2010 yılının ilk deplasmanı için hazırız. güzergahımız üzerinde yolculuğa engel bir hava durumu yok, yola çıkmak için tüm koşullar uygun.
sabah oytun'la buluşup sıhhıye'ye geliyoruz. saçlılar grubu ve (ne yazık ki) saçsız arda abi bizi karşılıyor. 08.05'te sıhhıye'den yola çıkarak 5 saat süren muhabbetli bir yolculukla kayseri'ye, kadir has stadyumu'nun tam önüne varıyoruz.
minibüsü stattan ilintisiz bir yere park ederek stada ''bireysel taraftar'' görünümünde ilerliyoruz. bu sırada kayserililer'den saçlılar grubu'na sataşma da yok değil. kayseri'deki taraftarımız murat aykent'le bizi kapıda karşılıyor. kapıdan içeri girince beklentimiz karşılanıyor: stat şahane. konuk taraftar tribünü tam çaprazda, üstte, maraton konumunda bir seyre sahip ve sahaya oldukça yakın. sanki lcd ekranda fifa 2010 oynar gibi bir tatla karşılaşma izlemek duygusunu işte o an tadıyorum.
ilk yarı boyunca daha dengede giden, biraz savunmaya çekildiğimiz bir düzen var. 2. yarıysa o meşhur ''yine de şahlanıyor'' durumu gerçekleşiyor ve kayseri'yi dizginleyerek çok önemli hücumlara çıkıyoruz. bu hücumlardan birinde derinlemesine pasla buluşan burhan golü atarken bunun tıpatıp aynısı olan diğer hücumda top direğe çarpıyor. 2-0'ı kıl payı kaçırıyoruz. son dakikalarda topu ileride tutacak elemanlar kahe ve serkan çalık etkisiz. öyle ki 3'e 1 gidilen kontraataklarda topuk pası fantazisi nüksedince neler oluyor neler! dakika 90, 7 dakika uzatma verildi. solukları tutmuş beklerken savunmanın sağ kanatta cangele'yi unutması her şeyi berbat ediyor. haybeden 2 puan kaybediyoruz.
karşılaşma güzel, ancak puan kaybı kötü. elbette üzülüyoruz. ancak böyle güzel bir statta karşılaşma izlemenin keyfi, üzüntümüzü bir nebze de olsa azaltıyor.
stattan çıktıktan sonra önce kayseri şehir merkezine ve sonra da meşhur unlu mamülcüye uğruyoruz. bundan sonra da kaşıkla'da, kayseri yöresel yemeklerinden tadıyoruz. bu aralardaki detayları anlatamıyorum, lütfen hatırlatmayın.
mantılar ve yağlamalar yendikten sonra ankara'ya doğru yola çıkılıyor. mideler dolu, keyifler yerinde. minibüste sıcağın etkisiyle tatlı bir uykuya dalanların yanında sıcak sohbetin etkisiyle tatlı bir muhabbete dalanlar da yok değil. bu arada eskişehir deplasman organizasyonunun da fikri temelleri atılıyor. ümit besen'in gençlerbirliği marşını çala çala kırıkkale'yi aşıyor, bu kez oldukça iyi bir süre olan 3 saat 45 dakikada ankara'ya varıyoruz. 4 hafta sonra eskişehir deplasmanında bu kez daha da iyi (ve gerçekten de öyle oldu) bir deplasman gerçekleştirmek üzere vedalaşarak evlerin yolunu tutuyoruz.