iki takım kalecilerinin birer penaltı kaçırdıkları maçta siyah – beyazlıların qollerini birol, şenol, ahmet, mustafa attı
istanbulda, mithatpaşa stadında 8 nisan 1961 cumartesi günü türkiye saatiyle 16.37 den 16.38 e kadar geçen altmış saniye içinde bir garip macera oynanıyordu. tamamen fanteziden ibaret bu maceranın bir benzeri belki de dünya futbol tarihinde görülmemişti. çünkü aynı altmış saniye içinde iki ayrı kaleye birer penaltı cezası veriliyor, her iki penaltı da kaleciler birbirlerine atıyorlar. her iki penaltı da gole çevrilemiyor ve işin garip tarafı, her iki penaltı cezası sı da iki takımın 7 numaralı oyuncuları aleyhine yapılan hareketler sebebiyle verilmiş bulunuyordu.
beşiktaş – şekerhilâl maçının ilk devresinde idik. skor tabelâsı beşiktaşın lehine 2-0 gösteriyordu. aldığı ileri bir pasla dripling yapan şekerhilâl sağaçığı kaya, münir ve muhittinin müşterek hareketi ile yere serildi. hakem penaltı cezasını verdiği zaman beşiktaşlı üç futbolcu itiraza hiç lüzum görmediler, ancak birbirlerini tenkit eden jestlerini seçebildik. şekerhilâl takımının penaltı atıcısı son haftalarda kaleci seferdi. sefer geldi, takım kaptanı 5 numaralı ilhan da hakeme geçici olarak kalecinin kendisi olduğunu haber verip geriye geldi. hakem atış düdüğünü çaldı ve sefer… işte tam bu sırada saat 16.37 idi… ve sefer ayağını biraz yere, biraz da topa vurarak pis bir vuruşla topu nemcinin kucağına attı. necmi degajını yaptığı zaman sefer henüz sahanın ortasına gelmişti. uzanan top ahmete kadar geldi. sefer kalesine geâti. ahmetin yaptığı dalışı bekledi. bu sırada beşiktaşın 7 numaralısı ahmet ceza sahasının çok içerisinde çelmelenerek düşüyordu. penaltı… necmi kalesinden koşarak geldi, arkadaşları onu beklediler. top penaltı noktasına dikildi. hakem düdüğünü çaldı. ve necmi… işta tam bu sırada saat 16.38 idi. ve necmi bomba gibi bir şüt yapıştırdı. havalanan top evvelâ seferin ellerine sonra üst direğe çarptı ve ceza sahasının d.şına kadar çıktı. oyun devam ediyordu.
şekerhilâlin penaltı atıcısı seferdi. onun bu penaltıyı atması beklenirdi. ama doğrusu beşiktaş için aynı şey söylenemezdi ve siyah – beyazlılar biraz da 2-0 galip durumda olmanın verdiği rahatlık içinde bir fantezi merakına kapılmışlar. penaltıyı nemcinin ayağından heba etmişlerdi.
şimdi aradan seneler geçtikten sonra bile bugünün hatırlanması işten bile değildi: iki rakip kalecinin atmış saniye içinde iki penaltı kaçırdıkları gün…
hakem
ama dünkü maçın unutulmazları arasıra bir de hakem ismi girmişti mithatpaşa stadının tribünlerini dolduran 15 bin kişinin hemen hiç tanımadığı hattâ birçok basın mensuplarının da ilk defa duydukları bir isim. «başarılı» değil «çok başarılı» olarak hatırâlara kendini kabul ettirecekti. hakikaten izmirli kemal yavman bütün maç boyunca hemen hemen hiç hatâ yapmadı, hiçbir kararı mütereddit veya gecikmiş değildi… yalnız bir tanesi müstesna. ama o da kendi hatâsı değil yan hakemliği yapmakta olan tecrübeli hakem hakkı gürüzün natâsı idi. beşiktaşın dördüncü golünde mustafanın çift vuruş yapıldıktan sonraki anda ofsayt olduğunu görmemek için gürüzün o sırada dalgın bulunduğunu kabul etmekten başka çare yoktu.
beşiktaş
hüsnülü, hakkılı, şerefli, eşrefli, feyzili, nâzımlı beşiktaşlıların sırtında senelerce taşınmış olan gövde siyah. kollar ve yaka beyaz forma ile bugünün beşiktaşlıları hakikaten kartala benziyorlardı. oyuna da böyle kartal gibi girdiler. ankarada kendilerini 3-0 gibi mükemmel bir netice ile yenmiş olan şekerhilâl takımından rövanşı sindire sindire almağa kararlı gibiydiler. daha ikinci dakika dolmadan mustafanın uzun bir açışı ile yüklenen forvet erdoğanın ayağından bir şüt çıkardı ki… fakat sefer çelik bir yay gibi kıvrılarak karşıladı ki, bu da şüt kadar güzeldi. aradan bir dakika geçmeyecek selimin attığı bir kornerde top hiç havalanmadan kale ağzına gelecek ve birolun rahat. şık, temiz bir ayak koyuşu ile ağlara gömülüverecekti. beşiktaş oynuyordu… 8 inci dakikada ortalardan aşırtılmış bir topu selim kafa ile şenolun önüne indiriverdi. şenol yatarak yaptığı vuruşla seferi ir kere daha mağlûp ediyor ve farkı ikiye çıkarıyordu.
beşiktaş oyuna ankaradaki mağlûbiyetin hırsı içinde yaralı bir kartal gibi girmişti ama sekiz dakikada iki golü atınca hızları kesildi, kesildi, kesildi… ve daha 15 inci dakika dolmadan duruverdiler
eğer şansları yardım etmese yahut daha doğrusu şekerhilâllilerin bir az şansları olsa skoru böyle muhafaza edemezdi beşiktaşlılar… nitekim devrenin 31 inci dakikasında oyunun çok sâkin olduğu. mütevazin hattâ belki de ankaralıların hâkimiyeti ile geçtiği bir sırada altanın 20 paslan yapıştırdığı kurşım gibi bir şüt necminin bakışları arasında direğin dibinden syrılıp giderken bu nefis şütün sahibi altan ancak şansına kızabilirdi.
fakat beşiktaşlılar da bir kendine güven geldi. tecrübe vardı. ve ne olursa olsun bir «büyük takım» hüviyeti vardı. ikinci devrenin 7. ve 20. dakikalarında çıkardıkları goller de işte bu vasıfların verdiği rahatlık içinde yapıldı. erdoğanın mustafadan aldığı bir pasla çıkarttığı vole gidip üst direğe çarpmış. seferin kontrolu kaybettiği sırada yetişen ahmet topu kaleye yuvarlamıştı. hakkı gürüzün ofsayt işaret etmemesi yüzünden bir çift vuruş sırasında dalan mustafanın sağaçık yerinden çok çapraz köşeden yaptığı vuruş güzeldi, ama gol –yani dördüncü gol – maalesef nizami değildi.
şekerhilâl
maçı vermemek için değil, galiba almak için oynadılar. ilk onbeş dakikanın ezici baskısına dayanamayıp hendikape oldular. penaltıyı atamamak bu takımı yıkardı, bereket versin necminin penaltısı da uçup gidince oyuna yeni bir hız ve istekle başladılar. maçı. asla dört gol fark verecek bir acemilik veya mahkûmiyet altında oynamadılar. ama ne yaparsınız ki, rakip kolayca gol atabiliyordu.