eskişehir, deplasman için en güzel kentlerden biri. bu tartışılmaz bir gerçek. üstelik yakınlığı da cabası.
20.02.2010 cumartesi sabahı 06.15'te evden çıkarak ilk otobüsle kızılay'a doğru yol aldım. bundan sonraysa karayoluyla oldukça hızlı bir biçimde eskişehir'e ulaştım. eskişehir'e ulaştığımda saat 10.00'du.
zamanın da bol olmasıyla rahat bir gezinti gerçekleştirebilirdim. nitekim hemen gezintiye başladım. çevreyolu-anadolu üniversitesi-espark-inönü caddesi-kızılcıklı caddesi-atatürk caddesi-hasan polatkan bulvarı-odunpazarı şeklinde bir güzergahta, zaman zaman ağır zaman zaman hızlı biçimde gezinti gerçekleştirdim. bu sırada kurşunlu külliyesi'ne uğradım, bir türbe ziyareti dahi gerçekleştirdim. dönüşteyse biraz dolanıp öğretmenler caddesi-2 eylül caddesi-porsuk üzerinden bir u çekerek stada ulaştım.
tribünümüzde 65 kişi vardı. tıpkı geçen sene olduğu gibi yine üstünkörü aranarak ve karşılaşmasının başlamasına az bir süre kala stada girdim ve herkesle merhabalaştıktan sonra karşılaşmanın seyrine koyuldum. ilk yarının hemen başında savunmamız 2 önemli açık verdi. ancak bundan sonra eskişehirspor'u durdurmayı ve hücuma çıkmayı başardık. nitekim beraberlik değil de kazanma düşüncesiyle sahaya çıkılsaydı kesin olarak 3 puan alınacak bir karşılaşmadan, beraberliğe fit olma sonucu 1 puanla ayrıldık.
karşılaşma sonrasındaysa herkes bir yerlere savruldu. kimisi gar'a kimisi bara derken biz de yemeğe gidelim dedik. mehmet (doruk) abi geçen sene uğradığı ve lezzetinden de oldukça memnun olduğu tatlıdil köftecisi'nin köftelerinin tadı damağımızda kaldı. o taptaze köfteler ve onların yağlı ekmekleri bir arada geliyor. mantık çok net: köftelerin yağını ekmeklere alıyorlar ki hem ekmekler tatlansın hem de köftenin yağı kömüre akıp ateşi kızdırmasın ve köfteler yanmasın, tıpkı adana kebapta olduğu gibi. bundan sonraysa gündüz gözüyle gördüğümüz yerleri yani 2 eylül caddesi, köprübaşı, porsuk,adalar'ı bir de gece gözüyle gördük. burada gece bir başkaydı. insan trafiğinden tramvaylar bile rahat hareket edemiyordu. havanın da güzel olmasıyla her yer cıvıl cıvıldı. insan, sanki yazlık bir beldede geziyormuş hissine kapılıyor, neşe buluyordu.
gezintimiz sırasında eskişehir'in diğer lezzetlerine de bakmayı ihmal etmedik. ancak çiböreği yağlı ve gerçekten de yağlı (=pahalı) olması dolayısıyla es geçtik. ayrıca eskişehir'de yapılan ve içi doğal süt kreması dolu ekler pasta da çok iyi bir seçim oluşturuyor. fiyatı da komedi: 700 bin lira. bundan sonraysa 750 bin liraya sıcak/taze lokmayı da bunun 2 katı fiyatına dahi her yerde bulamayacağınızı iddia ediyorum. hatta işi biraz abartıp kornet dondurma bile yedik. sarma pişmaniye şeklindeki met helvasını almayı da unutmadık.
zaman, bu güzel gezintinin etkisiyle hızla akıverdi. yavaş yavaş gar'ın yoluna koyulduk. saat 20.00'de eskişehir'den kalkarak 21.45'te ankara'ya ulaştık. 10 saat boyunca ayaküstü, zinzin dolaştığım, epey gezdiğim, yediğim, içtiğim, keyf aldığım, bir tek 3 puanı eksik bir karşılaşma sonrasında ve herkesin yüzünde bu deplasmanın oluşturduğu tebessümü görerek ankara'ya varmak güzeldi. bu arada şimdiden gelecek seneki eskişehir deplasman organizasyonuna ilişkin fikirleri de geliştirmeye başlıyoruz. şimdiki hedef inşallah trabzon!