f. bahçe, tek puanı ancak 90. dakikada penaltıdan aldı
halit kıvanç
hatırlayacaksınız: tam 25 ay önce gene bir cumartesi günü, gena mithatpaşa'da fenerbahçe, izmirspor'la gene 2-2 berabere kalmıştı. evet, o 3 ekim 1959 günü de - tıpkı dünkü gibi - fenerbahçenin ilk golünü şeref atmış, beraberliği de son dakikalarda -tıpkı dünkü gibi - can, penaltıdan kaydettiği golle sağlamıştı.
o zaman «sürpriz» diyenler çok olmuştu bu sonuca... ama asıl «sürpriz» dünkü maçın 2-1 izmirsporun galibiyetiyle bitmemiş olmasıydı. çünkü izmir'in «futbol» oynayan bir takımı, maçı kazanmıştı. yalnız maçı değil, istanbul seyircisinini çoğunluğunu da kazanmıştı. nitekim oyun bittiğinde sarı - lacivertli bayraklarla süslü fenerbahçeliler tribünü de, izmirspor onbirini «gerçek bir galip» gibi alkışlıyordu. izmirsporlular bu alkışı fazlasüyle hak etmişlerdi.
kim demiş «izmirliler sadece izmirde başarılı, diye?..» işte peşpeşe çıktıkları istanbul deplasmanında her izmir takımı kendine düşeni yaptığını dün bir kere daha gösterdi. evet, istanbulda bir bir sayılırsa çok futbolcu var. ama izmirde de futbol oynayan onbirler var.
ve hemen ilave gerekiyor: futbol, kaleci kazağı giymeyen on kişinin, rakip yarı sahaya, hatta rakip kale önüne dolması, akın üstüne akın yapıp da topu bir türlü kaleye sokamayış, değildir... futbol neticedir artık. rakip sahada daha fazla müddet bulunmak, golle dillendirilmediği zaman, sadece «fuzuli işgal» dir modern futbolda...
kuru laf değil bunlar... fenerbahçe maça pekâlâ hızlı başlamıştı. hem de milli takım adaylarıyla dolu bir tertiple... ne var ki, ilk golü atan, izmirliler olacaktı. daha 3. dakikada rahminin soldan ortasını şükrü uzaklaştıramayınca, bülent yetişip topu filelere gönderecekti. sarı-lacivertliler ancak 35 dakikalık baskıdan sonra, o da ileri gelen bir yan hafın, şerefin sıkışık pozisyonda çektiği isabetli şutla beraberliği sağlayabileceklerdi.
ikinci devrede. fenerbahçe takımı elemanlarının her an yer değiştirmesiyle, belediye görüp de sağa sola koşuşan işportacıları hatırlatıyordu. ancak, değişikliğin her türlüsü, lefterin solaçıklığından özerin sağbekliğine hele hele canın sağhaflığına kadar, hiç biri fayda etmemişti. ikinci yarıda fenerbahçe, birinci devreden daha çok da bastırıyordu. akın üstüne şut üsütne şut (pardon «şut» dedikse topa rastgele vuruş anlamında) ve korner üstüne korner.. size bir rakam: fenerbahçe dünkü maçta tam 10 korner kazandı, izmirspor ise sadece 2... maamafih bu kadar kornerden yalnız biri, ilk gol olarak ilk yarıda meyva verebilmişti.
nihayet...
fenerbahçenin böylesine bastırması «gol» ün yakın olduğunu gösteriyordu. fakat beklenen gol aksi istikametten geldi. turgayın ortasına osmandan önce atak yapan ergün, güzel bir hamle ile topu almış ve yerden kaleye göndermişti. şimdi sarı - lacivertliler 1-2 den kurtulma çabasına geçeceklerdi. ve bu gayrette yalnız da kalmadılar. maçın tam son dakikasında, naci topla izmirspor kalesine dalıyordu. bu dalışta santrhaf orhan da kendini yerde buluyor ve bu anda topu koluyla tutuyordu. «penaltı» olurdu topu orada elle tutmak... amma orhan niçin düşmüştü, nasıl düşmüştü? bir'de burası vardı işin. eğer nacinin favlü ile düşmemiş olsa, orhanın hareketi elbet de «penaltı» sayılırdı. fakat gerçek, bu değildi ve hakemin düdüğü çaldığı anda göstereceği işaret, fenerbahçe lehine bir penaltı değil, fenerbahçe aleyhine bir favl atışı olmak gerekirdi.
ve eğer yetkili gözler, milli takıma eleman almak için sadece sarı - lacivertli formalılara dikilmiş olmasa, aradıklarının izmirspor takımında belki daha fazla bulunduğunu görebileceklerdi.