iki rakip değil de, bir takım kampa girmiş sanki. nice oyuncularının kırmızı-siyah eşofmanları da olmasa, iki tarafı birbirinden ayırmak güçleşecek. ama bu kırmızı - siyah eşofmanlar sarı-lâcivertlileri öylesine düşünceye sevkediyordu ki...
gençlerbirliği ve karagümrük mağlûbiyetlerini hatırlıyorlar hemen... nihayet lefter dayanamadı, «çocuklar, dedi, ne düşünüyorsunuz? çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde... kırmızı-siyah renkler de öyle olacak...»
fenerbahçeliler dördüncü katta, nice takımı ise beşinci katta... naci «otelde üstte olmak birşey değil, marifet sahada üstte olanda.» derken, özcan ilâve ediyor: «evet, kaptan... onlar otelde, biz de sahada yükseliriz inşallah...»
nice kalecisi lamia maçı 3-0 kazanacaklarını söyleyince, şükrü pek hırslandı, lefter'e döndü: «lefter, dedi, eğer şunlara bir gol atamazsan ömrüm boyunca konuşmam seninle...» lefter, «yenelim de, hangimiz atarsak atalım» cevabını verdi. söz kaleciliğe çevrilmişti, diğer futbolcular şükrü'ye takılmaya başladılar. «bak, nice takımının yedek kalecisi yokmuş. sol açık ayni zamanda kaleci oynarmış. demek bu kalecilik herkesin yapacağı bir şey...»
gerçekten nice tek kaleci ile geldi. lamia ani hastalansa, kaleyi solaçık nüremberg koruyacak.
mikro meydanda görünmüyordu, can açıkladı: «odasına kapattım, dışarı çıkmasını men ettim. mikroyu görüp de fransızların morali yükselmesin diye...» ama mustafanın odadan çıkmayış sebebi başkaydı. osman'ın ses makinası yalnız mikro'yu değil, şeref, yüksel, avni ve k. ali'yi de odadan çıkarmıyordu. banda mutemadiyen özel program dolduruyor, sonra da dinleyip alkışlıyor, gülüyorlardı. hele şeref'in içil şarkılarında... bu arada banda masör hikmetin «dünyanın en iyi masörü olduğunu» ilan eden uzun bir nutuk da doldurmuşlardı. masör odalarına gelince, ses makinasını açıyorlar<, hakkındaki müthiş methiyeleri duyan hikmet de çocuklara o hızla öyle bir masaj yapıyordu ki... fakat çocuklar bu özel programın sınunda masöre takıldılar. ses makinasından şu cümle yükseldi: «karagümrük maçında da bize masajı hikmet yaptı.»
gürcan çikolatalarının bitmesinden, dünkü yazıdan dolayı bizi sorumlu tutuyor. neyse ki niyazi ile akgün'ün yardımıyla kendimizi müdafaa edebildik.
nice takımı sabah mithatpaşa'da fenerbahçeliler ise öğleden sonra yeşilköydeki parkın bahçesinde çalıştılar. sarı-lâcivetlilerin kültür-fizikle geçen yarım saatlik idmanında antrenör molnar iki kaleciyi ayrıca topla çalıştırdı. bir gün önce sıkı antrenman yapan lefter hariç, bütün oyuncular idmanda hazırdı. bir ara 38,2 ye çıkan ateşi düşmüş ve kendini iyi hissetmekte olan basri de kültür - fizik çlışmasına katıldı. basri «çok şükür iyiceyim, yarına hiç bir şeyim kalmayacak inşallah» diyordu. avni, rüyada kendini denizde boğulurken kurtardıklarını görmüş, rüyasını kendisi yorumladı ve herkese anlattı: «cezadan kurtuluyorum demek...»
kampa dün fenerbahçe idare heyeti üyeleri ve eski şöhretli bek murat da geldi. saçları hayli dökülmüş olan murat, çocuklara bir ağabey sıfatiyle oral verdi. kampa gelenlerden biri de galatasaraylı metin'di. fenerbahçeliler dünkü maçı sordular. metin «iyi oynayamadık, berabere kaldık» dedi. bir başka ziyaretçi sakat olduğu için kampta bulunmıyan fenerbahçeli ergun'du. ergun «çocuklar, merak etmeyin, yarın soyunma odasına gelip enerji ve taktik vereceğim» diyordu. umumi kaptan osman kavrakoğlu ise kampta taım kaptanı naci'yi bir köşeye çekerek 15 dakika kadar konuştu.
kamp sakin başlamıştı. ayni sessizlik içinde kapanıyordu. dünkü son günü fransızlar otelin en üst katında ping - pong oynamak veya en alt katında fransaya kart yazmakla geçirdiler. fenerbahçeliler ise, telefonda veya bizzat gelenlere «vallahi, billahi bir tek biletim bile kalması» demekle... şu satırları okuduğunuz anda artık sadece kamp değil, bilet isteyenler de bitmiş olacak. artık türk olarak hepimiz fenerbahçelilerden iyi oyun ve başarılı sonuç isteyeceğiz.