yaş 47... yolun yarısından da fazla... delikanlılık çağındaymış gibi matthews'ü, tam 90 dakika müdafaada ve hücumda seyrettik.
filmlerde gördüğümüz, hayat hikâyesini okuduğumuz. dünya sağaçıklar kralı, genç futbolculara taş çıkartırcasına gayretli ve arzuluydu. zaten onu ağaran saçlarıyla hala top peşinde koşturan da bu arzu değil miydi.?
matthews'den fevkaladelik bekleyenler, onu bir sihirbaz olarak karşılarında bulacaklarını umanlar, belki tam tatmin olmamışlardır. ama matthews budur. 32 yıllık spor hayatında kendisine «şağaçıklar kralı» ünvanını kazandıran, bu, bir zaman fişek gibi sürati, deli dolu inişleri ve bomba gibi şutları olmamıştır. o, daha ziyade tekniğiyle, klâsiyle, ölçülü paslarıyla kendine has bir stil yaratmıştır. dün gece matthews bu inceliklerinden birkaç örnek verdi. kuru ve göz doldurmayan ingiliz futbolunu, bir hassas sanatçı gibi renklendirmeğe çalıştı.
herkes keman çalar. herkes roman yazar ve herkes futbol oynar. ama herkes bir virtüöz, bir büyük romancı veya bir yıldız futbolcu olamaz. bu oluşta doğuştan kabiliyetin ve kendinden birşeyler katmanın büyük hissesi vardır. matthews, muhteşem spor hayatında daima kendinden bir şeyler vermiş ve yaratmış bir futbolcudur. bu sebeple onun, dün gece herkes muvaffakiyetini görmek ve alkışlamak istedi. ona her dokunuluşta ve sendeleyişinde bir tarihe dokunuşun iç buruntusunu hissettik. bize matthews'in futbolden çok verdiği ders bu olmalı... üstelik «matthews'i ben de seyrettim» diyebilmek küçümsenecek hâtıra mıdır?