. brown uçacak, fakat solundan direği sıyırarak giren topu durduramıyacaktır. gene tek ağızdan bağırıyoruz. milli takım çok yaşa. biraz evvel (ordu ordu çok yaşa) derken de böyle coşmuştuk.
dk. 24 ne bizim heyecanımız durmuş, ne takımımızın hızı. bugünü görmedim diye futbol meraklısı türk üzülmelidir. birden birol duraklayıverdi. maccay aldı.. şu ana kadar sahanın en iyisi bu adam. daha ziyade forvetin arasına sızarak oynuyor. sola verdi. weiser yetişti yerden şütünü attı turgay öyle güzel kapanıyor ki.
dk. 25 turgayın uzun degajını lefter stop etti. metine verdi. kaçtı metin ve bombasını patlattı. üst direk. geri gelen topa metin tekrar dalıyor ama bu defa brown’u da beraber kaleye gömüverdi faul… elbet te faul ama. futbol da böyle oynanır.
dk. 28 ceza sahasının hemen dışında faul, lefter atacak ve attı da. brown kalesinin sol üst kösesine uçarken yüzde yüz bir golü önlüyordu. kornerden gelen topu da birkaç oyuncunun üzerinden yükselerek öyle güzel alıyor ki brown.
kaleci brown da seyrediyor
dk. 33 soldan korner atıyoruz. penaltı noktasında metin havalara yükseldi ve kafa ile kale önündeki kalabalığın arasına topu indirdi ohhhooo. ana baba günü orası. ve bu kargaşalıkta ne yaptığını çok iyi bilen, âdeta bizatihi beyin taşıyan bir bacak uzanıverdi ileri. top ağlara gidiyor. kaleci brown dahil hepimiz hayret içindeyiz. bu beyin sahibi bacak lefterindir.
dk. 35 lefter kaleye 30 metre mesafede. bir pas aldı şenol soldan kaçıyor, asılsa ne iyi olur. lefter döndü. başını kaldırdı. kaleye doğru baktı. sonra şöyle topun üzerine yatarak çaktı. bacak değil piyade tüfeği diyor tribündeki bir yüzbaşı. ve top mermi gibi gidip gene brown’un solundan kaleye giriyor. yeter artık. boğulacak gibiyiz heyecandan.
dk. 38 can soldan gidiyor. gitmek değil süzülmek bu. yerden ortasını yaptı. metin. işte metinin aradığı pozisyon. yetişti sola yattı. fakat önündeki bir tümseğe çarpan top kayıverdi. ne yapsın metin. belki izmirin eşrefpaşasında bir arsada tenis topu ile çakıştırırken bile bu kadar bozuk bir zemin görmemişti. ankaranın şipşirin stadında bu kadar bozuk ve arızalı bir saha ne ayıp şey ve ilk devrenin kırkbeş dakikasını da başladığımız hızla bitirdik.
ikinci devre
dk. 5 gevşedik. ama bu belki bir gevşeyiş değildir, diye ümitleniyoruz. oyunu yavaşlatmak ve ikinci kırkbeş dakikayı rahat çıkarabilmek için nefes ve zaman çalmak için yapılmış bir taktiktir belki.
dk. 6 ergunun bir vuruşu havalara dikildi ve kalemizin sol tarafından çok yükselerek dışarı gitti. turgay koştu ve çizginin en az bir metre dışında topu bloke etti. sonra korner köşesine doğru yuvarladı. halbuki hakem düdük çalmamıştı. kaptan topu dışarda hem de çok dışarıda tuttuğunu biliyor, fakat iskoçların akınlarını kontrol eden cezmi başar bu korneri görmüyordu. hayretimiz ayıplamak derecesinde idi. kaptanı ise doğru hareketinden dolayı tebrik etmeliydik. çünkü hakem onun bu hareketi üzerine korneri verdi.
dk. 8 can stop etti. naciye. naci sağdan ilerledi. ortaladı. metin kafasını atarken evans’a şöyle bir çarptı ki. futbolu iskoçlar gibi oynuyoruz artık.
dk. 13 lefter evirdi çevirdi. can’a bıraktı. fırladı can da ortasını yaptı ve metin sola verdi. şenolun sert ve güzel şütünü sol haf kafa ile çıkarıyor.
sıra şenol’da
dk. 18 basri kestiği bir topu topuk vuruşu ile ileri attı. birol fırladı. ortaladı. metin balyoz gibi kafasını yapıştırdı. üst direk. ahhh. şenol geri gelen topa yetişti ve işte dört….. dakikalardan beri seyircinin istediği dördüncü gol…
dk. 19 açıldık işte yeniden şenol müdafaadan aldığı pası sola leftere uzattı. lefter ortaya kaydı. ve beklenmez şütünü attı kalenin sol üst köşesinde direğe vurdu top ama. bu topun dışarı giderken nasıl olup da aşağıya doğru bu kadar geniş bir falso aldığı anlaşılamadı. bu şüt gol olmadı, fakat yüzde yüz gole bedeldi.
dk. 27 weir ortaladı. turgay çıkmadı ortayı almağa. young basrinin üzerinden temiz bir kafa vuruşu ile turgayın sağından kaleyi buldu.
ve sonra: yoruduk.. iki insayt artık geri gelmez oldular. klâsik bir futbol oynuyorlar. ama ne güzel deplâsmanları var. son onbeş dakikada turgayın uzaktan atılmış bir kaç zorlu şütü mükemmel uçuşlarla uzaklaştırışı takımı rahatlattı. kaptan kendisine takımın en fazla ihtiyacı olduğu anda kendini hissettiriyordu.
maç bitti. bu biten bir maç değil. bir devirdi galiba… türk milli takımının ferdi kaprislere mağlûp olmadan kollektif spor şuuru içinde böylesine bir takım beraberliği gösterdiğini görmemiştik. «birlik» şuuru şimdi belki futbolumuza da giriyordu.
futbolcular kaç yıldız aldılar? ne değiştirir. hepsinin yürekleri yıldız yıldız parlıyordu şimdi.. tıpkı teğmen ali ihsan kanmaz’ın ve silâh arkadaşlarınınki gibi…..
şu günlerde memlekette esen saadet ve hüzun verici havayla gözlerini dolduran vatandaşlardan hepsi güzel şeyler yaptılar. seri eserler yarattılar. bu araya rastlayan milli maçta futbolcularımızın da umumi heyecan ve coşkunluğa ayak uydurarak ay-yıldızlı formaya şerefli bir zafer daha ekleyeceklerini seziyordum. bu seziş maç saati yaklaşırken, stadyoma girince tam bir inanç ve iman haline geliverdi. çünkü türübünleri tıklım tıklım dolduran seyircilerde taşan heyecan ve coşkunlukla milli takımımız maçı asla kaybetmezdi.
nitekim çocuklar oyuna şahane başladılar. metin’in ve lefter’in fevkalâde gollerinde top iskoç filelerini öperken stada görülmemiş bir bayram havası ve kucaklaşmışlar…
ikinci devrede futbolcularımız yanlış bir düşünceyle biraz da futbol sanatlerini göstermiye başladılar. bu teker teker marifetin gösterisi takım oyununu bozar gibi oldu ve o arada iskoç futbolunu görüp ve tanır olduk. fakat şenol’un attığı dördüncü golle tekrar derlenip toparlandık. maç net bir galibiyetle bittikten sonra futbolcularımız çetin maç yorgunluğunu, ankaralıların kucaklarında ve omuzlarında unutuverdiler.
size tek tek oyuncuların tahlilini, taktirlerini yapayım. yok, yok, bu haksızlık olur. düşünüyorum da vazifesini yapamayan, muvaffak olamayan yok… o kadar ki birinci devre sahadan silinen, evet avrupa klâsmanında en ön mevkilerden birini işgal eden iskoçları sürklâse etti çocuklarımız…
bize şu an ve gün içinde milletçe yaşadığımız iki bayrama bir yenisini ilâve edip üç bayram yaşatan gençliğimize sonsuz sevgiler, yeni muvaffakiyetler…
bana iskoçları sordunuz, bizimkileri seyretmekten onları göremedim sevgili okuyucular…
27 mayısta türk milletine hürriyet müjdesini veren mikrofondan, bir milli spor zaferinin müjdesini millete ulaştırmak vazifesini taşıyordum. daracık kulübede maçı anlatırken. bir ara öylesine terlemiştim ki…
boğucu sıcaktan mıydı bu ter? yoksa milli maçın milli ruhla kucaklaşan büyük heyecanından mıydı? yahut da takımımızın ay-yıldızın hakkını vererek oynadığı tesirli ve âhenkli futbolün gururundan doğan ateşin verdiği ter miydi bu? belki de hepsi… amma en çok terleyen, milli takımın onbir başarılı genci idi. terlemeden zafer kazanılmazdı. onlar da terlediler ve kazandılar.
büyük maçtı bu. bir milli inkılâp hamlesi ertesinde, her zerresiyle hürriyet kokan bir havada oynanan ilk milli maçtı bu.. ay-yıldızlı futbolcuların, futbolun beşiğinden gelen temsilcilere karşı verdiği ilk, fakat çok parlak imtihandı bu. sadece atılan gollerle değil, aynı zamanda oynanan oyunla, sarfedilen gayretle, gösterilen azimle kazanılmış bir galibiyetti bu. ferdi kıymetlerimizin kudretiyle değil, birlik ve beraberlik ruhuyla, takımca hak edilmiş bir zaferdi bu…
en iyi oynayan kim miydi? işte adı : türk milli takımı.
devlet reisi gürsel, milli futbolcuları tebrik etti. hakem stainer lefter için “profesör” dedi
iskoçyalıların soyunma odasında 4-2 mağlûp olmuş, zaman zaman ezilmiş bir takımın perişan havası yoktu. aksine, herkes neticeyi kabul etmenin rahatlığı içindeydi. iskoçya milli takımı meneceri andrew beattle şöyle izah etti: «iyi oynayan kazandı. bu mağlûbiyetin mâzareti yoktur. ne normal oyunumuza müsaade etmeyen bozuk saha, ne boğucu sıcak ne de candan tezahürat yapan seyircinizin takımınıza verdiği moral aldığınız galibiyeti gölgeleyemez. yaşına rağmen büyük futbolcu lefter, hatâ affetmeyen metin ve diğer 2 acar forvetin önünde galip gelmek bizim için zordu. zaman zaman iyi futbol oynuyorsunuz. ancak futbol kalitenizi beklenmeyen anda düşürmeniz aleyhinize olabilir. bu hatânızı düzelttiğiniz anda hiç çekinmeden hangi takımla isterseniz maç yapabilirsiniz. meselâ 3-3 berabere kaldığımız macarlar hiç de sizin kadar iyi futbol oynamadılar. galibiyetinizi ve avrupanın hiçbir yerinde tesadüf etmediğim sempatik seyircilerinizi candan tebrik ederim….»
milli takımımızın soyunma odasında âdeta bir bayram havası hüküm sürüyordu. antrenör, futbolcular ve nihayet girebilmeğe muvaffak olan bir kısım seyirciler galibiyetin verdiği sevinçle sarılıp öpüşüyordu. futbolcularımızın hemen hepsi biraz daha kendimizi zorlasaydık iskoçları hezimete uğratabilirdik diyorlardı.
devlet reisinin sözleri
dünkü iskoçya maçını seyreden devlet ve hükûmet reisi orgeneral cemal gürsel karşılaşmadan sonra her iki takımın futbolcularını tebrik etmiş ve yenmek de yenilmek de mühim değildir, maksat centilmence hareket etmektir. her iki takımı da tebrik ederim demiştir.
steiner, «galibiyet hakkınızdı» dedi
maçın hakemi steiner türk takımının iskoçlardan haklı ve kıymetli bir galibiyet aldığını söylemiştir.
steiner türklerin bu oyunu karşısında kim ve hangi takım olursa olsun mağlûbiyetten kurtulamazdı demiş ve bir çok memleketlerde maç idare ettiğini takımını bu derece candan teşçi eden bir seyirciye rastlamadığını bildirmiştir.
avusturyalı hakem türk takımından en çok turgay, ergun, can, metin ve lefteri beğendiğini ve bilhassa lefterin akın tanzimi ve fırsatçılığı bakımından âdeta bir futbol profesörü olduğunu sözlerine ilâve etmiştir.
09 haziran 1960 tarihli milliyette atılan gollerin resimleri var ve bu resim altlarında da şu notlar yazılmış.
1. gol maçın 9 uncu dakikasında naci’nin uzattığı ileri pasa hâkim olan metin, topu göğsü ile önüne düşürdü. karşısına çıkan santrhaf evans’ı geçti ve sola kayarak sert bir şütle ilk golümüzü attı..
2. gol birol’un soldan çektiği korneri metin, kafa pası ile lefter’e geçirdi. lefter’in şütü 2 nci golümüz olarak ağlarda..
3. gol lefter 35 inci dakikada piyade tüfeğinden çıkan mermi gibi 3 üncü golü kaleye sokuyor
4. gol 63.dakikada metinin direkten dönen şütünü yakalayan şenol 4 üncü golümüzü atarken..
futbol federasyonu teknik komitesi, dün bir toplantı yaparak ileride oynayacağımız milli lig maçları üzerinde görüşmüş ve federasyona sunulmak üzere bir rapor hazırlamıştır.
bu raporda milli takımın bir revizyona tâbi tutulması, milli lig maçlarında başarı gösteren elemanlardan kurulu bir kadronun şimdiden tesbit edilerek, bunun dahili ve harici müsabakalarla olgunlaştırılması istenmektedir. komite, ayrıca raporunda antrenör molnar ile anlaşma yapıldığını belirtmiş ve bu arada «b» milli takımına yaşları 25 i aşan futbolcuların lüzum hasıl olmadıkça alınmamasını kararlaştırmıştır.
futbol federasyonu, a millî takımını molnar'ın, b yi ise arman'ın çalıştırmasına karar verdi
dün şehrimizde bütün azalarının iştirakiyle bir topluntı yapan futbol federasyonu, 1962 dünya şampiyonasına iştirak etmemize karar vermiştir.
bundan başka teknik komitece a milli takımı için molnar'ın, b milli takımı için cihat arman'ın antrenörlük teklifleri federasyonca kabul edilmiştir.
buna göre 10-20 ocak tarihleri arasında pakistan ile yapılacak 4 maç için b milli takımımızı cihat arman, romanya biri ankara'da diğeri bükreşte ve iskoçya ile istanbulda yapılacak 3 maç için de a milli takımımızı moinar hazırlayacaktır.
diğer taraftan milli lig kulüp adedinin 1961-62 mevsiminde 18 e, 1962-63 mevsiminde de 16 takıma indirilmesi hakkında alınmış olan kararın merkez istihare heyetince incelenmesine karar verilmiştir.
ayrıca 1 şubatta memleketimize gelecek olan macar antrenör, genç milli takım ile meşgul olacaktır.
iskoçya futbol federasyonu, mali imkânsızlıklar sebebiyle 9 haziran 1960 tarihinde memleketimizde oynanması kararlaştırılan türkiye - iskoçya milli maçından vazgeçmiştir.
bunun üzerine federasyonumuz, iskoçya federasyonuna bir telgraf çekerek, bu karşılaşma için 50.000 lirralık döviz transfer edileceğini ve ayrıca iskoçya milli takun kafilesinin yol masraflarının karşılanacağını bildirmiştir, önümüzdeki günlerde bir toplantı yapacak olan iskoçya futbol federasyonu cevabını verecektir.
dün kendisi ile bu mevzuda konuştuğumuz federasyon başkanı faik gökay, «teklifimizin iskoçya federasyonu tarafından kabul edileceğini tahmin ediyorum» demiştir.
8 haziran pazar günü şehrimizde yapılacak olan türkiye - iskoçya a milli takım karşılaşmasının anule edilmesi kuvvetle muhtemeldir.
buna sebep maliye vekâletinin iskoç futbol takımının yol ve zaarurî masraflarının döviz olarak transferine izin vermemesidir. bu sebeple iskoç federasyonunun maçın oynanıp oynanmıyacağı hakkında sormuş olduğu bütün sualleri futbol federasyonu cevapalandıramamaktadır. önümüzdeki haftaya kadar maliye vekâletinden gereken müsaade çıkmadığı takdirde iskoçya maçı bir başka tarige bırakılacaktır.