"mr. futbol"un takımına karşı dün gece fevkâlade bir oyun çıkaran
f. bahçe, stoke city'i 1-0 yendi
matthews'ün zaman zaman klâsını gösterdiği maçın tek golünü 89 uncu dakikada şeref attı
halit kıvanç
dün gece mithatpaşa stadında çağlara sığmayan koca bir matthews vardı...
ama dün gece mithatpaşa stadında sahaya sığmayan koca bir fenerbahçe futbolün en güzel örneğiyle dolu bir oyundan sonra, matthews'lu stoke city'i - adı bir yana - futbolun beşiğinden gelen bir temsilciyi, hem de eze eze yendi.
sarı - lâcivertli takımın bu hâkimiyetini belirtebilmek için, cümleleri süslemek değil, rakamları konuşturmak yeter. 90 dakika boyunca ingilizler tek korner kazanamamışken, fenerbahçe takımının kazandığı korner sayısı, ilk devrede sekiz, ikinci yarıda altı olmak üzere, tam ondörttü.
herkes matthews'ü seyretmeğe gitmişti stada.. fakat başlangıçta da söylediğimiz gibi, seyredilen ve seyredenleri futbolu doyuran, sadece fenerbahçe idi. stoke city kötü bir takım mıydı? asla... ingiliz futbolün fazla parlak olmayan bir temsilcisiydi. aslında ingilizlerin en i,yi takımı da, tribündekilerin gözünü okşayan stilde oynamazdı. stanley matthews ise - biraz yaşlanmış da olsa - eski, tipik matthews'den çok uzak değildi. onu iyi zamanında da, bir milli maçta uruguay'a karşı gördüğümde, bugünkünden pek farklı olmadığına şahit olmuştum. daima ortaya kaçar, geriye yardıma koşar ve ayağına geçirdiği topları, arkadaşlarına âdeta santimle dağıtırdı. dün gece de böyle yaptı. ne var ki, paslarını ölçtüğü cetvel de birazcık yaşlanmıştı. stanley'le beraber... ama ne de olsa, böyle bir futbol üstadını, dünyanın 1 numaralı yıldızını seyretmek, kütüphanede yüzyıllar boyunca değerini kaybetmeyen bir kitabı okumak kadar câzipti. ve unutulmasın ki, dün gece sahada 17 sinde gibi koşan ve falso yapmayan bu adam, tam 47 yaşındaydı.
iki muhakkak gol
ingilizler neticeyi daha 24 üncü dakikada alıyorlardı. matthews'un frikikini mudie şahane şutla kaleye havale etmişti. fakat özcan harika bir uçuşla bu «muhakkak gol» ü kurtarıyordu.
bir başka «muhakkak gol» de tam üç dakika sonra fenerbahçe kalesi önünde tehlike çanlarını çaldı. ve gene özcan «büyük» bir kurtarışla, violett'in kale ağzına kadar sokulup çektiği şutu çeldi.
sarı - lâcivertliler bu yarıda rakiplerinden daha çok pozisyona girmiş karşı karşıya kaldığı anda «gol», öylesine yakındı ki... fakat selim topu filelere atıncaya kadar sağbek yetişti ve meşin yuvarlağı kornere atıverdi.
devre golsüz kapanmış, fenerbahçe ikinci yarıya hilmi'nin yerine şerefi alarak başlamıştı. az sonra da özer'in yerini kadri alıyordu. ingilizlerin sert oyunu karşısında fenerbahçe «futbol» ünün güzelliğini daha da arttırmış ve sahaya iyice hâkim olmuştu. koca matthews bile artık tribünleri unutup kalesini kurtarmağa koşuyordu.
devre başında selimin volesini kaleci iyi kurtardı. ortalarda hüseyin'in
şahâne frikik atışı, yüksel'in neis şutu, hep az farkla kaleyi sıyırdı. sonlarda gene hüseyin'in bombası, tribünleri ayağa kaldırdı. ve artık maç bitiyordu. öylesine bastırmıştı ki fenerbahçe, herkes «0-0 biterse yazık!» derken.. nedim'in şandeline şerefin kafası topu kaleye gönderdi, stoke city'liler son anda çıkarmıştı bu golü... yok yok. bu maç böyle bitmemeliydi. ve bitmedi de... son dakikada yüksel'in güzel geçip güzel pasla aktardığı topu, şeref yerden nefis şutla ağlara takıverdi. fenerbahçe maçı 1-0 kazanmıştı. 90 dakika boyunca çıakrdığı oyunla da bunu fazlasiyle haketmişti zaten...