galatasaray gol rekordmeni altınorduyu 8-0 mağlûp etti
izmirliler açık farkla yenilmelerine rağmen, çok temiz ve efendice bir futbol oynadılar
kahraman bapçum
bir metin vardı sahada, bir de ondan ötesi... sakattı. sakatlığı henüz geçmişti ve ciddi bir dinlenmeden sonra ilk defa sahaya çıkacaktı. «bu bir deneme maçı olacak, toplara pek girmeyecek» denmişti... fakat sahaya bir «metin» çıktı ki dostlar başına...
nasıl büyük bir güven içinde, bir rahatlık içinde, bir netice azmi içinde olmalı bir insan ki, kabiliyetinin azamisini bu kadar kolay verebilsin «ben yaparım..» demekle iktifa etmiyor, «işte yaptım» diyebilmenin zevkini duymuş bir pratik adam olarak büyüyordu.
galatasaray in dört gol farkla kazandığı ilk devre bittiği zaman gayri ihtiyari şunu düşünüyorduk: «bir taraftan metini al, belki de takımlar müsavi olacak.» şüphesiz bu bir fantezi idi. ama hiç mi hakikat payı yoktu?
ne yapsa, hangi pozisyonda hangi hareketi denese yürekler dolusu bir «aferin» hakediyordu. en güç pozisyonlarda en güzel pasları arkadaşlarına dağıtıyor, aldığı pasları en iyi şekilde kullanıyor, hatta bugüne kadar pek de alışmadığımız bir şeyler deneyerek nefis, ve uzun toplarla sağ ve solaçıklarını ok gibi fırlatıyordu. ve bütün bunların üstüne gol atıyordu dostlar, gol... 4-0 bitmiş olan ilk devrede metin'in attığı gol adedi de dörttü...
ilk devre: metin
daha 9. dakikada gerilerden aldığı bir pasla sağdan ileri kayıvermiş ve çektiği nefis şütü kaleci turgut yumrukla karşılamıştı. sonra 12. dakikada ikinci golü ağlara yuvarlayacak, ondan üç dakika sonra (15. dakikada) solaçık yerinden kurşun gibi inerek muhteşem bir orta yaparak suata gönderdiği topla «gol kadar güzel bir pas» verecekti. pası suat biraz geç kalıp bu topu turguta kaptıracaktı. aradan dört dakika geçecek, bu defa gene metin sağdan aldığı ortaya kondurduğu kafa şutu ile tekrar ağları bulacaktı 27. ve 40. dakikalarda attığı iki şiir gibi golden sonra haklı olarak ilk devrenin tek adamı, hüviyeti ile soyunma odasına girecekti.
suatın kullanamadığı o güzel ortadan başka bir fırsat daha kaçırmıştı ilk devrede: 22. dakikada erolun pası ile fırlayan mustafa gitti... gitti... gitti... ve topu avuta yuvarladı...
bu devrede kaçan bir diğer fırsat vardı, fakat onu galatasaray değil, altınordu kaçırdı. bülent - takımının en iyisi ve nâzımı olan bülent esel - çok yakın mesafeden istanbul seyircisinin ve turgayın çok iyi tanıdığı bombalarından birini patlatıveriyor ve turgay klâsına yakışan bir yumrukla tehlikeyi savuşturuyordu.
ikinci devre: diğerleri
ikinci devreye dört farkla başlayan takım ne yapar? artık kendini sıkmaz değil mi? ama galatasarayın kendine has enerjisi ve gayreti böyle bir «miskinliğe» rıza gösterecek değildi. ve dört farklı galibiyet beşe, altıya, yediye, sekize işte bu hızla, bu inatlı ve sebatkâr mücadele ile yükselecekti. devrenin 6. dakikasında suatın, elle kesildiği halde avantajlı olduğu için durdurulmayan akınında kendi başına gidip solaçık yerinden yaptığı orta direkten döndükten biraz sonra beşinci gol girecek ve bir taraftan oyuncular, bir taraftan seyirciler coştukça coşacaklardı...
arttk galatasaray yalnız metinden ibaret değildi.
ve altınordu
bir metin var karşısında, ne yapsın altınordu? her zaman başkalarının yaptığını yapar değil mi? dikersin metinin başına iki enerjik adam, biraz markaj, biraz faul... hayır. altınordu bunu yapmadı. bunu yapmamak bir taktik hatası olabilirdi, ama bir sporculuk örneği idi. çünkü onlar «biz işte bu kadar futbol oynuyoruz» rakip bizden üstünse ne yapabiliriz? biz gene de kendi futbollumuzu oynayacağız haleti ruhiyesi içinde idiler. tek bir kasti faul yapmadan ve rakibin oyununu bozmak için değil, kendi futbollarını oynayabilmek için mücadele ettiler. tıpkı bir ingiliz lig takımı gibi: sayı tabelası ile hiç alâkalı değildiler. fark sekiz olabilirdi, fakat kim gol hakederse o atacaktı. ve az daha altınordu
lular o şahlanmış galatasarayın kalesine de bir iki defa yoklayacaklardı. son dakikada bülentin yeni bir bombasu gene çok yakından patladı ve turgayı da geçtikten sonra yan direğe çarparak geri döndü.
altınorduluıların yaptıkları tek şey metinin karşısında tutunamayan santrhafı değiştirmek, sonra bir daha değiştirmek ve birkaç oyuncuyu bu vazifede denemekten ibaretti. ikinci devrede santrafor beytullah santrahaf olarak başladı ve galiba bu vazifede en fazla başarı an kazanan da o oldu...
goller: sebilullah. .
dakika: 12 - mete topu ileri yuvarladı. santrhaf kesti, fakat hâkim olamadı. her topu mükemmelen takip eden metin tabii yanıbaşında idi ve kaptı. sola kaydı. girdi. yaklaştı. ve kalecinin bomba gibi bir şut beklediği sırada sol ayağının üstü ile kapalı köşeden direğin ta dibinden kaleye yuvarladı topu. bu bir gol değil, belki da bir «gol gösterisi» idi.
dakika: 10 - erol sağdan ortaladı. metin sıçradı ve kafa şutunu yapıştırdı. kaleci turgut uçarak topa yetişecek, fakat avucunun içi ile üst köşeden içeri itmekten başka bir şey yapamıyacaktı.
dakika: 27 - metin saha ortalarında aldı. düzeltti, yürüdü. evirdi. çevirdi. yürüdü. durdu. tekrar yürüdü. sonra da kalecinin yanından içeri mıhladı.
dakika: 40 — santrhafta oynayan cavitin vuramadığı topu, metin söktü. sonra da alıştığını yaptı: kaleci topu ağlardan alacaktı. buna artık tribün de alışmıştı ya...
dakika: 55 - kaleci degajmanını yaptı. kısa bir vuruş... mustafa aldı. mesafe 30 meteden biraz fazla. mustafa sandelle şut arası bir şey denedi. turgut sıçradı vurdu ve ağlara taktı.
dakika: 70 - mete göütrdü. yakından ortaladı. suat yetişti ve... haaa! demek metinden sonra gol sırası şimdi diğerlerinde idi.
dakika: 72 - suat santra yakınından aldı. santrhaf oynayan beytullahı çalımla geçti. ileri fırladı. sürdü. sürdü. altı yarda yakından artık plâse filan düşünmeden çaktı. kurşun gibi...
dakika: 74 - mustafa sağdan korner attı. erol kafa ile geriye düşürdü. orada metin vardı... ve kaleci topu gene ağlardan çıkardı.