ankara seyircisi hakikaten talihliydi. zira «doğuştan futbolcu» bir adamın «şahane futbol» oynadığı bir maçı görmüşlerdi. o, cumartesi günü «iyi» idi, dün ise «fevkalâde...»
halbuki yakın zamana kadar neler denmemişti: o yaşlı idi. o nefessizdi, o ağırdı, o formsuzdu. amma hepsi bir yana. o recepti. ve işte dün o recep, 0-0 bitmesi pek muhtemel bir maçı 3-0'a yüksel ti verdi.
tatsız, zevksiz, hareketsiz ve golsüz bir devre kapanırken, hatırda kalan mühim anlar pek azdı. fakat ikinci devre... daha 9 uncu dakikada recep - nazmi kombinezonu nazmi'nin şutu ile meyvasını alırken, top direğe çarpıp kurtulmuştu. şimdi iki takım da canlı oynuyordu. hacettepe, iki açığının başarılı çalışması ve tayyar'ın ileri geri gayreti ile tehlikeli hücumlara kalkıyor, beşiktaş da bunlara aynıyla mukabele ediyordu. siyah - beyazlıların bu mukabelesinde hücumların kaynağı hep recepti. nihayet ilk golde onun eseri oldu. sağaçığa kayarak topu alınca ancak onun gibi bir kurt futbolcudan beklenen ustalıkla etrafına baktı, hiçbir arkadaş göremeyince de topu ayağında maharetle bekletti. nazmi yaklaşır yaklaşmaz ise tereddüt etmeden pasını uzattı. nazmi bu pası şuta çevirmiş, ancak top bir kere daha direkten dönerken gene nazmi «yeter artık» edası ile meşin yuvarlığı ağlara göndermişti.
1-0 da olsa galibiyet galibiyetti. lakin «kaptan» bunu kafi görmedi. ve tam 80. dakikada solda aantra yakınında hacettepe sol hafından söktüğü topla, süratle kaleye indi. arkasından cahit koşa dursun. recep kaleciyi de ekarte ediyor vo topu ağlara plaseliyordu. fakat daha bitmemişti. dört dakika sonra gene recep bu defa da kendi yarı sahasından aldığı topla ve aynı hızla kaleye kadar inecek, iki müdafi arasından sıyrılacak, kale ağzında ilhan'ın kendisini itmesine rağmen kaybetmediği topu çıkış yapan kalecinin yanından içeri yuvarlıyarak bir «gol dersi» daha verecekti.