tren biletlerimizi 18 gün önceden (bugün) aldık. eskişehir'e deplasmana gitmek, maç sonrası gördüğümüz esesli taraftarlarla muhabbet etmek, atkı forma değişmek ve bir yerlerde oturup eğlenmek için gün sayıyoruz :)
gençlerbirliği bu beraberlikle es es'e karşı yeilmezliğini 4 maça çıkartmış oldu. gençler, en son 95-96 sezonunun 31. haftasında eskişehir'de 2-0 kaybetmişti.
maçtan sonra eskişehir teknik direktörü rıza çalımbay kısaca: "gençlerbirliği maçının eskişehirspor için çok önemli olduğunu ve gençlerbirliği karşısında bir puan aldığımız için mutluyuz" derken, gençlerbirliği teknik direktörü thomas doll: "peşimizden gelen şanssızlığı bir türlü kıramıyoruz. ikinci yarıda da pozisyonları girdik, ancak değerlendiremedik. eskişehirspor gibi bir takıma karşı deplasmanda bir puan almamız bizi sevindirdi. ikinci yarıda topa sahip olamadık. topa sahip olamayınca istediklerimizi yapamadık." demiştir.
9. deplasmanım ve eskişehir atatürk'teki 2. maçım...
eskişehir atatürk stadyumu'nun ankara 19 mayıs stadyumu'na uzaklığı: 236 km.
yaklaşık 20 gün kadar önce karar verdiğimiz eskişehir deplasmanında yerimizi almak için kendi imkanlarımızla 30 kadar alkaralı olarak sabah 11.10 treni ile yola çıktık. böylece bir ilke de imza atıyor ve hızlı trenle ilk yolculuğumu yapıyordum. daha muhabbete yeni ısınmışken eskişehire gelmiştik bile. tren garında bizi bir süpriz bekliyordu. polisler bizi stada otobüsle götüreceklerini belirttiler. oysa biz geçen sene rahat rahat garda inmiş, biraz dolaşıp yemek yemiş ve stad yolunu tutuştuk. polis otobüsü ile stada gittik. orada polisler "gençlerli olduğunuzu belli etmediğiniz sürece sorun yok" diyip biletleri nereden alacağımızı söyleyip bizi bıraktılar. biletlerimizi aldık geçen yıl yemek yediğimiz yerde yemek yedik ve stada vardık...
60 kadar gençlerbirlikli ile birlikte 2. eskişehir deplasmanı maçımda stadta yerimizi almıştım. bir önceki hafta kasımpaşa maçındaki ruhsuz oyunu düşününce bir yandan endişeleniyorduk ama maçta takım iyi mücadele etti. ilk yarının sonlarına doğru kahe'nin nefis şutu ahlar vahlar arasında çataldan döndü... ikinci yarı baskın oynayan bizdik. özellikle hurşit girdikten sonra çok güzel hareketler izledik ama bir türlü golü bulamadık. son anlarda serkan çalık'ın topu alıp 2 esesliyi çalımlayıp ardından nefis bir ara pası ile hurşite çıkarttığı topta çok heycanlandık ama hurşit topu alıp yavaş hareket edince topu kaptırdı... kalecimiz serdar'ın deplasmanda oynuyor olmamızın verdiği durumla zaman geçirmeleri iyi top oynadığımız ve galibiyete yakın taraf olduğumuz için zaman zaman tribünümüzden tepki aldı...
mustafa'nın -pektemek diil bizim tribünden mustafa- maç boyunca "burhan ile starbucs'da konuştum maçtan sonra bana getirip forma vereceğine söz verdi" laflarına bayağı güldük hele bir de burhan 70lerde oyundan çıkınca... :)
maç bitiminde ben tellere astığım bayrağı almak için portatif tribünümüzün altına indim. o sırada futbolcular dibime kadar gelip formaları tribüne attı. ben de baka kaldım :) cem can, kerem şeras, ilhan eker, mustafa pektemek ve serdar kulbilge formasını attı. en son forma atan serdar "geldiğiniz için ve her şey için teşekkürler" demesi de taktir topladı :)
böylece 2. eses deplasamanından da gol göremeden ve 0-0 beraberlikle ayrılmış oldum. aynı zamanda deplasman kariyerimdeki 5. beraberlik oldu bu maç. diğer 2 maçta da yenildik maalesef...
maç bitiminden sonra "çılgın" eskişehir gecelerine akıp gece 3'e kadar lak lak ettik ve 3.10 anadolu ekspresi ile evin yolunu tuttuk...
bizler maçtan sonra 20 kadar kişi gidip mekanda yerimizi almıştık. ardından musti, tunç ve kız arkadaşı geldiler ve yer yok diye başka bir masaya oturdular. musti'nin ve tunç'un "deplasman hatırası" olarak aldıkları es es atkıları boyunlarındayken musti'nin garson kızı çağırıp kızgın bir şekilde "burası eskişehir, bu ankaralıların burada ne işleri var? onlar en güzel yerde oturuyorlar biz buraya sıkıştık olmaz ama!" diye çıkışlarına kız panik bir şekilde cevap vermeye çalışıyordu. musti biraz uzatınca kız "ben patronla konuşayım" dedi ve gitti. ben de mustinin masasına gidip "olm napıyosun attıracaksın lan bizi" dedim. birkaç dakika sonra musti kıza biraz yumşak laflar ettide ortalık sakinleşti :) ama işin ilginç yanı gece sonunda bile kız mustiyi hala esesli sanıyordu. hatta bir ara gelip daha önce böyle bir deplasman tayfasının mekana geldiğini ve tam bu anda bardaki bir eseslinin elemanlara girdiğini ve kavga çıktığını bu nedenle bu tarz konularda çok hassas olduklarını anlattı...
bir dip not olarak, son zamanlarda futbolunu hiç beğenmediğimiz kerem'in formasını alan pepe'yi gece boyunca sürekli tiye aldık :)
bir de tunç'un (aka isaac promise) "eskişehir'in busu çok meşhur abi" dediği her şeyi kız arkadaşı ile birlikte yedik. ob urluğumuza şaşırdık :)
maç özetlerini televizyondan izlerken ilk yarıda gençler kale arkasında bulunan tribün tellerine astığım gençler bayrağını gördükçe "vay be ne güzel asmışım" diye gurur duyduğum maç :))
eskişehir, deplasman için en güzel kentlerden biri. bu tartışılmaz bir gerçek. üstelik yakınlığı da cabası.
20.02.2010 cumartesi sabahı 06.15'te evden çıkarak ilk otobüsle kızılay'a doğru yol aldım. bundan sonraysa karayoluyla oldukça hızlı bir biçimde eskişehir'e ulaştım. eskişehir'e ulaştığımda saat 10.00'du.
zamanın da bol olmasıyla rahat bir gezinti gerçekleştirebilirdim. nitekim hemen gezintiye başladım. çevreyolu-anadolu üniversitesi-espark-inönü caddesi-kızılcıklı caddesi-atatürk caddesi-hasan polatkan bulvarı-odunpazarı şeklinde bir güzergahta, zaman zaman ağır zaman zaman hızlı biçimde gezinti gerçekleştirdim. bu sırada kurşunlu külliyesi'ne uğradım, bir türbe ziyareti dahi gerçekleştirdim. dönüşteyse biraz dolanıp öğretmenler caddesi-2 eylül caddesi-porsuk üzerinden bir u çekerek stada ulaştım.
tribünümüzde 65 kişi vardı. tıpkı geçen sene olduğu gibi yine üstünkörü aranarak ve karşılaşmasının başlamasına az bir süre kala stada girdim ve herkesle merhabalaştıktan sonra karşılaşmanın seyrine koyuldum. ilk yarının hemen başında savunmamız 2 önemli açık verdi. ancak bundan sonra eskişehirspor'u durdurmayı ve hücuma çıkmayı başardık. nitekim beraberlik değil de kazanma düşüncesiyle sahaya çıkılsaydı kesin olarak 3 puan alınacak bir karşılaşmadan, beraberliğe fit olma sonucu 1 puanla ayrıldık.
karşılaşma sonrasındaysa herkes bir yerlere savruldu. kimisi gar'a kimisi bara derken biz de yemeğe gidelim dedik. mehmet (doruk) abi geçen sene uğradığı ve lezzetinden de oldukça memnun olduğu tatlıdil köftecisi'nin köftelerinin tadı damağımızda kaldı. o taptaze köfteler ve onların yağlı ekmekleri bir arada geliyor. mantık çok net: köftelerin yağını ekmeklere alıyorlar ki hem ekmekler tatlansın hem de köftenin yağı kömüre akıp ateşi kızdırmasın ve köfteler yanmasın, tıpkı adana kebapta olduğu gibi. bundan sonraysa gündüz gözüyle gördüğümüz yerleri yani 2 eylül caddesi, köprübaşı, porsuk,adalar'ı bir de gece gözüyle gördük. burada gece bir başkaydı. insan trafiğinden tramvaylar bile rahat hareket edemiyordu. havanın da güzel olmasıyla her yer cıvıl cıvıldı. insan, sanki yazlık bir beldede geziyormuş hissine kapılıyor, neşe buluyordu.
gezintimiz sırasında eskişehir'in diğer lezzetlerine de bakmayı ihmal etmedik. ancak çiböreği yağlı ve gerçekten de yağlı (=pahalı) olması dolayısıyla es geçtik. ayrıca eskişehir'de yapılan ve içi doğal süt kreması dolu ekler pasta da çok iyi bir seçim oluşturuyor. fiyatı da komedi: 700 bin lira. bundan sonraysa 750 bin liraya sıcak/taze lokmayı da bunun 2 katı fiyatına dahi her yerde bulamayacağınızı iddia ediyorum. hatta işi biraz abartıp kornet dondurma bile yedik. sarma pişmaniye şeklindeki met helvasını almayı da unutmadık.
zaman, bu güzel gezintinin etkisiyle hızla akıverdi. yavaş yavaş gar'ın yoluna koyulduk. saat 20.00'de eskişehir'den kalkarak 21.45'te ankara'ya ulaştık. 10 saat boyunca ayaküstü, zinzin dolaştığım, epey gezdiğim, yediğim, içtiğim, keyf aldığım, bir tek 3 puanı eksik bir karşılaşma sonrasında ve herkesin yüzünde bu deplasmanın oluşturduğu tebessümü görerek ankara'ya varmak güzeldi. bu arada şimdiden gelecek seneki eskişehir deplasman organizasyonuna ilişkin fikirleri de geliştirmeye başlıyoruz. şimdiki hedef inşallah trabzon!
time for gencler to start finding the back of the net
with the introduction of the fast train between ankara and eskisehir (just 20 lira - 9.70 euros - for a return ticket) and the fact that we now play at the stadium from hell means that it is now easier to get to an away match in a city 233 kilometres away than it is to go to one of our own home games.
spine and i made the journey and the first mistake i made was to be wearing my colours when we got off the train. since the nasty incidents at the eskisehir - ankaragucu match the police now meet away fans at the train and bus them into the stadium. luckily eses kanka onur met us at the train and managed to get us silly yabancilar out of the station and off to the pub.
a couple of 3.75 lira bottle beers later and spine and i made the short walk to the stadium.
eskisehirspor 0 - 0 genclerbirligi
i can't really say a lot about the match thanks to the crap position they put us gencler fans and the fact it was very very dark. why they didn't put the lights on i have no idea. whilst 0 - 0 may seem boring it was actually quite a decent match. perhaps the best chance fell to kahe who managed to hit the post in the first half.
once again hurşut wasn't brought on until some stage in the second half. although he didn't do that much he certainly added a spark to our attacks. he made one big mistake though when he had a tight shot on goal when both mustafa and another player were in excellent positions.
oh well, 0-0 away isn't a bad result and the local papers in eskisehir were pretty annoyed that their team had failed to get the full three points.
post match and we joined the small band of gencler fans (of whom about 30 percent were women) at a cheap bar where we drank away until a tired and emotional spine pleaded to go back to where we were staying.
breakfast on the pursak river, a stroll around the city and then back onto the train for the comfortable ride home.
so that's my third match i've watched in eskisehir and i've yet to see a goal scored.
edit: ooops, thanks to ziggy the king, an eskisehirspor supporter, for pointing out that the river is actually the porsuk river, not the pursak river as i stupidly called it.