halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
1959'daki maç spikerliğini anılarım, "üç büyükler arasındaki ilk naklen yayınım"la açılıyor. o zamanlar "şampiyon" dediniz mi, ya fenerbahçe olurdu ya galatasaray ya da beşiktaş... bir dördüncü isim gelmezdi akla... "üç büyükler dışında bir takımın kupaya el uzatması, hani ayıp mıydı, günah mıydı, bilemiyorum. fakat olmazdı, olamazdı böyle bir şey... bugünlerin futbol kuşakları bu söylediklerimi yadırgamakta haklıdır. ama o zamanın gerçeğiydi bu... o sırada futbol mevsimi başlarken sorulan tek soru, "üç büyüklerden hangisinin ipi göğüsleyeceği"ydi.
bu nedenle üç büyükler arasındaki maçlar "dev maç" diye adlandırılır, gazetelerin spor sayfaları "dev maç"a ait yazılarla, fotoğraflarla dolardı. işte kaç yıldır stad mikrofonları basındaydım, ama henüz bir "dev maç" anlatmak kısmet olmamıştı. sonradan devirler öylesine değişti kl... bir gencin "maç spikeri" oluşu, bazen o "dev" dediğimiz maçlarla başladı hatta... ya maçların devliği kalmadığı için... ya da spikerliğin zorluğu varsayılmadığı için...
tabii bu söylediklerim, ülkemizdeki uygulama için geçerli. bugün de avrupa'da yahut güney amerika'da bir maç spikerinin bir büyük karşılaşmanın naklinde görev alabilmesi için yıllarını vermesi, kendini kanıtlaması, o düzeye yükselmesi istenir. çeşitli aşamalardan, deneyimlerden geçtikten sonradır ki, "haydi bakalım, anlat" diye büyük maçta stad mikrofonuna oturturlar.
işte bana bu şans, spikerliğe başladıktan üç yıl sonra gelmişti. bir fenerbahçe-beşiktaş maçıydı. hakem faik gökay başlama düdüğünü çalarken, ben radyoda takım kadrolarını sayıyordum. fenerbahçe özcan-osman, avni-akgün, basri, necdet-mustafa, can, şeref, lefter, niyazi düzen indeydi. beşiktaş onbiri de şöyle kurulmuştu: necmi-kadir, münir- gürcan, özcan, faik-kaya, recep, nazml, büyük ahmet, küçük ahmet.
oyuna beşiktaş hızlı başlamış, ilk tehlikeyi fenerbahçe kalesi atlatmıştı. atak nazmi'dendi ve şutu sertti. ben mikrofonda "gol" demeye hazırlanırken, top direği sıyırıp avuta çıkıyordu. evet, "gol" demeye öyle hazırdım ki... atsınlar istiyordum, muhakkak atsınlar. bu ilk dev maç spikerliğimde ille de gol anlatmayı istediğim için atsın da hangisi atarsa atsın, diyordum. ne var ki devrinin büyük yıldızları, can'lar, şerefler, lefter'ler, kayalar, recep'ler, nazmi'ler, ahmet'ler, sanki bana inat atmıyorlardı. lefter'in şutu... gol mü? hayır, necmi kurtarıyordu. can vuruyor bu kez. avut... kaya'nın şutu, özcan önlüyor... ve işte mikro mustafa'dan... top ağlarda... ama ben yerimden kıpırdamıyorum bile... hakem faik gökay saymıyor. gol değil... kısmet değil. bugün gol aniatamayacağım... derken... ileride o kadar gol ümidi bağlanan futbolcu varken, geriden avni çıkıyor... sürüyor, vuruyor ve gol... maçın tek golü bu... fenerbahçe 1-0 galip... ve ilk kez üç büyüklerden ikisi arasındaki bir maç... anlatabildiğim de, bir tek gol...