güzel bir oyun çıkaran takımımız dün romanya’yı 2-0 mağlûp ederek bükreşteki 3-0 ın revanşını aldı
devreyi 1-0 galip bitiren onbirimizin iki golünü de biri penaltıdan olmak üzere lefter kaydetti
saat 13 – kıvanç’la koraman’ın kamptaki nöbetini devralıyorum. maçın başlamasına üç saat var. bir «büyük maç» tan evvel bu kadar sâkin bir futbolcu grubu olamaz. neşe, sükûnet, nefse itimad, arkadaşlık… heyecan mı? var tabiî… ama bu heyecan âsab bozucu bir hava getirmemiş… sanki maç on beş gün sonra… sanki bugün antrenmana gidecekler… sinirler öyle dinlenmiş, öyle mükemmel bir ruhî form kazanılmış ki… bu kamp spor tarihimize geçecek.
saat 14.00 – otelden otomobillerle ayrılıyoruz. baba’nın fikret ağabeyin, can’ın, lefter’in arabalarına taksim olunduktan sonra kalanlar da taksilerle geliyor. «maç korkusu» denen o büyük felâketi yenmişiz dostlar!..
saat 14.45 – mithatpaşa stadı… sıvazlanan sırtlar… «göreyim sizi…» ve daha nice dost sözler… dost bakışlar… soyunma odasına kimse alınmıyor. çocuklar istirahat edecek ve soyunacaklar.
saat 15.00 – seyirci sâkin… seyircigalibiyetten emin olduğu bir maç bekler gibi… ama skor ne olacak? bütün mesele bu… hep bekliyoruz.
saat 15.37 – bandoşeref tribünü önünde yerini alıyor. takımlar neredeyse çıkacak. bir anda saha üzerinde foto muhabirleri toplanıverdi. saydım 40 dan fazla idi.
15.40 – romen takımı yürüyerek çıkıyor. selâmladılar halkı… ve tribünlere kırmızı karanfiller attılar.
saat 15.40 – bu ne? alkış mı? çığlık mı? tribünlerden yükselen uğultunun müjdelediği şey nedir? sadece sahaya çıkan ay-yıldızlı formayı değil, beklenen bir zaferi müjdeliyor galiba…
saat 15.50 – romen milli marşı… ve sonra şehir bandosu şefinin değneğinin ucuna toplanmış 24 milyonun dikkati ve sesi… hakkadır hakka tapan milletimin… gel de ürperme gel de sâkin ol… sen gel bir özcan, bir ismail, bir mustafa ol ve bacakların titremesin, olmaz böyle şey… ve onbir bembeyaz yüz… yirmi iki titreyen bacak…
saat 15.58 – parayı toma kazandı ve gazhane tarafındaki kaleyi yani rüzgârı aldı. lefter arkadaşlarına sesleniyor…
saat 16.00 – adınız, mesleğiniz, cinsiyetiniz, yaşınız ne olursa olsun mırıldanıyorsunuz: «göreyim sizi çocuklar»… bizde her milli maç böyle başlar…
ve maç…
dk. 1 rahatız, sâkiniz ve eminiz… işte can’ın soğukkanlılıkla götürüp hilmi’ye sâkin, yere indiriyor. can’ın yirmi metreden şütü aut. lefter – kaptan lefter – işâret ediyor: «güzel! güzel!»
dk. 2 ilk faul… tomanın uzun bir degajına beraber sıçrayan naci ile aleksandrescu çarpışıyorlar. faul nacinin.
dk. 5 oyun âdeta rölantide… daha çok biz oynuyoruz topla… müdafaa ne iyi. forvet de güzel top götürüyor. ortalarda pek mi sıkışıyor forvetimiz?
dk. 6 oynayan hâlâ bizim forvet. iyi top tâkip beş adam, beş acar adam… paslar, demarke kalışlar… oooo! bu forvet bugün mutlaka bir şeyler yapacak.
dk. 7 mustafanın uzaktan bir şandeli… toma ve suat sıçrıyorlar. toma ancak bir tokat atabildi topa… hilmi kaptı. düzeltti… ama o kadar. bekletirler mi adamı hilmi? hem de her topa böylesine sert giren bir müdafaaya karşı bu olur mu?
dk. 8 evet… evet… bu forvet bir şeyler yapacak. suat’ın lefter’e çapraz pası ondan ondan kadri’ye geliyor. aldı, sola kaydı ve beklenmez anda bombasını patlattı.. toma karşılıyor. kadri bu şütü atarken, pozisyonun güçlüğünden olacak, kale arkasındaki foto muhabirlerinin üzerinden uçuyor.
dk. 9 oaida, basriye bir taban uzattı… ooohh! olmaz ki canım… oyunu çığırından işte bu hareketler çıkarır.
dk. 11 bastırıyoruz.hem de nefis bir futbolla… gerilerden öyle güzel toplar alıyor ki forvetimiz ve kendi arasında öyle güzel kombinezonlar yapıyor ki… ama neden dalıcı adam yok… suat işte gene şiir gibi bir top yuvarladı ileriye, ama yazık orada bir başka santrfor daha yok ki…
dk. 13 işte… işte… olacak… can, lefter’in pasını aldı. pas mı bu? hayır lokum, lokum… can sıyrıldı, daldı, giriyor… şütünü att… oohh! paşam… nunweiler’in bu atlayışı nedir? bir kaleci gibi kapanıyor topun üzerine… can’ı da alıverdi aşağı… penaltı! penaltıyı, lefter atacak… kaçırır mı dersin? mıhladı… mıhladı… toma o tarafa plonjonunu yapıyor ama… tribünlerdeki fırtınayı görmeyenler, tahayyül etsin gayri…
dk. 14 maç sertleşecek mi? iki açık, iki bekimizi kıyasıya biçiyorlar.
dk. 16 lefter, hilmi’den aldı. topuk pasıyla tekrar hilmi’ye.. durdurmadan şimşek gibi bir şüt. toma bloke ediyor.
dk. 20 basri, oaida’dan bir top aldı… akıl durur. ibr topaç gibi dönerken ayağını kepçeleyiverdi. düzeltti ve vuruşunu yaptı. işte ideal futbolun, ideal beki. ya ismail.? belkı hayatında bu kadar çok «vurucu» bir forvetin karşısında oynamamıştır. ama karşısındakine futbol dersi veriyor iki bekimiz de…
dk. 25 romenler iyice açıldı. şimdi müdafaamız «oynuyor». ve oyun mütevazin.
dk. 27 zavoda’nın faulüne rağmen mustafa’nın şaheser bir top kesişi.. faul veren hakeme zavoda’nın bir jesti var: yuh! der gibi. ihtar derhal veriliyor.
dk. 29 kalemizin arkasında heyecandan yerinde duramayan biri var. remondini… hoca talebelerinden uzak duramıyor. hakemin müdahalesiyle kale arkasından uzaklaşırken tribünler durur mu: remondini çok yaşa!..
dk. 34 lefterin can’a yine bir ara pası… can sağa kaydı. yerden ortaya yuvarladı. hilmi dalıveriyor içeriye. aldı ve… işte ikinci gol… hilmi ne yaptın? niye durdun, niye çakmadın hilmi? toma yatarak alıyor.
dk. 39 özcan uzaktan gelen bir şandele çıktı. üç forvet ve üç müdafimiz aynı topa sıçramışlardı. havada bloke… enfes özcan deajını yaparken oaida öyle bir pis ayak koydu ki.. oaida hakemden haklı ihtarını seyirciden haklı protestosunu alıyor.
dk. 42 bir gol daha atarsak maçı garanti üç farkla alabiliriz. bu devrede bir gol daha… ama olmuyor…
ikinci devre
dk. 1 sardık gene… öylesine sardık ki kaleyi.. ne onlar ne biz rahat oynayamıyoruz. canın lefterle yaptığı bir kombinezonda ortaya suatın dalışı tomanın kucağında kalıyor.
dk. 2 solaçık, ismaile bastı tırpanı. yok böyle şey futbolda. araya zavoda girdi. top artık onun. onsekizin içine girerken basri sahanın en iyilerinden biri…
dk. 5 yeter!.. solaçık gene ismaili ezdi. ama ismailde ezilecek hal yok ki… vasile vurdukça, o daha fazla zevkle futbol oynuyor. herhalde futbolcunun en büyük zevki de hasmının bu hali olsa gerek. ama itiraf etmek lâzım ki, romenlerin iki açığı da hızlı adamlar.
dk. 8 işte ikinci gol… bu golü futboldan anlayanlar, futbolu sevenler uzun zaman hatırlayacak. can sağa kayarak ortaladı. bek karşıladı. kendisine gelen topu, kaleye arkası dönük ahmet kale önüne atıyor. yazık… pozisyon kaçtı. aaaa! lefter… lefter… lefter… başka hiçbir şey düşünemiyor. söyliyemiyorsunuz… lefter o boşluğa nasıl girdi? nereden yetişti? ayağını topa ne zaman uzattı? bunu ne biz, ne de toma anlayabilirdik. ama bu golü ne biz ne de toma unutabiliriz. meşin top oyununun ustası hayatının en güzel eserlerinden birini veriyordu.
dk. 8 den sonrası… dakikalar ilerliyor. lefter, can, suat, ahmet, ve diğerleri çalışıyorlar… çalışıyorlar. özcana pek az iş düşüyor. ama öyle emniyetli ki… iki bek – dünkü iki bek – türk milli takımının gelmiş geçmiş en iyi müdafaalarından biri idi. ve üç haf… sadece bu müdafaa ile dün maçı kazanacaktık.
dk. 20 zavoda, naci ile kıran kırana mücadeleye girdi. bu adamın her mücadelei böyle kıran kırana zaten. aldı. kaçtı. nai bırakmadı.
mustafa giriyor. kaya gibi. halkın sağ duyusu adını boşuna vermemiş ona: «beton mustafa…» romen santrforu geri çalışıyor. zavoda mustaf’nın adamı. naci ve mustafa iki santrhaf gibi rahat ve güzel çalışıyorlar. iki beton, iki beton, iki blokhauz.
dk. 22: lefter üç romen müdafiini köşeye sıkıştırmış, onuyor…
dk. 23: şimdi de aynı yere suat kişiyi çekti ve oynuyor…
dk. 24: hilmi neden yapmasın? ne tesadüf o da aynı yere, sağaçığımızın köşesine sıkıştırdı üç adamı.. ama bu «oynamak» tan ne kazanırız. bir gol lâzım.. bir tek gol!!.. seyirci de bağırıyor «üç. üç. üç…»
dk. 24: kalemize soldan korner houp! özcanın bu yaptığına sıçramak değil, uçmak derler… aldı ve… ve düşerken belinin ortasına patlatıverdiler… bunları bükreşten telefonla versem, servisteki arkadaşlar sansür ederdi… acaba mübalâğa var mı diye.. özcan bir hayli kıvrandıktan sonra kalktı.
dk. 28: suat ne güzel hazırlayıcı… halbuki dalıcı ve golcü olmak istese kimbilir neler yapacak…
dk. 30 nunweiler ve vasile, suat’i sandviç gibi ezdiler… bereket versin hakem faulleri pek kaçırmıyor.
dk. 31 : lefter en güç pozisyonda en güzel ırtayı yapıyor. suat fırladı. toma’yı mağlûp ederek kafayı çaktı. falsolu top, üst köşeye gidiyor… giriyor. girdi.. hayır direği sıyırarak aut… daha ne olacak yani? bu da girmezse şanssızlıktan başka ne denir?
dk. 35: ahmet daldı santradan… yürüdü. suat’a yuvarladı. suat üç kişi arasından kaçıyor… bekledi. âdeta ve düşürdüler. korner. yok. yok.. suat buradan kaçabilirdi belki. daha çabuk olmak yapamıyacağı şey değildi.
dk. 35 den sonrası: bir gol… neler kazandıracak bu tek gol bize… ama olmuyor işte.
dk. 43: olmuyor mu? onsekizin köşesinden birkaç metre ilerde ismaili gene biçtiler. lefter frikik atıyor. karşıladılar. hilminin üzerine düşen topa hilmi kafayla vuruyor. işte son şans da gitti.
ve sonrası…
saat 17.45: on bir ay-yıldızlı çocuk başları önüne eğilmiş sahayı terk ediyorlar ve misafirler sevinçten çılgına dönmüş. üzülenler kim… siz bir lefter, bir suat, bir kadri veya onların herhangi biri olunuz da bu sahayı üzülmeden terk ediniz… bir büyük başarının kapısına kadar gelip de bir gol için kalıvermek… ama onların unuttukları bir şey vardı: galiptiler… ve iyi bir futbol oynamışlardı.hem de zor, çetin, hırpalayıcı bir rakibe karşı.
romenler niye böyle coştu? haklıdırlar belki.ama 2-0 dan daha farklı bir mağlûbiyeti hak eden takım böyle coşarsa seyircinin onu alkışlamasını tabii karşılamalı…