bir finâl havası içerisinde oynanan müsabakayı kırmızı - siyahlılar, üstün bir oyun, tarık 2 ve k. ali'nin golleriyle 3-0 kazandılar. vefa baraja düştü
kahraman bapçum
hayatlarını şerefle yaşamış olanlar ölmez... dost gözlere görünmez olurlar, fakat ölmezlar...
işte dün türk spor dünyasının en köklü müesseselerinden ikisi mithatpaşa stadında bir ölüm - kalım savaşına girerken binlerce insan şunu düşünüyordu: bu takımlardan biri belki de bundan sonra mithatpaşa stadında tekrar gözükemiyecekti. ama şerefle yaşamış olanlar ölmezdi... seyircilerin büyük çoğunluğu tarafsızdı. kapalı tribünün iki ucunda ise bu iki güzide kulübün birer avuç taraftarı en saf, en samimi, en içten dikelkerle çırpınıp duruyorlardı. ve biz korkuyorduk... bu maç çok sert olur mu, hâdiseli olur mu diye korkuyorduk. ama maç bitecek ve o korkumuzdan dolayı utanacaktık. vefalılar kaybetmişlerdi, bir daha da belki yıllarca bu sahada maç yapamayacaklardı. fakat kendilerinden dahi iyi futbol oynayan ve kazanan rakiplerini teker teker öperek tebrik ediyorlardı. kazanan, sevinçten ağlıyor; kaybeden, üzüntüden ağlıyor, bitaraf, sportmenlik namına gururdan ağlıyordu. türk sporunun büyük günlerinden biri idi bu...
ilk düğüm 38 uncu dakikada çözüldü: sağdan büyüyen bir karagümrük açılışında, bütün vefa defansı duraklayıverdi. hepsi aynı hat üzerinde gafil avlanmışlardı. sağdan sola aktarılan topa tarık, yavuz'un arkasından dolanarak, dalıverdi. yetişti ve vurdu. nasıl, ne zaman vurdu? bilinmez. bilinen. tarık'ın topa yetiştiği an şütünü patlattığı idi. kalesinin sağ direğini sıyırarak içeri giren topa turgut gene de plonjonunu yapmıştı ama bu ani sütü kurtaracak kaleci başarısını mutlaka şansa borçlu olurdu...
ikinci devrenin 28 inci dakikasında tarık'ın soldan ustaca getirip ortaya uzatıverdiği topa önce sağaçık nedim müdahale etmiş ve k. ali'nin önüne düşürmüştü. o da birinci sınıf bir davranışla durdurmadan vurdu. bu voleyi de turgut'un çıkartması olacak iş değil gibiydi artık maç bitmiş sayılırdı. çünkü vefanın iki farkı kapatacak ne maddi, ne manevi gücü vardı...
nitekim maçın bitmesine üç dakika kala nejat'a uzatılmış bir topu, vefa kaptanı ile birlikte sıçrayan tarık, anlatılmaz bir ustalıkla aldı. sıyrıldı. sokuldu kovalayan nejattan kaçtı. soldan giren diğer müdafiiden kurtuldu. üzerine gelen turgut'un altından kaleyi buldu.
kader çoktan yönünü göstermişti. büyük final hak edenin olmuştu.
aslında «final» tâbirini şampiyonluk maçı için kullanmak hatâ idi... çünkü şampiyonluk bir «yeniden doğuş» demekti, asla bir son olamazdı. halbuki bu maç belki de, bir hakiki son oluyordu.
ama kimse aklından çıkartmamaııydı; şerefle yaşayanlar ölmezdi...