karagümrük karşısında canlı oynayan sarı-kırmızılıların galibiyeti sağlayan gollerden ikisini santrfor metin attı
bu güzel havada, bu parlak sema altında yaşamak, ne kadar, ne kadar güzeldi. ama hürriyet, havadan da güzeldi, semadan da parlaktı.
ve insan ancak hür olduğu kadar yaşardı. metin de dün yaşıyordu işte!.. 45 er dakikalar boyunca, bir meşin yuvarlağa hükmeden kudretli bir sporcunun mücadelesi değildi dünkü maç… aslında bu, herhengi bir futbol maçı da değildi. 24 yaşında bir delikanlının, 45 günlük hasret ateşini hürriyet çeşmesinde dindirmeğe koşmasıydı.
hürriyet, renklerin de en güzeliydi. öyle olmasa, sarı-kırmızılısı, sarı-lâcivertlisi, siyah – beyazlısı bu 24 yaşındaki delikanlıyı elleri kızarıncaya kadar karşılar mıydı?.. galatasaray tribünü teşci nidalarından yorulmuş, bir an susmuştu. ve o anda kapalı tribünün ortalarından, sarı-lâcivert bayraklarla süslü sıralardan muhteşem bir uğultu yükseldi: «ya ya ya şa şa şa metin metin çok yaşa!.» fenerbahçelilerin dünkü temposuydu bu. stadın her köşesinde hafifçe nemlenen gözler, müstesna tabloyu tamamlıyordu. mucize ölçüsünde atılan beş gol, on gol dahi bir futbol maçını böylesine güzelleştiremezdi.
ve metin’in galatasaray’ı da güzel oynayacaktı.
sanki herkes biliyordu dün metin’in gol atacağını. 58 dakikalık golsüz beraberliğin metin’in şutuyla bozulacağından emindi herkes. metin de kendisine yapılan emsalsiz karşılamayı cevapsız bırakmıyordu: iki güzel gol, birer «hürriyet mükâfatı» idi.
galatasaray bütün devre boyunca hissolunur hâkimiyet kurmuştu. fakat ortada gol yoktu. daha 15. dakikada mete’nin sert şutu fileleri bulurken, «ofsayt» düdüğü, golden önce gelmişti. devrenin bitimine 3 dakika kala ise, niyazi pek yakından kaleyi değil, avutu nişanlıyordu.
bir bakıma karagümrük talihsiz bir günündeydi. turhan’ın ilk yarıda sakatlanıp sahada sadece seke seke koşmağa mahkûm oluşu, kırmızı-siyahlıları fiilen 10 kişi bırakmıştı. ya tarık gibi bir istidadın böylesine kötü oynayacağını kim tahmin ederdi?.. nihat çalışıyor, zekâi uğraşıyor, aydın didiniyordu. lâkin karşıda «gününde» bir galatasaray vardı. ve ondan da mühimi, hem hürriyete, hem meşin topa susamış bir metin vardı.
galatasaray ikinci devreye daha da hızlı başlamıştı. hele ilk 10 dakikadaki baskı, «gol» ü her an bekletiyordu. işte «beklenen gol» birden doğdu: metin ortadan aldığı topla, müsait durumda akmış, ceza sahasına girmişti. yaklaştı yaklaştı ve sonra.. metinvari bir şut: tabelâ memuru sarı kırmızı renkler hizasındaki «0» ı çıkarıp «1» rakamını taktı.
santra ile beraber tuncayın mukabil akını, mukabil şutu. hem de ne sıkı şut. hem de ne yakından.. eeee kalede de «gününde» bir turgay vardı
saate bakmıyorduk, sahaya bakıyorduk. samim sağdan süratle inmiş, hemen ortasını yapmıştı. metin telâşlanmadı. düzeltti, hedefini tayin etti: meşin yuvarlak sağ üst köşedeki filelerle kucaklaşıyordu. metin’in de, galatasaray’ın da ikinci golüydü bu…
üçüncüyü atmak ise, mete’ye kısmet olacaktı. samim’in ortası kaleyi karıştırmış. sarı-kırmızının kırmızı saçlı futbolcusu da şutunu mükemmel çekmişti. bu gol, neticeyi ilân ediyordu: galatasaray 3 – karagümrük 0…
… ve metin’in 45 günlük ıstırabı, onda ikinci 45 dakikayı tamamlayacak takat bırakmamıştı. üç dakika daha dayanırdı ona kalsa. ama midesi dayanamadı. genç futbolcu arkadaşlarının kolunda sahayı terkediyordu. tribünlerden gene «yaşa metin» temposu yükseliyordu. evet, metin yaşıyordu. insan ancak hür olduğu kadar yaşardı.