maçtan önce temennim, elbet de «galibiyet» ti. fakat tahminim, bir «beraberlik» ten öteye geçmiyordu. hakemin düdüğü ile kesinleşen sonuca rağmen, gene de dünkü maçın en haklı ifâdesi, bir «beraberlik» olmalıydı, diyorum.
olmadı, olamadı. futbolda «sayı hesabiyle galibiyet» kabul edilmedikçe, golsüz hücumun bir fayda sağlamadığı, dün bir kere daha anlaşıldı. hele ikinci yarıda dalına hücum eden, hep bastıran, milli takımımızdı. demek ki rakip sahaya akmayı becerebildikten sonra, bir de o akınları değerlendirmayi öğrenmemiz gerekiyor. en büyük eksiğimizden biri bu… diğeri ise, tek tek güzel hareketlerin toplu bir oyun olan futbolda her zaman fayda vermediğini henüz anlamamış bulunmamız…
haa, bir de bu «dünya kupası» eleme maçlarının herhangi bir «milli maç» tan farklı, tâbir caizse bir «lig maçı» olduğunu unutmamız… eğer unutmasaydık bunu, dün 1-2 kapanan bir devreden sonra neticenin 1-2 veya 1-3 olmasından çok, bu maçı kazanmanın şart olduğunu düşünür ve meselâ akınlarımızı ona göre düzenlerdik. candemirin sakatlanması talihsizlikti. ama sıkıntılı anları ferahlatan adam olarak hayli imtihan vermiş şerefin ileri değil de, daha geriye alınması bu sakatlıktan da büyük talihsizlik sayılmalıydı.
gene de teselli bulacağımız noktalar yok değil. mithatpaşada 2’den fazla gol yemediğimiz geleneği bozulmadı… şöhretli bir ekip karşısında ezilmedik… takıma binbir tereddütle bir genç sağaçık ogün kendisine verilen imkânı en iyisiyle kullanarak kendi geleceği için ümit, bu gibi denemeler için de fikir verdi. fakat hepsi bir yana, dünkü maçı kaybettiğimizden çok, futbolun kollektif oyun olduğu gerçeğiniol’an bulamayışımıza ne kadar üzülsek yeridir.