arkadaşları, can'ın moralini yükseltmeye çalışıyor. netice için "allah büyük" diyorlar
necmi tanyolaç cenevreden bildiriyor
cenevrede 22 aralık salı... lozan caddesindeki otel dö familles hayli sessiz. saat 9 a doğru fenerbahçeli futbolcular aşağı holde toplanıyorlar.
yüzler gerilmiş, bakışlardaki rahatlık kaybolmuş, yüz ifadeleri biraz tetkik edildiği zaman hemen hepsinde imtihana hazırlanan talebenin titizliği. sinirliliği göze batıyor. çünkü tarih 22 aralık 1959... büyük maç'a - büyük maç da laf mı - «senenin maçına bir gün kaldı dostlar. antrenör molnar psikoloğ adam doğrusu. futbolculardaki sinirli hali müşahade ettiği için öğleye kadar izin verdi hepsine «gezsinler, yürüsünler, maç ağırlığını ancak böyle atarlar üzerlerinden» diyordu. hakikaten öğle yemeği için otele döndüklerinde çoğunun eski neşesi avdet etmişti. fakat bu hal geçici idi. akşama doğru kokteylden dönüşte hepsi futbolcu tabiriyle «maç komasına» girdiler.
bu, daha ziyade gece maçının futbolcular ürerinde yarattığı tesirdi. açıkçasını söylemek icap ederse fenerbahçe, nice'den çok gece maçından korkuyordu ve maça 24 saat kala en büyük rakip olarak gece maçını kabul etmişti.
*
bir profösörün hususi tedavisi altında bulunan can kampta elleri cepte dolaşıyor. canının sıkıldığı besbelli. oynamak istediği de öyle... sabah, fikret kırcan ve lefterle beraber oturuyordu. bir yabancı ajanım foto muhabiri otele geldi. yan'ı - bu fransız her halde spora aşina olmalıydı ki, can'ı kan yerine yan olarak telaffuz ediyordu! - ve lefter'i istediğini sordu. alıp ikisini de gölün kenarına göterecek, orada hususi bir röportaj yapacaktı. can, önce gitmek istemedi. sonra basri onu ikna etti. «git, diyordu, kuğuları seyreder, göle bakar, canının sıkıntısını atarsın.» lefterle beraber gittiler. kayığa bindiler, döndükleri zaman sadece lefter neşeli idi. can, eski can'dı.
*
can'dan bahis açmışken devam edelim, ortaya bir dedikodu sürüldü. brigitte bardot can'a aşık olmuş, onu nice maçında seyretmek üzere cenevreye geliyormuş... bu dedikodu üzerinde lefterle can arasında şu konuşma geçti:
- can, duydun mu. brigitte bardot sana aşıkmış. - inanırım. parası varsa da alırım. - iyi amma evliymiş, çocuğu da oluyormuş. - farketmez. çocuk rızkiyle gelir. - ....... - iyi amma lefter sana mı aşık olacaktı ben dururken? - neden olmasın? - yok canım, sana âşık olması ihtimali çok zayıf...
ve can ilave etti: «con bartu - brigitte bardott evlendiler. cenevre 23 aralık 1959. soyadında da büyük bir değişiklik olmaz. ha brigitte bardot, ha brigitte bartu...!
sonra ellerini cebine soktu, başladı holde gezinmeye...
*
dün ne yaptılar? neler konuştular? naci kaptan'dan başlıyalım. sakindi. sabah çarşıya çıktı. otele döndüğünde keyidsiz görünüyordu. elindeki paketleri arkadaşlarına göstererek: «işte, futbolcunun avrupa çıkması. ilaç, ilaç, ilaç.» dedi. özcan, evini, eşini merak ediyordu. milliyet ekibinden kime rastladıysa şu suali sordu: «namık ağabeyden bir haber var mı? benim eve telefon edecek, o da neticeyi bize bildirecekti.» mikro mustafa hatırını sual edenlere teşekkür edelim, sağol ağabeyciğim şeklinde mukabelede bulundu. akgünle avni sabahtan akşama kadar dolarla, isviçre frangı arasındaki münasebetleri müzakere ettiler. şükrünün ağzından fazla bir şey duyulmadı. osman sessizdi. önüne çıkanları o alışılmış centilmenliği ile selamladı. basri de pek hareketli sayılmazdı. «çalımsız futbol» diyordu, «avrupalıların anladığı mânâda futbolu basitleştirerek oynarsak, kazanırız.»...
ve tabii «maçtan evvel ne dediler?»
bu alışılmış bir klişedir. okuyucu gazeteciden maçtan evvel futbolcuların ağzında n bir şey yazmasını ister ama, fenerbahçeliler elbirliği etmişler gibi konuşmuyorlar. «netice ne diyorsunuz?» ses yok. «maç hakkında düşünceleriniz?» diyordunuz cevap yok. bu sahada tecrübe sahibi olmuşlar dahi konuşmayı uğursuzluk addediyor söyledikleri şu kadar: «allah büyük.» hepsinin memlekete, sevdiklerine, yakınlarına selamları var. sizden ricaları da elçiye zeval olmaz, yazalım. onlardan muvaffakiyet dileklerinizi bir an olsun esirgemeyin.»
fenerbahçe - nice takımları arasında bu gece yapılacak olan maçta türk gazetecileri tarafından charmille stadına hediye edilen «kızım seni aliye vereyim mi?» plağı çalıcaktır.