dün rusya karşısında milli takımımızın çıkardığı oyun, evvelki haftaki norveç maçındaki oyunumuzdan hiç de aşağı değildi. fakat onu kazanmış, dünkünü ise kaybetmiştik. eğer neticeye bakıp da bir hükme varılırsa, hataya düşülür sanırım. çünkü rus onbiri, bir norveç takımı değildi. şöhreti vardı, kuvveti küçümsenemezdi, sadece berabere kalmakla dahi finalist olmak avantajına sahipti. bu avantajdır ki, rus antrenörünü «önce netice, sonra onu muhafaza» diye hülâsa edilebilecek bir taktiğe götürdü.
buna karşı bizim taktiğimizin, «hücum» olması normaldi. ne var ki, oyuncularımız dün sadece hücum ettiler. arada gol atmayı da ihmal etmeselerdi, işte o vakit istediğimize ulaşacaktık.
böyle maçları çok hatırlarım. soyunma odasına gelince, «iyi oynadık, fakat niye yenildik?» diye sorardık birbirimize… dünkü maçtan sonra da soyunma odasında ayni soruyu birbirine soran futolcumuz çok olmuştur zannederim. ve bu sorunun daha uzun zaman cevapsız kalmasını da hiç teenni etmem. bilhassa saha içinden saha kenarına geçtikten sonra daha iyi anlıyorum: biz büyük maçları çok telâşlı oynuyoruz. bu telâş, başka zaman yapabildiğimiz hareketleri tekrarlamamıza mâni oluyor. dün bu hakikatin yeni bir tecellisine şahit olduk. çocuklar canla başla çalıştılar, bundan şüphem yok. ancak öğreneceğimiz çok şey olduğunu, unutmamak gerek… futbolun 11 kişi ile oynandığını unutunca ise, dünkü gibi nasıl yenildiğimizi anlamadan yeniliriz dururuz.