kale arkasında maç seyretmekten nefret ederek (hadi il dışı deplasmanlarda cezbedici başka bir çok etken var ama ankara'da gerçekten çekilmiyor) maça ulaştım. kale arkasına girdiğimde açıan kocaman bir bayrak ve akabinde gelen "şehitler ölmez vatan bölünmez" tezauratları karşıladı bizi. maç boyunca da devam etti bu tezauratlar.
maçta ilk devrede iyi olmasak da ikinci devre daha iyi bir oyunla maçı aldık. 2-0 dan sonra ankaragüçlüler rutin kavgalarına başladılar. bizimkiler de benzemeyi çok istedikleri tribün kavga edince bizim neyimiz eksik diyerek daldılar birbirlerine. fakat kavga çok sürmeyince de devamını dışarda getirdiler.
ne günlere kaldı tribünümüz diye üzülmemek elde değil gerçekten. eskiden bir çok toplumsal olayada çeşitli biçimlerde tepkisini koyan tribünümüz şu an sadece "şehitler ölmez vatan bölünmez" refleksinden öteye gidememekte. yine eskiden gerek duruş gerekse yaratıcılık (mesela bir "karanlık ufuklar cemiyetine hayır" pankartını hatırlarım, veya birçok tribün tarafından da yaratıcı bulunan "acemi hakem" tezauratını) yönünden farklı olduğunu düşündüğüm tribünüm şimdilerde "i.ne hakem" veya "t.p çarşı" noktasında seyretmekte. ve bunlara karşı ise çok küçük bir azınlık durabilmekte.