arkadaşları giyinmiş. o ise sırtındaki 9 numaralı formayı hâlâ çıkartmamıştı... çıkartmak için de takati yoktu zaten... yıkılmıştı.. epey, bayağı epey öyle kaldı... kendisine sinsice bakan gözlerden sakınırcasına önüne, çamurlu ayakkabılarına bakıyordu. golü, puanı kaçıran ayağına dikmişti gözünü. iki gol atmıştı nihat… ama bir üçüncüsü de çantada keklikti. ger gör ki, baskın, aydın'a, sabri'ye, şükrü'ye nisbetçesine kurtarmıştı o son darbeyi .. üzülüyordu... ama iş işten geçmişti… kaldı böylecene teodorescu gelip kendisini teskin edinceye kadar…
beşiktaş'ın romen antrenörü neticeyi «ender» rastlantılardan biri olarak nitelendiriyordu. «benim kalecilerim» diyordu. «türkiye’nin en iyi kalecilerindendir. ama futbol bu. ikisinin de aziziliği aynı güne tesadüf etti.» devam ediyordu teodorescu, «maçı çok farklı kazanabilirdik. ama olmadı. hakem… hakem. bilmem belki netice değişebilirdi. ama maçın 3-3 bitmesinin başlıca sorumluları iki tarafın kalecileri idi. inşallah beşiktaş gelecek maçlarda daha iyi futbol oynayacak.»
memnun takım ankaragücü'nün antrenörü sabri kiraz ise. takımının oyunundan pek memnun olmamıştı. «devamlı topun olduğu yerde birikip sıkışıyoruz.» diyor ve devam ediyordu: «oysa daha derli toplu oynasak pek çok neticeler müspet sonuçlanır. 3-3’lük beşiktaş maçı aslında 0-0 da bitebilirdi. ancak iki takımın kalecilerinin bariz hatâları averaj bozmaktan öteye gidemedi. beşiktaş'ın milli futbolcularından memnunum.»