60. dakikaya kadar 1-0 mağlûp durumda oynayan millî takımımız tatminkâr değildi. golleri jenssen, aydın ve metin attı. dünya kupasında şimdiki rakibimiz: rusya
bütün gözler deniz tarafındaki kalenin önünde yatan yaralı kaleciye çevrilmişti… norveçli, arkadaşlarının yardımı ile ayağa kalktı. hattâ bir iki kısa adım attı. ama nafile… hem başından kan akıyor, hem de kalesini koruyacak dermana sahip görünmüyordu. norveçliyi acele gelen sedyeye yatırdılar ve içeriye götürdüler…
bir soğuk dalgası, bir uğursuz kasırga geçmişti sanki mithatpaşa stadının üzerinden… seyirci susmuş, birkaç saniye evveline kadarkulakları sağır edercesine tezahüratın yükseldiği tribünler sessizleşivermişti. hâdise, kalecisi henüz 2. dakikada sakatlanan bir milli takımın rakibine böylesine ince hesaplara bağlı bir müsabakada açık avantaj sahası verecek kadar önemli olmasına rağmen, ne seyircimizde, ne de futbolcumuzda bu avantajı düşünecek hal kalmıştı.. tarık, can’ın bir pasını takip ederken kaleci hansen’le çarpışmıştı. hansen topu kazanmış, fakat kalesini kaybetmişti.
kaleci, yerini sağbek arkadaşına bırakıp, tedaviye giderken mithatpaşa stadında hemen herkes aynı hisle titreyecekti. «olmamalıydı..» gerçi tarık’ın hareketinde bir kasit aramak doğru olmazdı. ama, bu hâdise birkaç saniye evveline kadar futbol oynamak, maç kazanmak hırsıyla dopdolu milli takımımızı durdurmuş. hansen’in tekrar kaleye geçtiği 14. dakikaya kadar deniz tarafındaki kaleye tek bir şut atılmamıştı…
hırslı milli takım
halbuki, milli takımımız maçın başında hırsla rakibine saldırmıştı. norveçliler kendileri için kötü şartlar altında başlayan oyundaki ilk hızı kesmek için acemice bir yayılışla müdafaaya başvurmuşlardı.
evet, bastırıvermiştik. ilk tehlikeyi suat’la tarık sağdan yaratmış, 2. dakikadaki üzücü olaydan sonra ise saha ortasında üstün gözükmüştük…
norveçliler ileride üç adamla çalışıyor ve beraberlik için oynuyorlardı.. bizim takımın ise rahatsız bir görünüşü vardı. ileride ahmet, bir milli takımın soliçinden beklenen düzene giremiyor, geride iki yan haf habire top kaptırıyorlardı. böyle bir haf jattı önünde oynayan hücum elemanlarından ise şu anda bir şeyler beklemek hayal olacaktı..
10. dakikada metin ilk şutunu attı. kaleci formasını giyen sağbek acemi bir harekerle topun üzerine yattı. iki dakika sonra da aydın’ın kafayla attığı golü, hakem ofsayd olduğunu görerek saymadı tabii...
15. dakikada hansen, başındaki sargıları gizleyen geniş şapkası başında olduğu halde oyuna girdi. halk, hansen’i alkışlıyor ve bu sportmenlik, yanımızda oturan norveçli gazeteciler tarafından takdirle karşılanıyordu…
norveçliler 20. dakikadan sonra sahaya alıştılar. hattâ, bizden fazla akın yapmaya başladılar.. ileride ufacık, tefecik bir sağiç ile ondan biraz daha cüsseli bir sağaçıkları var ki, ne zaman topu alsalar, müdafaamızda harmanlanmadık adam kalmıyor.. ani ataklarla hücum deneyen norveçlilerin şutlarının hafifliğini, her şeyden evvel şans kabul ediyorduk..
23. dakika; can’ın pasına yine tarık daldı. başlangıçtaki hâdisenin ürkekliği ile zayıf bir vuruş gösterdi. bir dkika sora da necmi, sağiç jensen’in patlattığı şuta zor mâni oldu.
28. dakikada bir tehlike daha geçirecektik. necmi, ters köşeye kapanırken, âni bir hareketle dönecek ve girmek üzere topu durduracaktı.
hâsılı: devre golsüz biterken «norveç dişimize göre bir rakip» hüviyetinden sıyrılıyor ve oturduğumuz yerde «bu takımdan maç almak zor, çok zor..» diye düşünüyorduk…
korktuğumuz başımıza geliyor
ikinci devreye küçük bir tadilâtla başladık. suat sağiçe verilmiş, ahmet solhafa alınmıştı. mustafa sağhaf oynuyor, can ise soliçte yer alıyordu.
devrenin başında bitaz daha gayretli oynuyorduk. 52. dakikada norveç ceza sahasının önünde bir frikik kazandık. metin atmaya davrandı. ilk devrede iki tanesini o çekmişti. bu defa can hazırlandı ve mükemmel bir vuruşla topu barajın üzerinden aşırdı. topu üst direk karşıladı ve bir golden olduk.
her topu alışında önüne geleni geçen genç norveçli jensen tam 57. dakikada maçın kaderini değiştirecek golü atıverdi. 11 numaralı formasıyla santrforda yer alan arne kotte’nin pasını kaptı, düzeltti. hareketli bir gidişi vardı norveçlinin. necmi’nin soluna bırakıverdi topu… açık farklı galibiyet beklediğimiz milli takım düpedüz müsabakayı kaybediyordu. üstelik, norveç’in hiç de bu golün üzerine yatmaya niyeti yoktu. her akın kalemizi karıştırıyor, her top müdafaamızda bir şaşkınlık yaratıyordu.
böyle düşünürken kader tekrar değişti. 60. dakikadaydık. can’ın şutu rakip müdafaadan döndü. aydın, önünde yükselen topa hayatının en güzel volelerinden birini çaktı. top bir fişek sür’atiyle yan direğe vuruyor ve içeriye giriyordu…
ve galibiyet
gol, milli takımımızla birlikte, seyircilere de eski neşesini iade etmişti. bastırıyor ve ikinciyi arıyorduk. o da olacak ve 74. dakikada rusya ile grup şampiyonluğu mücadelesine başlayacaktık…
aydın tekrar ismail’e veriyor. ismail klâs bir solaçığın hareketi ile topu ortalıyor. tarık ileride sağda, biran kalkan topa vuruyor. çoklarına göre, filelere giren top tarık’ın ayağından çıkmıştır. fakat hayır. metin, hızla gelen topa kale önünde yatıyor ve bir kafa vuruşuyla… 2-1..
maçı kazanıyor ve norveçten iki puanı alıyorduk. dünkü maç, bazılarına göre gençlerin, bazılarına göre de ihtiyarların maçıydı. kimi ihtiyarlar oynasa diyordu. kimi de gençlerin tarafını tutuyordu. ister ihtiyar olsunlar, ister genç… dünkü maç, kendi sahamızda çok zor kurtarılmış kötü bir maçtı… ama, galibiyetin sevimli yüzü suyu hürmetine biz yine de «aferin çocuklar…» diyecek ve önce tebriklerimizi, arkasından ikazlarımızı duyuracaktık..