halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
kupanın ilk maçında mikrofon başında değildim ama kupaya varan ikinci maçta staddaydım. hem de mikrofon başında... karşılaşma öncesi galatasaray tribünlerindeki coşku görülecek cinstendi. haklıydı da sarı-kırmızılı taraftarlar... ezeli rakibin kalesindeki ağları yırtan golle kazanmışlardı ilk maçı... bu ikinci karşılaşma berabere bile bitse. galatasaray şampiyon olacaktı. sarı-lacivertlilerin cephesi ise çok sakindi. bunun fırtınadan önceki sessizlik olduğu çok geçmeden anlaşıldı. çünkü fenerbahçe maça golle başlıyordu. turgay'ın sakatlığı nedeniyle yer almadığı maçta kaleyi genç yüksel koruyordu. fenerbahçeliler dört gün önceki müthiş golle öyle kamçılanmıştı ki... maça fırtına gibi girmişlerdi bu hızın sonucunda da daha 9'uncu dakikada 1-0 öne geçtiler. iki yüksel'in mücadelesinde fenerbahçeli yüksel galatasaraylı kaleci adaşını altetmiş, golü atmıştı, ilk yarının böyle biteceği sanılırken, son dakikada lefter'in serbest atışıyla gelen topa ileri çıkan naci'nin kafası ikinci golü getirmişti. ikinci yanda oyunda sadece fenerbahçe vardı artık... mikro mustafa'dan üçüncü, şereften de dördüncü gol gelince... ezeli rakiplerin mücadelesinde tahmin yapılamayacağı gerçeği bir kez daha perçinlenmiş oldu. fenerbahçe 4-0'lık galibiyetiyle hem ilk milli lig şampiyonluğunu kazanıyor hem de ağlarını yırtan golün acısını çıkarmış oluyordu."
bu fenerbahçe-galatasaray maçından sonra fenerbahçeli dostlar teşekkür etmişti, "bize şans getirdin" diye... galatasaraylı arkadaşlar da sitem etmişlerdi. "uğursuz geldin" diye. hep böyledir bu... ve böyle de gidecekti...taraftarlar kendi oyuncularının atmadığı golü spikerin atmasını ister.