futbol, bir taraftakiler için meslek, öte taraftakiler için zevkti sadece... biri profetyonel, diğeri amatör iki milli takımın bu çarpışmasında ise, ne bir meslek ustalığı gördüldü, ne de bir zevk eseri... keçi boynuzu lezzetinde bir maçtı hâsılı...
aslında bizim için önemli bir gndü. gürültü koparan bir mağlubiyetin, daha doğrusu ağır bir ezilişin ertesinde, silkinebilmek için bir fırsattı... derlenip toparlanmamıza bir başlangıç olabilirdi. işte bu fırsatın kaçışına üzüldük.
danimarka, futbol dünyasında başarılı sonuçlar almış, bu güzel sporu zevk için yapan gençler yetiştirmiş ülkeydi. ama ihmale gelmezliği, yenilmezliğini anlatmıyordu. sahada gördükten sonra da danimarka'nın, formda, canlı, ahenkli bir türk onbiri tarafından rahatça yenilebileceğini farkettik. dünkü dağınık tempo içinde bile galibiyet imkanları az geçmedi ayağımıza...
yenmedik, yenilmedik, orası sanıldığı kadar önemli değil. asıl önemli nokta, ortada bir milli takım havası olmayışıydı.
hava ile futbol oynanmaz elbette. ama milli takımın kendine has havasından mahrum bulunduğu bir ülde de, futbol oynadığını dünya piyasasına pek kabul ettiremez.
bologna'da çöken sis, dolmabahçeye kadar uzanmıştı sanki... ve bu sisin arasında, futbolümüzün yarını pek bulanık görünüyordu işte. kendi sahamızda, orta kudretle bir takımı yenemeyişimizden çok, bu ümitsizliği yenemeyişimize üzüldük dün...