puşkaş yoktu, kocsis yoktu. takımın havası dağılmıştı. 1954 ün o kudretli, herkesi korkutan macar onbiri ortada yoktu.
buna rağmen macarlara şans verenlerin adedi gene de az değildi. bozsik, isveç'e ayak bastıkları gün «1954'e nazaran daha şanslıyız demişti, çünkü bu sefer favori değiliz. bu, en büyük şanstır. almanlar 954 de favori olmadıkları için kazanmışlardı. şimdi ise biz sâkiniz. oyunumuzu oynayıp kazanmağa bakacağız.»
fakat gal'e karşı 1-1 beraberlik macarları büyük ölçüde sarsmıştı. stockholm'daki otellerinin bahçesinde dinlenen macar futbolcularının yüzlerinden bunu kolaycafarketmek mümkün oluyordu. bozsik'in yüzü hiç gülmüyordu. belki de beş saat sonra oynayacakları isveç maçının heyecanıydı bu.. lakin insan bozsik gibi bir şöhrete, onun tecrübesine sahip bir futbolcuya bu heyecanı pek de mazur göremiyordu. birden hidegkuti şezlongundan kalktı ve yanıma gelerek: «gel bakalım istanbullu arkadaş, dedi, ne var ne yok? lefter oynuyor mu?» arkamızdan bir başka ses: «turgay nasıl?» döndüm: hidegkuti ve sandor peşpeşe soruyorlardı:
- molnar ne yapıyor? - szabel'in takımı kaçıncı? - şampiyon kim? - hollanda'yı yenen milli takımınızı kim çalıştırdı?
sander (istanbul güzel şehir) derken, hidegkuti ilave etti: (ben türkiye'nin her yerini severim. istanbul, izmir, ankara...) doğrusu bu iki futbolcunun gösterdiği yakınlığı ancak kendi millî takımımızın kampında görebilirdim.
bu arada bozsik'in üç yıl daha futbol oynamağa, sonra da italya'ya gidip antrenörlük yapmağa niyetli olduğunu öğrendim. hidegkuti'nin ise henüz bir kararı yoktu. «türkiye'den bir teklif gelse?» sualime (çok memnun olurum cevabını verdi.
kaleci grosics bir köşede kendi halinde oturuyordu. tam yanına giderken tanıdık bir sima ile karşılaştım. markoş! evet, fenerbahçe'yi çalıştırmış olan markoş! gülerek hatır sordu, karısı ise türkçe (nasılsınız?) diyordu. markoş halen isveç'in ikinci kümesinden uddevalla takımını çalıştırıyor. takımından ve isveç'ten çok memnun olduğunu iki üç defa tekrarladı, (istanbul'dan memnun değil miydiniz?) dedim. güldü: (evet, futbolculardan çok memnundum.) ve tekrar güldü başka kelime ilâve tekrar güldü, başka kelime ilâve etmedi.
macar kampında rastladığım diğer bir şöhret antrenör martin bukovi oldu. kocsis'l bulan, yetiştiren, eski kudretli macar onbirini kuran bukovi simdi antrenör değil, müşahit olarak gelmiş. ingiltere - rusya ve brezilya - ingiltere maçlarını seyrettiğini söyledi ve «ingilizleri beğenmedim, dedi. futbollerinden çok şey kaybetmişler. brezilya iyi amma, onları da hiç anlamıyorum. ingiliz maçından önce bir antrenmanlarını gördüm. bunca futbol hayatımda bu kadar yorucu bir antrenmana rastlamadım. hem de ingiltere gibi bir rakiple karşılaşmadan evvel... iki maçlık yoruldular bu idmanda...»