yılın en büyük spor hâdiselerinden biri olan fenerbahçe - nice maçını okuyucularına en iyi şekilde vermeye çalışan milliyet evvelce iki milli maçta yaptığı gibi, fenerbahçe - nice kampını da hem yazı, hem fotoğraf ve hem de karikatürle akscttirecektir. dün akşam fenerbahçe ve nice takımlarıyla beraber yeşilköydc çınar otellinde kampa giren «milliyet ekibi» nden halit klvanç'ın ilk yazışını, bedri koraman'ın ilk karikatürünü ve sami önemli'nin ilk fotoğraflarını aşağıda bulacaksınız.
lefter, ben ölmedim diyor
halit kıvanç
saat 20 yi tam 5 dakika geçe çınar otelinin camlı kapısı dönmeye başladı ve holde bulunanların gözleri ayni noktaya çevrildi. ağızlardan ayni söz yükseldi: «lefter geldi, lefter geldi... ölmemiş, ölmemiş...»
lefter bir yandan pardesüsünü çıkarırken, öte yandan oradakileri tasdik etti: «görüyorsunuz ki ölmedim...» sonra da merakla sordu: «kim çıkardı bunu allah aşkına... geçen sene de galatasaray maçından önce böyle bir rivayet çıkmıştı. otomobil kazası yapmışım. ölmüşüm. nerede? ne zaman? haberim yok...» bu sırada yemek masasının etrafında toplanmış olan diğer fenerbahçeli fııtbolcular lefter'i görünce fazla hayret göstermediler: «biliyoruz. dediler. sen daha ölmedin...»
bugün başlıyor hayır yarın, yok yok öbür gün, hayır hayır pazartesiye başlayacak, dedikleri fenerbahçe kampı nihayet dün başladı. kampa ilk gelen yükseldi. genç futbolcu karşısında antrenör molnar'dan başkasını görmeyince «sör, diye hayretle sordu, arkadaşlar gelmedi mi?» futbolcuların toplanması için bildirilen saat 18 di. yüksel ise 17.55 de gelmişti. bunu farkedince, «sör, dedi, görüyorsun ya, çok hızlıyım. saati bile geride bırakmışını.» yüksel'i, mikro mustafa, ösman ve gürcan takip ettiler. bu üçü yeşilköy'e iki gecelik kampa gelir gibi değil de, avrupa'dan döner gibi yüklüydüler. dayanamadım, merak edip baktım. gürcan'ın çantası çikolata ile dolu idi. bunu yazacağımı hisseden gürcan. «ne olur ağabey yazma, dedi, yarın gazetede okurlarsa bütün çocuklar bizim odaya hücum eder.» osman'ın elinde bir portatif radyo vardı. küçücük mustafa ise bir eliyle koca bir ses makinesi taşıyor, öbür elinde de ağzına kadar dolu bir çanta bulunuyordu. neler yoktu bu çantada, elmadan, şeker kamışına kadar... şeker kamışları kuvvet verlyormuş ve bunları mikro adana'dan torba torba getirmiş.
üçüncü grupta küçük ali, niyazi, şeref ve avni vardı. niyazi'nin ilk suali: «lamina geldi mi?» oldu. gürcan, fransız kalecisinin sorulduğunu farketmemiş gibi, niyazi'ye takıldı: «hayır, belma ile sema gelecekler..» avni ise gayet mağrur görünüyordu. sebebini sordum. güldü: «macaristan'da galibiyet golünü attım, dedi, gazeteler bu kadar bahsetmemişti benden.. bir ceza aldım, şimdi hergün ismim, resmim çıkıyor... ama neye seviniyorum, biliyor musunuz? fransızlar da bunları okuya okuya beni en mühim oyuncu sanacak ve en az üç kişiye marke ettirecekler. böylece arkadaşlarım boş kalıp rahat rahat gol atacaklar.»
bu sırada molnar yarım türkçesiyle, «siz hep evrupa gitmek var, yok hiç öğrenmek fransızca, ingilizce, almanca», diyordu. çocuklar itiraz ettiler. küçük ali'nin ve akgün'ün fransızcasını ileri sürdüler. hatta şeref «sor, dedi, akgün var fransızca, sizin türkçeden iyi...»
şükrü kampa «karagümrük maçı geçti. şimdi fransızları düşünelim» diye geldi. akgün her zamanki gibi sessiz, basri ise hastaydı. boğazı ağrıyoe, hafif ateşli olduğu anlaşılıyordu. sinozitlerinin de gene ızdırap verdiğini söyliyen basri, «hafif bir şey yeyip hemen yatayım, inşallah yarın iyileşirim» diyordu. can'ın asker olduğuna değil, ancak sibil giyinmiş bir general olduğuna hükmedebilirdiniz.
kampa değil de, baloya gelir gibi çıktı. saçlarını da fransız stili taradığını gösterip yemeğe oturdu. özcan, italyan tipi elbisesiyle şıklıkta cana rekabet ediyordu.
kampın kapısını yüksel açmıştı, kaptan naci kapadı. ve böylece fenerbahçeliler büyük maçı sükûnetle beklemeye başladılar. tamirat dolayısıyla pavyon da kapalıydı ve bilet isteğini ulaştıran telefonların zillerinden başka sessizliği bozan hiç bir şey yoktu otelde. gece fransızlar da geldikten sonra turistik otel tam manasiyle bir sportif kamp havasına büründü.
fenerbahçeliler nice futbolcularını kapıda karşıladılar. lefter hemen eski takım arkadaşı gonzales'e sarıldı ve italyanca konuşmaya başladı. gonzales lefter'e «iyi oynuyormuşsun, formdaymışsın» deyince lefter, «canım 35 yaşında adam ne oynar» diye itiraz etti. sonra da gonzales'e çocuklarının büyüdüğünü söyledi. diğer fenerbahçeliler lefter'e uzaktan sesleniyor, «takımımızın taktiğini verme sakın» diyorlardı. bu sırada naci de mütemadiyen siyahi santrfor barru'yu tetkikle meşguldü. aslında iki takım futbolcuları da birbirlerini inceliyor ve kafalarında kendilerine göre hükümler çıkarıyorlardı. ve iki rakibin beraber ilk gecesi böyle kapandı.