dünkü program, çarşambanın hemen ayni idi: sabah 3.30 da kalkıldı, meyva suları içildi, vitaminler yutuldu, kahvaltı edildi, gazeteler okundu. bu sırada bir gazetede «safa yalçuk istifası hakkında konuştu» haberini okuyan ismail, arkadaşlarına döndü:
«şu işe bakın, safa yalçuk yüzünü bir kere bile görmem kısmet olmadan istifa etti.» gönen de spor sayfasında okuduğu haberi hemen arkadaşlarına ulaştırdı: «karagümrük – izmitte 6-2 galip gelmiş.». bu haberi, arkadaşlarının kadri’yi kızdırmalarına zemin yarattı: «kadri, senin yokluğun hemen belli olmuş.» kadri bu… altta kalır mı? «ben olsaydım, o iki golü de onlar değil, biz atardık.»
10.30 da eşorfmanlarla otel civarında gezintiye çıkıldı. «gezinti» güzel kelime amma buradaki mânâsı, yürüyerek antrenmandı… doğrusu bu, «gezinti» ye katılmayı bedri ile gözümüz pek kesmedi. hem saha soğuk ve rüzgârlı idi. üstelik bu gezintiye katılsak da bizim hissemize 23 değil, 2 onda 3 bilet bile düşmiyecekti ki…
gezintiden dönüşü yemek, yemeği istirahat, istirahati 5 çayı, çayı sulhi garan’ın projeksiyonlu konferansı tâkip etti. garan’ın dersi çarşamba günkü gibi istifadeliydi amma, çocuklar konferansta perdeye iliştirilen yeşil çuhadan minyatür sahayı görünce, hemen mithatpaşayı hatırladılar. mithatpaşayı hatırlayınca, maçı düşündüler, maçı düşünüce de gene kafalarına «bilet derdi», saplandı. bundan dolayıdır ki akşam yemekte elma’sını soyan özcan’a meyva tabağını uzatan garson «bir tane daha» deyince, özcan «vallahi bir tane bile yok.» mukabelesinde bulundu, «bütün biletleri dağıttım…»