fiorentina'yı zafere götüren adam hidegkuti: türk futbolu seri
halit kıvanç
ingiltere'yi 6 şar, 7 şer golle eze, 1954 dünya kupasında fırtına gibi esen bir müthiş macar milli takımı vardı. vitrini koçsis'ler, puşkaş'lar, czibor'larla dolu bir yıldızlar ekibi...
ama o şahane vitrinin hazırlayıcısı, hidegkuti'den başkası değildi. takımın beyni idi hidegkuti... yıllar, onun ne «büyük futbol adamı» olduğunu ortaya koydu.
ve işte can'ın transferini takip için italyaya gittiğimde, hidegkuti ile sadece «can'ın yeni hocası» olarak değil, «meşin topun en kudretli ustalarından biri» hüviyetine de hitap ederek konuşuyordum.
unutamadığı maç, londradaki 6-3 tü. o maçın daha 45 inci saniyesinde attığı golü «hayatının en güzel hatırası» olarak saklıyordu. en üzüldüğü an ise, 24 yıl peşinde koştuğu meşin yuvarlaktan ayrıldığı gündü. karısı elena «futbolu bıraktığı zaman tam iki ay hasta yattı» diye anlatıyordu.
kolay değil, tam 24 yıl futbol oynamıştı. 68'i (a), 25'i (b) olmak üzere tam 93 defa milli formayı giymişti. kendini «sanki futbol sahasında doğmuş gibi» hissettiğini söylüyordu hâlâ...
kurdun oğlu...
hidegkuti «şimdi 39 yaşında... 17 yıllık evli... 16 yaşındaki oğlu budapeştede. 13 yakındaki kızı ise yanında. macar hükümetinin izniyle iki yıl için italyada antrenörlük yapıyor. bu yılın kasım ayında tekrar budapeşte'ye dönmesi lâzım. ve ondan sonra büyük ihtimalle, macar milli takımını çalıştıracak.
«kurdun oğlu kurt olur» derler ama, hidegkuti'nin oğlu futbolu hiç sevmiyor, arkadaşlarının zoru ile oynuyormuş «kendi bilir. diyor, arzuluyorsa oynasın. karar onun...»
sahada daima «efendi» hidegkuti, evinde de az konuşan, ciddi, sakin bir aile babası... sarışın karısı ise, tam aksine neşeli, konuşkan, şirin, o nisbetle de hamarat bir ev kadını... çok iyi anlaştıkları seziliyor «kocamı seyretmek en büyük zevkimdi. o bıraktıktan sonra, artık ben de maçlara gitmiyorum» diyor karısı...
futbolun altın devri
hidegkuti'ye göre «dünya futbolunun altın devri, 1954-1958 arası... o günlerin futbolu, bugünkünden daha kaliteliydi. bugün ise futbol yok. sadece taktik ve kondisyon var. eski günlerin pasları, kombinezonları, hatta şutları bile şimdi azaldı»
ünlü futbol adamı, tezini ispatiçin de misali öne sürüyor: «1954 dünya kupası'nda iyi futbol oynayan bir çok takım vardı. 1958 kupasında ise iyi futbol gösteren bir tek brezilya görüldü.»
seyrettiği ya da karşısında oynadığı takımlar içinde en beğendikleri, real madrid, sonra da brezilya'nın santos takımı... milli takımlardan ise, 1958'in brezilyasını övüyor. «bir de, tarafgirlik yaptı demezseniz. içinde benim de bulunduğum o tarihi macar takımını takdirle hatırlatmak istiyorum.»
söz, isimlere geçiyor ve hidegkuti kendi ölçüsüne göre «yıldız» dediği futbolcuları sayıyor: «di stefano, gento, puşkaş, suarez, hitchens, didi, hamrin, iki santos'lar, andrade, schiaffiano, gren, nordahl.»
karşısında oynadığı kalecilerden işe «önce grosies sonra da zeman ve svensson» diyor. ve daha ben sormadan ilave ediyor: «türk futboluyla karşılaştığımız günler de, buna cihat'ı hatırlatıyor. cidden mükemmel bir kaleciydi.»
«- ya diğer turk futbolcuları?» diyorum.
«- doğrusu isim olarak hatırlamakta güçlük çekiyorum. ama mesela küçük fikret'in fevkalade bir sağaçık olduğu gözlerimin önünden gitmiyor. bir de varoş lobogo ile gelip de 7-2 kazandığımız son maçtaki esmer, uzunca boylu solhaf... tamam tamam. nusret'ti adı. daha çok iyi futbolcular tanıyorum türkiye'den. fakat isimleri aklımda değil şimdi.»
bugünkü türk futbolu
türk futbolunu bir hayli tanıdığını belirten hidegkuti, «mesela budapeştedc csepel'i yenen fenerbahçe o gün şahane bir futbol oyamıştı. ya istanbulda bizi mahkûm ederek yenen milli takımımnız? lefter'in o günkü şahane golü... unutulabilir mi bunlar?» diyor ve derhal ilâve ediyor: «fakat türk futbolu bugün eskisinden daha süratli, daha iyi.. modern futbole, takım oyununa eskisine nisbetle daha yaklaşmış durumda. terakki muhakkak, ama yeter değil.. türkiyenin dünya piyasasında takım olarak kendini hissettirebilmesi için daha fazla taktiğe ve daha fazla takım oyununa ihtiyacı var. bir de. bütün dünyada olduğu gibi., sizde de eski güzel kombinezonları azalmış vaziyette... saha ortasında gayet iyi paslaşan oyuncularınız, kale yakınında aynı derecede tesirli olamıyorlar.
yetkililerinizin, dikkatini bu noktaya toplamaları ve futbolcularınızı bu yönden geliştirmeleri lâzım..»
can hakkında uzun konuşmak istemiyor. «peşte'de keşfettiğim, italya'da güvendiğim kıymet... inanıyorum can'a... yıldızının parlaması, biraz da kendi elinde» diyor.
ve görüşmemiz, gerçek bir futbol otoritesinin bütün genç futbolculara öğüt olabilecek tavsiyeleriyle sona eriyor.
« - bence, diyor hidegkuti, bir futbolcu herşeyden önce kendine iyi bakmalı... yorgunluğunu hissettiği anda çekinmemeli, saklamamalı, gidip antrenöründen istirahat istemeyi bilmelidir. bir futbolcu unutmayacaktır ki, futbolu bırakmadan herkes gibi yaşamağa hakkı yoktur. kendisini başarıya götürecek normal sporcu hayatını, her futbolcu bizzat kendisi hazırlamalı, etrafın, yetkililerin ikazını, tenkidini, baskısını beklememelidir. bence en önemli taraf bu... önce kondisyonu sağlamak. ve hemen ardından teknik... eğer bir futbolcu, fizik şartlarını iyi hazırlamazsa, dünyanın en büyük yıldızı da olsa pek çabuk sönmeğe mahkûmdur.»
bu tavsiyeler, hidegkuti'nin 24 yıllık parlak futbol hayatının sırları işte...