nedim'in 21. dakikada sakatlanmasından sonra futbol vasfını kaybeden fenerbahçe - g. birliği maçı, görülmedik şekilde müessif hadiseler sahne oldu ve golsüz kapandı
namık sevik ankara'dan bildiriyor
futbol maçı değil, bir arbede seyrettik... allahına sığınan, önüne gelene tekmeyi patlatıyor, yumruklar havada uçuyor, tribünlerden küfür ve şişe yağıyordu.
birinin alkışladığına diğeri «yuh» çekiyor. diğerinin sevdiğine ise bir başkası ağız dolusu küfür boşaltıyordu. ne galiz küfürler... ne hakaretler... hançerler yırtılıyordu.
ne oluyordu, bir meydan muharebesi mi, yoksa maç mıydı bu? kazanan sanki dünyaları elde edecek, kaybeden de zillet uçurumuna düşecekti. hey yarabbi! 20 nci asırda futbolda bu derere bedevi heyecan arayan bir başka memleket var mıydı?
her şey nedim'in 21. dakikada sakatlanmasıyla başlamıştı. o zamana kadar yumuşak sayılabilecek bir atmosferde cereyan ediyordu maç. sonra birden asaplar gerilecek, tekmeyi yiyen havada bir tur aldıktan sonra yere düşecek, ölü sanıldığı bir anda ise ok gibi fırlayarak hakemi kandırmanın şımarıklığı içerisinde etrafa gülücükler gönderecekti. futbol takımı mı, sirk mi, varyete mi?..
ne hikmettir bilinmez: mecliste partililer birbirini yer, sahada futbolcular. hakemin önce verdiği ve sonra iptal ettiği gol sırasında futbolcular öylesine kıyasıya birbirlerine girdiler ki hani c.h.p., a.p. milletvekilleri bir gece önce mecliste bu derece birbirlerini hırpalamadılar desek yeridir.
hakkı çaktırma bu ana kadar soyadının tamamen tersine olarak çaktıra, çaktıra maçı götürürken bir anda flâş gibi parlayan olay onu da şaşkınlığa sürüklemişti. bir meydan hatibi gibi önce gençlerbirliği futbolcularının ellerini yakasında hissetti. golü iptal edince de fenerbahçeli futbolcular bir çığ gibi üzerine yığılıverdiler. işte, bu anda sadece verdiği ofsayt kararında ısrar eden yan hakem ata bahri olduğu yerde dimdik duruyordu. inandığını yapmıştı. ve kararı dopru idi. fenerbahçenin nedim vasıtasıyla son dakikada kazandığı gol ofsayttı. aceleci hakem kararını vermeden önce göz ucuyla yan hakemine bakmış olsaydı bütün bu nahoş hadiseler cereyan etmeyecekti. zira, top 86. dakikada hüseyin'in kafasından sekip nedim'in önüne düştüğü anda, nedim, su götürmeyecek şekilde ofsayt pozisyonunda duruyordu. kaleci selçuk atağını yapacak, fakat bu hareket topun fileleri bulmasına bir engel teşkil etmeyecekti. bizce bu hâdiseli maçın üzerinde durulması gereken en önemli noktası da bu golden ibaretti.
birinci devrenin 20 dakikası rakipleri birbirini denemesi şeklinde geçmişti. bu arada yüksel'in attığı gollük şutu selçuk fevkalâde bir süpleksle dışarı çıkartıyordu. daha önce de abdullah üç metre mesafeden çok sert bir kafa şuıtu atmış, fakat top bir ralih eseri avuta çıkmıştı. 21. dakikada sert bir harekette maruz kalan nedim'in sakatlanışı, havanın sertleşmesine sebep oldu. kabul etmek gerekir ki, bir yerli hakem için güç bir atmosferde oynanan bu maçta her iki tarafın futbolcuları da hüsnüyetten uzaktılar. bu tekme yarışında gençlerbirliğinin biraz daha önde bulunduğu bir hakikattir.
ikinci devre aynı sertlik, aynı şekilde futbolcuların kasdi hareketleri... kötü bir filmin seyircilere ısrarla tekrar tekrar gösterilmesi oldu. ne futbol zevki, ne gözü okşayıcı bir pas, ne güzel bir hareket. yok, yok... ve biz bu yokluğun içerisinde türkiye'de futbolun var olduğunu iddia edip duruyoruz.