istanbulspor ilk yarıdaki denk oyununu devam ettiremedi
namık sevik
gerçi galatasarayı ilk devredeki durgun oyunuyla taraftarlarına hiç de ümit vermemişti. hattâ genç oynunculara yer veren istanbulspor karşısında bir an bocaladığı dahi görüldü.
fakat ikinci devre için aynı sözleri tekrarlamak imkânsızdı. sarı -kırmızılılar enerjik bir mukavemet gösteren istanbulsporu evvelâ sahada çözdüler ve sonra da metin'in golleriyle dağıttılar.
65 inci dakikada 2-0 galip durumda iken galatasaray tribününden toplu haldie «üç üç» temposu yükselmişti. fakat takım her pozisyonda gol aramasına rağmen taraftarların bu arzusunu ancak biraz rotarla 80 inci dakikada yerine getirebiliyordu. ama üçüncü golü görmek için, değil 15 dakika, saatlerce beklemeye değerdi. ne şüttü o? halbuki metin topu ayağına aldığı zaman hiç de gollük bir pozisyonda değildi. ahmet'in uzattığı ara pasına kenan'la birlikte girmişlerdi. topa hâkim oldu. kenanı ve yüksel'i sağa doğru bir vücut çalımı yaparak atlattı ve atlattığı anda da o korkunç şütlerinden birini patlattı. metin milli ligdeki 25 inci golünü taraflı, tarafsız herkesin takdir ve alkışları arasında istanbulspor filelerine mıhlatmıştı. kim ne derse desin, son yıllarda topa bu derece isabetli vuran ve vurduğu yerden ses getiren bir forvet oyuncusu yoktu. evet, dünkü maçın kayda değer tek hadisesi buydu.
sarı-kırmızılılar ilk devrede durgun ve adeta isteksiz bir oyun çıkarmışlardı. bilhassa hücum hattında iki ahmet'in müdafaa ile irtibat kurmayışı ve aldıkları topların yerini bulmayışı esasen dağınık bir manzara arzeden galatasarayı büsbütün tesirsiz hale getiriyordu. metin pasif, suat gerilere kayarak bir şeyler yapmak ister gözüküyordu. erol'u ise sağaçıkta ancak arayanlar bulabildiler.
genç futbolculara yer veren istanbulsporun bu devre içindeki durumu doğrusu kuvvetli rakiplerin den çok daha iyiydi. müdafaadan kısa kısa paslarla topu çıkartıyor ve hücum hattına aksine olarak uzun paslar atıyorlardı. bu devre boyunca galatasaray defansı bilhassa kasapoğlu ve nazımın tanzim ettiği akınları kesmekte bir hayli müşkülat çekti. hele birinci dakikanın dolduğu bir sırada nazım'ın ceza sahası üzerinden savurduğu şutu turgay'ın yerinde bir supleksle kornere atışı... bu da takdire değerdi. ama gençleşmiş sarı-siyahlı forvet bu üstün oyununu ancak 45 dakika devam ettirebildi. ikinci devre bir teslimiyet devresiydi. 55 inci dakikada büyük ahmet'in biraz da şahsi gayretle sürüklediği topu çok güç köşeye atışı, istanbulsporun bütün ümidini söndürmeye kafi gelmişti. özkay atladı, fakat top filelere takılmıştı bile. bunu tam 10 dakika sonra erol'un bariz ofsayt pozisyonundan sürükleyip metin'e bıraktığı ve metin'in de bombaladığı ikinci galatasaray golü takip etti. «yan hakemin ısrarla bayrak sallayışını sulhi garan klâsında bir hakemin görmemesine imkân yoktu. fakat hakemlerin hocası sulhi garan daha evvel arkadaşına kötü not vermiş olmalıydı. çünkü kemal karamercan'ın müsabakaya bir iki müdahalesi olmuştu ki; bunlar için yersiz. hattâ manasız demek icabedecekti. fakat son pozisyonda karamercan haklıydı. hakikaten ofsayd vardı ve bu hatâ ve biraz da inad, istanbulspora pahalıya maloluyordu. sulhi garan dün hiç de fena bir idare göstermedi. hattâ l tribünü sakinleri onun icin «konferansı bıraktığı zaman sahada pekâlâ iyi maç idare edlyor» demekten kendilerini alamadılar. üçüncü golü de 80 inci dakikada metinin bombardımanı neticesinde yiyen sarı -siyahlılar sahadan 3-0 gibi farklı bir mağlûbiyetle ayrıldılar. ama dünkü maçı gördükten sonra onların haklarında verilecek müsbet bir hüküm vardı. gençleştirme teşebbüsü iyi, bugün değilse bile yarın muhakkak iyi neticeler verecektir.