bologna'daki fırtınadan sonra milli takımımızın tepesinde kümelenen kara bulutları danimarka maçından evvel bütün basın kalembirliği yapıp dağıtmağa çalışmıştı. fakat takımlar sahaya çtktığı zaman seyircilerimizin asık suratları, cılız alkışları biraz sonra da istiklal marşını söylerken kısık sesleri havanın henüz yumuşamadığını hemen gösteriverdi. oyun yürüdükçe danimarka takımının ancak yaabileceği şeyleri tecrübe eden şahsi teşebbüslere girişmeyen yıldızsız, basit, fakat sağlam oynamaya gayret eden bir futbol topluluğu olduğunu gördük. ama herşeye rağmen alıştıkları, benimsedikleri bir sistem içinde oldukları da belliydi.
bizim takıma gelince: milli takımda vazife almaya ruhen ve belki de bedenen hazırlanmağa vakit bulamamış, tepeden inme toparlanmış bir futbolcular topluluğu, daha doğrusu dağınıklılığı halindeydiler. bu halden ancak ikinci devre ortalarında sıyrılabildiler ki, bu da beraberlilkten kurtulmaya yetmedi. yalnız şu var ki, biraz şansla, biraz daha az telâşla veya biraz daha beceriklilikle maç pekala kazanılabilirdi. alelacele vazifeye çağrılmış genç futbolcularımızı tenkid etmeye kalkışmak bence haksızlık olacak. hepsi de iyiniyetle, ellerinden geldiği kadar vazifelerini yapmaya çalıştılar. ama yetti, ama yetmedi.
dünkü milli takımımızdan candemir'le, mustafa ise sağlam, serinkanlı, azimkar ve bilgili oyunları ile cidden mükemmeldiler. bence artık her milli maçtan sonra o maçın neticesine göre oturup acı tatlı laflar etmektense futbolumuzun hakiki değerini ve eksikliklerini heyecansız ve soğukkanlı olduğumuz bir zamanda iyice ve bir kerre kestirip onu bir düzen içine sokacak umumi prensipler yerleştirme zamanı gelmiştir. yoksa hemen maçtan sonra bazı idarecileri, bazı futbolcuları hedef tutup veryansın etmek asla faydalı, yapıcı ve iyiye götürücü bir davranış değildir.