1974/75 sezonu nisan ayında, ligin son büyük maçı (o zamanlar ''derbi'' denmezdi. kaldı ki derbi, ingilizce derby, ''darbi'' okunur, aynı şehrin takımları arasındaki maçlara verilen isimdir, büyük takımlar arasındaki maç anlamına gelmez. ülkemizde bu deyim büyük maçlar için, herhalde ingiltere'deki durumu yanlış anlayan bir aklıevvel tarafından, kullanılmaya başlanmış ve günümüzde trabzon, fener derbi maçı oynar hale gelmişlerdir.).
fenerbahçe, galatasaray maçı için istanbul'a gelirsiniz. bu maça mutlaka geleceğinizi sekiz ay öncesinden ilan ettiğiniz için ve gece anne-babanızın eski dostları gökhan ağabeylerde ''legal'' olarak kalacağınız için, bu programınız evde daha az direnişle karşılanır. her neyse, istanbul maçlarına, şayet okuldan otobüs kaldırmayı başaramadıysam, cuma akşamından giderdim. istanbul maçları bir hafta sonu töreni gibiydi, bu işin izlenmesi gereken belli başlı kuralları ve rutini vardı. cumartesi günü mutlaka fenerbahçe burnuna gidilip semtin kokusu alınır, sonra taksim'de uzun uzun gezilir, bütün gazeteler alınarak taksim gezisi'nde bir bankta oturulup büyük maç öncesi tüm demeçler okunur, gazetelerdeki renkli ve güzel fotoğraflar, o dönemde kolej'de tek başıma çıkardığım ''fotospor'' adlı duvar gazetesinin bir sonraki sayısında yayınlanmak amacıyla güzelce kesilir ve katlanarak cüzdana konur ve istiklal caddesine dalınır.
istiklal caddesi bölümü de her zaman aynı sırayı izlerdi. önce balık pazarı'ndaki ''şampiyon kokoreç''te çeyreğe kokoreç, ardından yukarı doğru yürünüp ''saray muhallebicisi''nde tavuklu pilav ve tavukgöğsü, sonra biraz daha ilerdeki ''pam pam''dan dönerli sandviç yenir. sonra tekrar geri dönülür ve ''inci''ye dalınıp bir porsiyon profiterol yedikten sonra mide fesatları içinde zihnimi ve midemi doldurmuş olarak taksim'den bebek dolmuşuyla ortaköy üstünden bebek'e, gökhan ağabeylere varılır. fenerli olan çocukluk arkadaşım ali ve babası gökhan ağabey ile maç üstüne uzun uzun konuştuktan sonra tatlı bir heyecanla yatağa yatılır. uyumadan önce bir saat kadar kafamda gol senaryoları kurardım. orta sahada selahattin o tatlı stiliyle ve sol ayağıyla topu geriden gelen alpaslan'ın önüne bırakır. alpaslan bir anda topu geri çekerek markajdan kurtulur, kafasını kaldırır ve topun dibine vurarak altıpasın sağ köşesine, osman'ın kafasına falsolu bir şekilde gönderir, osman kafayla geriye doğru ve orta sahadan kopan cemil'in önüne indirir, cemil son bir hamleyle yerde kayarak topu yasin'in altından ağlara gönderir. bu tür o kadar çok hayali pozisyon üretirdi ki beynim, hepsi gerçekleşse ertesi günkü maçı 11-0 kazanmamız gerekirdi ancak batıl inanç gereği ne kadar çok pozisyon düşünürseniz, bunlardan birinin gerçekleşme ihtimali o derece artar. bu yüzden bir gece önce maçı kafasında kurmak son derece gereklidir takıntılı taraftarın inancına göre...