dünya kupası 2006 sonuna kadar hangi kıtada dzenlenmişse o kıtanın takımı tarafından kazanılmıştır.şimdiye kadar tek istisna bu kupa olmuş,avrupa’da düzenlenen dünya kupası finallerini güney amerikadan brezilya’nın müzesine gitmiştir.
pelenin ilk dünya kupası ile ilgili anısı; “futbol kariyerim boyunca unutamadığım bir dolu olay sayabilirim. örneğin 1000. golümü maracana stadı’nda 100,000 kişinin önünde attığımda, o an tribünlerden yükselen pe-le... pe-le... seslerini hiç unutamam. ama en unutamadığım olay, isveç’teki 1958 dünya kupası finalinden sonra yaşadıklarımdır. finali kazanmış, şampiyon olmuştuk. henüz 17 yaşındaydım ve isveç kralı tahtından inip sahanın ortasına gelerek benim elimi sıkıyordu. o an sanki bir rüyaydı!”
şimdi kupada, futbolu beceriyle oynayan, oyunu değişik hızlara ayarlayan, istedikleri topu çalabilen, paslarını sanki telepatiyle atan, mükemmel disiplinli, şefleri didi’nin idaresinde her bakımdan uyumlu bir orkestra gibi hareket eden, aynı anda altı-yedi oyuncuyla çıktıkları hücumdan birkaç saniye sonra savunmaya gelivermeleriyle ünlü, yaratıcılığın “güce”, beynin “kaslara” üstün geldiğinin somut örneği brezilya, finali ev sahibi isveç’le oynayacaktı.
her şey beklendiği gibi oldu. sürprizsiz.
brezilya cumhurbaşkanı takımı karşılasın diye jet filosunu seferber etti.
açılışı isveç yaptı: 1-0. vava ve pele ikişer kez, zagalo da tek yazdı. sonunda dev bir isveç bayrağı ile herkese alkışlattılar kendilerini. kupa tarihinin en gollü finali oynanmış ve özlediği kupasını 5-2’yle götürmüştlerdi brezilya’ya.
santos’da, o gece karnaval yaşanırken eski yaşlı topçu yavaşça evinin en kutsal köşesinde eğilip duasını edecekti. gözleri yaşla dolu. “tanrım, kanatlandır onu; zirveye uçsun...”
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
1958'in harika ihtiyarlarını anlatmayı nasıl isterdim. ingiliz billy wright 36, alman fritz walter, macar bozsik ve hidegkuti, isveçli gren ve liedholm 38, arjantinli labruna 42 yaşındaydı. hepsi de turnuvanın en çok alkışlanan ve en büyük hareketleri yapan aslarıydı. gençleri kenara itmişti yaşlılar... ancak bir tek genç vardı ki...o yaşlı ordusu arasında parlayıp çıkıverdi. futbol dünyasında bir güneş gibi parladı hem de... pele!
1958 dünya kupas'nda şahane goller vardı. fransız fontaine, yıllarca kırılmayacak gol rekorunun sahibi olmuştu. şahane futbol vardı ama brezilya'nın büyüklüğü, hele pele'nin şahane futbolu, hepsinin üstündeydi. hepsi bir yana. o finallerin finali brezilya-isveç maçı yeterdi sadece... daha 4 dakikada 38 yaşındaki isveçli yıldız liedholm inanılmaz bir soğukkanlılıkla plaselediği topla maçın ilk golünü atıyordu. gilmar'ın uçuşu boşunaydı. brezilya fırtınası durmuş muydu? hayır!.. fırtına bu isveç golüyle kasırgaya dönüşecekti. müthiş sağaçık garcincha çizgiden uçarcasına iniyor, ortalıyor, gelen topu bombacı vava kale ağzından içeri atıyordu. güzel, çok güzel bir goldü. ama asıl güzelliği, az sonra aynen tekranındaydı. yine garrincha, yine sağdan yine çizgiden yine uçarcasına iniyor, yine ortalıyordu. yine vava vardı topun geldiği yerde. yine vava vuruyordu topa...ve yine goldü. hem de aynı gol...sanki arasına kopya kâğıdı konmuştu iki golün...ilk golün ikiziydi bu gol...
sonra pele'nin rakibin başından aşırdığı topa savurduğu vole... 5-2'iik muhteşem sonuç... o finali anlatmayı çok isterdim, dedim ya...
ama ileride kısmet olacaktı. tam oniki yıl sonra, büyük dileğim gerçekleşecekti.
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında tayfun öneş'in "oyunun iyiliği için" başlıklı yazısından;
isveç'te düzenlenen '58 dünya kupası'ndaki final maçı ilk canlı yayındır ve siyah-beyaz görüntülerle gerçekleştirilmiştir. o yıllarda, örneğin 1958'de amerika'dakiler hariç tüm tv kanalları devletlerin tekelinden yönetilmekteydiler. 70'lerin sonlarına gelindiğinde, özel kanal, "pay-tv" gibi yayıncılık türleri tüm dünyada yaygınlaşmaya başlamışlardı. bu kanallar, dünya kupası heyecanlarına da o meşhur "pasta" ve kremasının hatırına büyük bir iştahla saldırmaya başladılar. dünyanın öbür ucundaki bir frikiği evindeki koltuktan, anında izleyebilen bir futbolsever, içine düştüğü inanılmaz lüksün rehavetiyle "tv'ler mi dünya kupası'na, yoksa kupa mı tv'lere hizmet ediyor?" sorusunu çok sonra sormaya başlamıştır. aslında, bugün bu soruyu sormak abesle iştigal anlamına da gelebilir; çünkü bir varsayımla, futbolun pek de popüler olmadığı amerika'da düzenlenen '94 dünya kupası'nı ekrandan seyreden seyircilerin kümülatif sayısının 31 milyar (dünya nüfusunun 5 katından fazla) olduğu tahmin edilmektedir. böylesine dev bir pastaya burun kıvıracak üretici ve onlar karşısında pes etmeyecek tüketici kalmaması da doğaldır aslında. bu pastanın büyüklüğünü anlamak illa ki şart çünkü, aksi takdirde, örneğin alman medya devi kirsch'in önümüzdeki iki dünya kupası'nın yayın hakları için neden 2 milyar dolar verdiğini bir türlü anlayamaz insan. bir hatırlatma da, pastanın büyümesindeki artış hızına dair olsun. iki milyar doların iki organizasyon için dağılımı şöyle: 2002 için 700 milyon, 2006 için 1.3 milyar dolar!
goller: vava 10. ve 32., pele 56., zagalo 68., ve yine pele 89. dakikalar. "garinça" hep müthiş ve emsalsizdir; tutulamazları oynar, futbola ve sağaçıklık müessesesine yenilikler getirir, isveç: 4. dakikada liedholm, 80. dakikada simonsson.
pele'nin 56. dakikadaki golü belleklerde resmedilmiştir. 18 içerisinde göğsüne indirdiği topu hemen zıplatarak bir isveçli oyuncunun üzerinden aşırır ve hızla kıvrılıp dolanarak "filelere yollar". dördüncü golün sahibi zagalo, 1970'de takımın başında teknik direktör olarak. pele'nin ilk iki golü onun pasıyla gerçekleşir: pele 6 gol atar şampiyonada. gol kralı fontain; 13 gol!
brezilya, bir hayli zamandır brezilya'dır. ama artık tamamıyla brezilya olur.
(final maçı için yaşanan karaborsa, spor ve ekonomi tarihine geçer; bu tür hür ve serbest piyasadan bilet tedarik edenler orta boy bir servet öderler.)
(tercüman’ın 1990 basımlı büyük futbol ansiklopedisinden alıntıdır.)
bundan önceki finallerde olduğu gibi müsabakanın ilk golünü kaydeden taraf, isveç orta saha mimarı liedholm’un ayağından 4. dakikada kazandı. brezilya’nın golcü santrforu vava 9 ve 32. dakikalarda bu sayıya cevap verince brezilya 2-1 öne geçti. devre bu skorla kapandı.
ikinci yarıda taktik-teknik, futbolun bütün inceliklerini sahaya getiren bir brezilya vardı. 17 yaşındaki siyahi şeytan pele 55. dakikada siyah-incilerin 3. golünü attı. 68. dakikada zagalo durumu 4-1 yaptı. evsahibi isveç 80. dakikada simonsson’un vuruşu ile ikinci golü çıkardı. pele son dakikada, brezilya’nın 5. ve müsabakanın son golünü attı.
finalden sonra isveç kralı gustav “jules rimet” kupasını brezilya kaptanı bellini’ye verdi.
kupanın gol krallığını fransa milli takımı santrforu just fontanie 13 golle kazandı. bu bir rekordu.
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
amerika birleşik devletleri uzaya bir uydu gönderiyordu. bu yapay ay, dünya çevresinde dönüyor, rusların sputnikleriyle karşılaşıyor, ama onları selamlamıyordu. dev güçler bu şekilde yarışırken lübnan'da iç savaş vardı, cezayir yanıyordu, fransa tutuşuyor ve general de gaulle, iki metrelik boyunu alevler üzerine sererek kurtuluş sözü veriyordu. küba'da fidel castro'nun batista diktatörlüğüne karşı genel grevi başarısızlığa uğruyordu, ama venezuela'da öteki genel grev perez jimenez diktatörlüğünü altüst ediyordu. kolombiya'da muhafazakârlarla liberaller, iki tarafta da yıkıma neden olan bir savaş döneminden sonra görev dağılımını seçimle yapıyorlardı. richard nucon, latin amerika gezisinde taş yağmuruna tutuluyor, jose maria arguedas ise "derin ırmaklar" romanını yayımlıyordu. carlos fuentes'in "en saydam bölge" adlı romanı ve idea vilarino' nun "aşk şiirleri" adlı kitabı yeni piyasaya çıkıyordu.
macaristan'da 1956'da ayaklanan ve bürokrasi yerine demokrasi isteyen imre nagy ve arkadaşları kurşuna diziliyorlardı. haiti'de papa doc duvalier'nin hüküm sürdüğü, büyücü ve cellatlarla kuşatılmış sarayına saldıran asiler öldürülüyordu. xxııı. jean ya da "îyi jean" henüz papa seçilmişti, prens charles ingiltere tahtının gelecekteki veliahtıydı. barbie, oyuncakların yeni kraliçesiydi. joâo havelange brezilya'da futbol ticaretinin tahtına oturuyor, bu arada on yedi yaşında olan pele dünyanın futbol kralı ilan ediliyordu.
pele bu unvanı isveç'teki altıncı dünya şampiyonasında elde etti. turnuvaya on iki avrupa ülkesi ve dört amerika ülkesi katıldı. öbür bölgelerden katılan olmadı.
isveçliler maçları tribünlerden ve evlerinden seyredebildiler. bu, dünya kupasının televizyondan canlı olarak ilk naklen yayınıydı. yalnızca orada canlı yayınlandı, dünyanın geri kalan kısmı maçları daha sonra banttan seyredebildiler.
bu şampiyonada ilk kez bir takım kendi kıtası dışında oynayıp kupayı aldı. 1958 dünya kupası'na brezilya takımı orta karar bir oyunla başladı, ama oyuncular isyan edip teknik direktöre istedikleri kadroyu kurdurunca güçlendiler. böylece beş yedek oyuncu takıma girdi. onların arasında henüz tanınmayan genç oyuncu pele ve brezilya'dan şöhretiyle gelmiş, önceki turnuvalarda dikkatleri üzerine çekmiş ama, psikoteknik araştırmalar sonucunda kendisine zihinsel yetersizlik teşhisi konulması nedeniyle dünya kupasından diskalifiye edilmiş olan garrincha vardı. beyaz oyuncuların yedeği olan bu zenci oyuncular, göz kamaştırıcı oyunuyla dikkat çeken ve gerilerden harikalar yaratan didi ile birlikte yeni yıldızlar takımında birer yıldız gibi parladılar.
oyun ve ateş: londra'nın world sports gazetesi, "bunun bu dünyada gerçekleştiğine inanmak için gözleri ovuşturmak gerek," diyordu. yarı finallerde brezilyalılar kopa ve fontaine'li fransa'yı 5-2 yendiler ve final maçında da ev sahibi takımı yine 5-2 yendiler. isveç takımının kaptanı, dünya futbol tarihinin en temiz ve en şık oyuncularından biri olan liedholm, maçın ilk golünü attı, ama sonra vava, pele ve zagalo, kral gustavo adolfo'nun şaşkın bakışları altında onlara hadlerini bildirdiler. brezilya yenilmez şampiyon oldu. maçın bitiminde oyuncular topu en sadık taraftarları olan zenci masör americo'ya hediye ettiler.
fransa üçüncü oldu, federal almanya da dördüncü. fransız futbolcu fontaine on üç golle gol kralı oldu; bunlardan sekizini sağ ayağıyla, dördünü sol ayağıyla ve birini de kafasıyla atmıştı; onu altı golle pele ve alman helmut rahn izlediler.
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
birçok kardeşten biriydi ve ona garrincha adı verildi; bu çirkin ve işe yaramaz bir kuş ismiydi. futbola başladığında doktorlar çok şaşırdılar. bu anormalin hiçbir zaman sporcu olamayacağı teşhisini koydular. cılızdı, çocuk felci geçirmişti; salaktı, topaldı, bir çocuk zekâsına sahipti, omurgası bir s şeklindeydi ve iki bacağı da aynı tarafa doğru eğikti.
onun gibi bir sağaçık, bir daha dünyaya gelmedi. 1958 dünya kupası'nda oynadığı mevkideki oyuncular arasında en iyisi seçildi. 1962 dünya kupası'nda ise şampiyonanın en iyi oyuncusu seçildi. sahada geçen yıllar boyunca daha da fazlasına sahip oldu: futbol tarihinde, çevresine en çok mutluluk veren oyuncu o oldu.
o içinde olduğunda saha bir sirk, top da iyi eğitilmiş bir hayvancık oluveriyordu. maç mı dediniz? o da tabii ki güzel bir eğlenceye dönüşüyordu. garrincha, oyuncağını kıskanan bir çocuk gibi topu kimseye bırakmıyordu, top ile o öyle şeytanlıklar yapıyorlardı ki halk gülmekten iki büklüm oluyordu. kâh o topun üzerinden atlıyor, kâh top onun üzerinden aşıyordu; top saklanıyor, o kaçıyordu, o kaçtığında top onu kovalıyordu. tüm bunlar olup biterken önlerine çıkan rakipleri, kendi aralarında çarpışıyor, ayakları dolaşıyor, fenalaşıyorlar ve yere yığılıyorlardı. garrincha yaramazlıklarını orta sahadan uzak, yan çizgilerden sağdakine yakın bir yerlerde yapıyordu. kenar mahallelerde yetişmişti ve sahanın da kenarında oynuyordu. botafogo adı verilen bir kulüpte oynuyordu. kulübün ismi "ateş yakan" anlamına geliyordu, ateşi yakan da oydu tabii. stadyumları yakan botafogo oydu. içkiden ve öbür sağlığa zararlı şeylerden çok hoşlanıyordu. kalabalıkları hiç sevmiyor, nerede bir kalabalık birikse hemen oradan ayrılarak uzak yerlerde oynanmayı bekleyen bir topun, dans edilmesini bekleyen bir müziğin ya da öpülmeyi bekleyen bir kadının peşine düşüyordu.
peki hep galibiyetler mi görmüştü hayatı boyunca? hayır. o şanslı bir mağluptu yalnızca. şans da uzun sürmezdi doğrusu. brezilya'da bir söz vardır; "bokun değeri olsa, yoksullar kıçsız doğardı," derler.
garrincha da kendine yakışan bir şekilde veda etti hayata: fakirdi, sarhoştu ve yalnızdı.
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
gazeteler onu 58 dünya kupası'nın en iyi oyun kuran futbolcusu olarak göstermişlerdi. brezilya karmasının belkemiği sayılan didi, ince bedeni, uzun boynu ve heykel gibi duruşuyla sahanın ortasına dikilmiş bir afrika fetişini andırırdı. çim sahaların mutlak hâkimiydi; bulunduğu yerden sahanın her tarafına zehirli oklardan farksız şutlar gönderirdi.
takım arkadaşları pele, garrincha ve vara tarafından golle sonuçlandırılan paslar verdiği gibi, zaman zaman kendisi de gol atardı. özellikle uzaktan çektiği şutlarla kalecileri gafil avlardı: ayağının kenarıyla vurduğunda, top falso alarak döner, döner ve sonra tıpkı rüzgâra kapılan kuru bir yaprak gibi yön değiştirerek kalecinin hiç beklemediği bir köşeden ağları bulurdu.
didi top hakkında şöyle diyordu:
"aslında koşan ben değilim, koşan o" didi'ye göre top canlıydı.
roberto moura'dan naklen;
"ben topa karşı her zaman sevecen davranırım, ona sevgi göstermeyecek olursanız size itaat etmez. top bana doğru geldiğinde ona hükmederim, bana hiç karşı gelmez. benden uzaklaşacak olduğu zaman da, 'gel kızım,' derim, o da tıpış tıpış gelir. ona tekme de atsam bana her zaman bağlıdır. karıma nasıl sevgiyle davranıyorsam ona da aynı şekilde sevgiyle yaklaşırım. ona sevgi duymak gerekir, aksi takdirde ateşle oynuyorsunuz demektir, ona kötü davranırsanız sizi sakat bırakması işten bile değildir. bu nedenle her zaman şunu söylerim: 'aman çocuklar, ona karşı daima saygılı olun, sizden sevgi bekleyen bir genç kız gibidir o, siz ona nasıl davranırsanız o da size o şekilde karşılık verir."
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
onun için yüzden fazla şarkı yazıldı. on yedi yaşındayken yer aldığı brezilya karması, dünya şampiyonu oldu. brezilya hükümeti onu milli servet ilan ederek yurtdışındaki kulüplere satılmasını yasak ettiğinde yirmi yaşındaydı. brezilya karmasına üç kez, santos takımına da iki kez dünya birinciliği kazandırdı. bininci golünü attıktan sonra da gol atmayı sürdürerek bu rakamı bir hayli yükseltti. seksen ülkede bin üç yüzden fazla maçta oynadı ve hızlı tempoda geçen bu maçlarda bin üç yüz kadar gol attı. bir keresinde bir savaşa engel oldu: nijerya ve biafra onu bir maçta oynarken görmek için aralarında mütareke imzaladılar.
onu maçta oynarken görmek her şeye değerdi doğrusu. pele koşmaya bir başladı mı, rakiplerinin arasından bir bıçak gibi sıyrılırdı. durduğunda ise rakipleri kendisinin koşarken çizdiği zikzaklı labirentlerde kaybolup giderlerdi. sıçradığında sanki görünmeyen bir merdivenle tırmanıyormuş gibi havaya yükselirdi. serbest vuruş yaptığında da baraj kuran rakip oyuncular girecek golü kaçırmamak için yüzlerini kaleye doğru çevirirlerdi.
küçük bir köyün yoksul bir evinde dünyaya gelmişti; ama zencilere pek nasip olmayan güce ve servete ulaşmayı başardı. sahanın dışında hiç kimseye tek bir dakika bile ayırmadığı gibi, cebinden de bir metelik çıkarıp vermedi. fakat onu oynarken seyretme şansını elde eden bizler için en büyük kazanç, ölümsüzlüğün mevcut olduğunu görmek ve ölümsüzlük kadar muhteşem o anları yaşamak oldu.
ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
maradona'dan eski dona'ları
maradona'nın dünya futbolunun efsanevi hamağından birdenbire uyuşturucu belasının krizli hapishanesine düşmesi, dikkatli yuvarlanmış futboldaki bir starlık hayatının şimdilik son sonüşüdür, belki de...
şöhretlik, şişkinliği hangi sağlıklı nefeslerle pompalanırsa pompalansın, kişi arada kalışın denge disiplinini kaybettiği an, tersyüz oluşunu ne durdurabilir, ne de eski günlerine dönmek konusunda bir aktüel direnişin kutsal kavgasını verebilir.
maradona'nın buenos aires'in çatısı topraktan bir metre yükseklikte içeriye oksijen ve ışık girmemiş bir gecekondunun dışarıya dar attığı bir çocukluktan dünyanın gururunu önünde eğilmeye mecbur ettiği bir büyük yıldız yapması nasıl çok az başarılan bir kişisel heykeltıraşlık mahareti ise, arjantinli bücürün futbolcu olarak çıktığı doruklardan 2-3 aylık bir narkotik depreme uğrayarak mazi birikimini hiçlemesi, o derece bir üzüntünün gözyaşları olarak yuvarlak kürenin damında bir krater gölü yaratmalıdır.
* * *
garrincha 1954-1958 dönemi bir sinema şeridi gibi uzatılıp evrensel futbol büyüleri dökmüş brezilya milli takımı'nın hücum sağ ucundaki kabile reisi idi.
şimdiki futbolda çok koşulmuş bir at padoku haline getirilmiş ileri uçlar garrincha'nın kişiliğinde inanılmaz bir estetik lunaparkına dönüyor, fuleden ve ciğerden kurulu sağ açıklık kavramı bu kısa boylu melez beyazın vücudunda, inanılmaz bir dripling vodvilinin bin dekorlu sahnesine dönüyordu.
ayak ritmlerinden samba notaları çıkarılan driplingdeki benzersiz eskizleri için kendisine şarlo sanatının üretken ve değişkenliği yakıştırılan garrincha, brezilyaya ve dünya ülkesinin bir numaralı canlı futbol heykeli olmuşken uyuşturucu denen rakip onun oyunculuk diye özetlenen kıvrak saha dünyasını yakalayamayınca, içine girerek belalı beden ve ruh çürümesinin sinsi ihtilalini başlatmıştı.
beşikten mezara kadar uzanamamış birkaç evlilik... mekânları ve sosyal konumları yerli yerine oturmamış yedi çocuk... metresler, gece kadınlarının bir neonluk ışıkta getirip boşattıkları içki bardakları, nizami olmayan sigaralarla dolan izmarit tablaları, hap stokları insan kollarına hangi keyifler için girdiği belli olmayan enjektörler, her gece tomarları incelen artık üretmeyen, üremeyen bir futbol serveti.
sonunda bir akıl hastanesinin çığlıkları ve bağlama kayışları bol bir odasına düşen garrincha, ecelden mi yoksa intihardan mı kaynaklandığı belli olmayan bir esrarengiz eylemle hayatının bitimini noktaladığında futbolda bir dönem dünyanın başını çalımlarla çıldırmış insanın mezar haberi gazetelerde tek sütunluk bir selvi gölgeliğinin altına iliştirilmişti.
* * *
avrupa'nın sermaye birikimini saha sporlanna fazlaca boca ettiği ikinci dünya savaşı'nın bitim yıllarında batı'nın futbol fuarlarına rus ekolü sağlıklı bir sol ihtilali getirip çakmıştı. 1954-55'li yıllarında...
uzaktan kumandalı birtakım şeflik kulelerine bağlı, saha içi yaratıcılıkları bile disiplin prospektüslerine iliştirilmiş rus milli takımı 1955'te fransa'da yapılan avrupa futbol şampiyonası'ın önlenemez zaptedilemez bir fizik güçle kazanırken, dokuz numaralı forması ile tommy stretzov, avrupa'nın en hayranlık toplayıcı figürlerini dökmüştü.
kapitalizmin güç patron icat eden anlayışının gazete sayfalarına düşen uzantıları paris'teki futbol balayını değerlendirirken tommy stretzov'u kuzeyden gelen krampon zengini olarak ilan ediyor, onunla da yetinmeyip bu sarışın soğuk rus'u ispanya'da yaşayan bir latin idolü di stefano ile kıyaslıyorlardı.
fakat stalin rejiminin kapalılığı ve tekdüzeliğinin yanında serseri bir özgürlükçü idi, tommy stretzov...
batı'ya açılan turnuvalarda disko ve gece kulüplerinde içki bardaklarının podyumunda sarhoşluk dansları yapıyor, rus elçilik katlarında alaminüt aşk serüvenlerine kaçamak, kazanovalıklar fırlatıyor, disiplinli adımlara şartlandırılmış rusya içinde bile anormal alkollü araç kullanıyor, kolluk kuvvetlerine yumruk atacak kadar asosyalist kılık ve öfkelere giriyor, bununla kalmayarak yüksek bürokrat ve siyasal sosyeteden itibarlı kişilerin zevceleri ile yasak ilişki ve aşklar yaşadığı öne sürülüyordu.
bir gri ve soğuk moskova sabahında sibirya trenine bindirildiği anda tommy stretzov'un arkasına asılan resmi gerekçede, "veremdir, omsk sanatoryumumda tedavi olacak" şeklinde bir sağlık manşeti varsa da fısıltı gazetesinde yazılanlar daha çarpıcı idi.
rus futbolunun en büyük modern çarı, esrar kullanmak ve satmaktan bileti dönülmez olan bir yolculuğa çıkıyor daha doğrusu çıkarılıyordu.
* * *
çok zahmetli yapılmış hayatlar kendisi ile birlikte milyonlara mal olmuş hayatlar, üstün adam, tek adam olma mücadelesinde hangi eziyetleri çekip hangi özveri ve fedakârlıkların parendelerinde bir oluşum ölüm cambazlığı yapmışlarsa, her şeye sahip oldukları noktada da, birikimlerini kaybetmeme konusunda muhafazakârlıklarını cimrilik derecesinde sürdürmek zorundadırlar.
doruklara çıkmışlar eğer yükseklik korkularına çeşitli sosyal ve ruhsal müsekkinler bulamazlarsa, bir gün düşeceklerdir, mutlaka...
ve bu düşüşler el, kol, bacak, bilek, diş kırılması gibi basit ortopedik sakatlıkların kaynaması değil, payanda konulması mümkün olmayan bütün bir hayatın kaymasıdır aslında...
pele, yıllar sonra, final maçından sonra neden ağladığını soran spikere şöyle cevap vermiştir: "1950 dünya kupası oynandığında 10 yaşındaydım. brezilya, finalde uruguaya yenilip kupayı kaybetmişti. babam ağlıyordu. 'neden ağlıyorsun baba' diye sordum. o da 'uruguaya yenildik. şimdi sokaklarda partiler, eğlenceler olmayacak' dedi. ben de 'üzülme baba ben ileride dünya kupasını kazanacağım' demiştim. işte bu yüzden ağladım 1958'de kupayı aldıktan sonra."
brezilya takımı avrupaya gelmeden önce 28 spor hekiminden oluşan bir heyetin kontrolünden geçti.buna kendi lisanlarında "junta medica" olayı denildi.labaratuarlarda futbolcular tepeden tırnağa kontrolden geçirildi.
finalden sonra fransız yazar gabriel hanot şu cümleyi kullanmış:"futbolun don juanları kazandı"
bu kupada brezilya 4-2-4 sistemi ile oynadı..brezilya orts sahasında didi,orta sahanın diğer 3 elemanından peleyi ileriye,orlandoyu ise geriye yollayarak bu sistemin yaratıcısı oldu.4-2-4 sistemi 1966 dünya kupasına kadar büyük ilgi gördü
brezilya, final maçında isveç'i 5-2 yendiği zaman bu bir final maçında elde edilen en gollü maç sonucu olarak da tarihe geçiyordu.
brezilya-isveç finali bir çok kişiye göre beklenen final değildi. ama brezilya turnuvanın en iyi oynayan takımıydı ve her maç, çok daha iyi oynuyorlardı. isveç de ev sahibiydi ve çok başarılı maçlar çıkarmıştı. sonuçta finali hak eden 2 takım oynuyordu.
brezilya’ya final öncesinde ünlü defans oyuncusu djalma santos’tan iyi haber geldi. sakatlığı geçen santos, turnuvadaki ilk maçında finalde ter dökecekti.
ama maçta ilk gol isveç’ten geldi. 3.dakikada liedholm takımını öne geçirdi. brezilya turnuva başından beri ilk defa yenik duruma düşmüştü ama sahadakiler ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı. sağ kanattan fırlayan garrincha, içerdeki vava’yı gördü. vava durumu 1-1 yaparak brezilyalı taraftarları rahatlatırken, isveçliler panikletmeye başladı. 15 dakika sonra hazırlanış bakımından ilk gole çok benzeyen bir brezilya golü daha geldi. garrincha sağ çizgiye inerek ceza sahasındaki vava’yı gördü ve vava kupadaki 5. golünü atarak brezilya için kötü başlayan devreyi tatlı bitirdi.
2.yarı brezilya’nın değil pele’nin maçıydı. ceza sahasındayken kendisine gelen topu göğsüyle yumuşattığı gibi karşısına çıkan defans elemanına çalımı basan pele, şık bir voleyle şovu başlattı. ardından zagallo farkı üçe çıkaran golü attı. 80.dakikada simonsson isveç’i umutlandıran golü atsa da son dakikada pele, bu umutları söndürdü ve final perdesini indirdi. pele, kupayı havaya kaldıran en genç futbolcu olurken henüz 17 yaşındaydı. brezilya ev sahibine 5 gol atarak şampiyon olmuştu ve kupayı kıta dışına götürüyordu ama brezilyalı futbolcular isveç’in dev bayrağını taşıyarak ev sahibinin gönlünü almasını bildiler.
dünyanın en güzel futbol oynayan takımı brezilya, ilk şampiyonluğunu istiyor. finalde rakip ev sahibi isveç. sakin isveçliler, yarı finalde almanya maçında fanatikleşiyor. bundan aldıkları dersle finalde eski hallerine dönüyorlar. daha dördüncü dakikada herkesin beklediğinin tersine golü isveç buluyor.
gren'in pasında liedholm golü bırakıveriyor gilmar'ın koruduğu kaleye. ama 10. dakikada ortaya garrincha çıkıyor. parling ve axbom'u dalga geçerek çalımladıktan sonra ortalıyor çarpık bacaklı adam. vava'ya sadece dokunmak kalıyor. 32. dakikada beraberlik golünün kopyasını atıyor brezilya. yine garrincha getiriyor ve vava dokunuyor. 55. dakikada 17 yaşındaki pele, kupa tarihinin en güzel gollerinden birini bırakıyor filelere. topu rakiplerinin üzerinden aşırıp voleyi çakıyor. zagalo, simonsson ve pele. skor 5-2. brezilya ve isveç bayraklarıyla tur atıyor sambacılar. isveç kralı'nı da davet ediyorlar tura ama yaşlı kral gülüyor sadece. kaptan bellini, kupayı almaya geliyor. brezilyalı gazeteciler, "kaptan kupayı kaldır ki çekebilelim" diyorlar. işte kazanılan kupanın havaya kaldırılması seremonisinin başlangıcı o an!
pele, brezilya'nın isveç 1958'deki ilk iki grup maçında oynama fırsatı bulamamıştı. yaş 17... takım arkadaşları onun grubun son maçı olan sscb maçında oynamasını talep etmişti ve edson arantes do nascimento nam-ı diğer pele, arkadaşlarının kendisine olan inancını boşa çıkarmayan bir oyun sergilemişti. çeyrek finalde galler'e karşı alınan galibiyetin tek golünü atan pele, yarı finalde de fransa karşısında hat-trick yapmıştı. finalde attığı iki golden 55. dakikada olanı ise tam bir kişisel beceri golüydü. brezilya karşılaşmayı 2-1 önde götürüyordu ve kendisine atılan bir topta pele topu kalçasıyla kontrol etmişti. markajcısının üstünden topu aşırtan oyuncu güzel bir voleyle topu ağlara göndermişti. isveçli defans oyun cusu sigge parling bu golden sonra "onu alkışlama ihtiyacı duydum" demişti. maçın son dakikasında kafayla da bir gol bulan pele, son düdükle beraber sahayı sevinç gözyaşları ile terk etmişti. kral doğmuştu.
yarın stockholm'de yapılacak final maçı için hem ev sahibi isveçliler, hem de favori brezilyalılar dün son antremanlarını yaptılar. isveçlilerin en büyük avantajı şüphesiz seyirci. buna mukabil cenubi amerika'nın siyah incileri ful kadrolarına giremiyorlar. en güvendikleri elemanlar da şüphesiz forvet elemanları bilhassa: vav, pele ve didi.
son senelerin en güzel futbolunu oynayan siyah incileri isveçliler çılgınca alkışladılar. fransa'ya 6-3 yenilen almanya dördüncü oldu
38 yaşındaki liebholm'un ayağından çıkan top, brezilya ağlarını bulduğu an, rosunda stadındaki final maçının henüz 4 üncü dakikası doluyordu. isveç bu golle 1-0 galip duruma geçiyor ve 50 bin seyirci ayakta «heya sverige frisk hümör heya, heya» diye bağırıyordu.
50 bin isveç'li seyircinin hayretle karışık sevincine brezilyanın 18 yaşındaki santraforu vava tam 5 dakika sonra demir gibi bir şutle son vermesini bildi. 5 dakika içinde kaleleri ziyaret eden top. dünya kupasında şahâne bir final maçının başladığını gösteriyordu. oyun görülmemiş bir futbol ihtişamı içinde devam ederken 31 inci dakikada garrincha'nın ortası ile bir evvelki gol pozisyonu tekrarlandı. kale önünde gol kollayan vava yine vazifesini yapmış ve brezilya'yı 2-1 galip duruma yükseltmişti.
gol makinesi brezilya
brezilya, ıslak ve yer yer kaygan sahada ikinci devreyi mükemmel bir futbolle doldurdu. yağmur isveç'in, seyirci avantajından sonra diğer bir büyük ümidiydi. ama. brezilyalılar bu handikaplara puan vermediler. en doğru ifade ile isveç, rakibi karşısında oyunun kontrolünü kaybediyordu. muazzam sür'atle devreyi açan siyah incilerin pele'si 53 inci dakikada biri birini tamamlayan iki zarif hareketle üçüncü golü çıkardı. bunu zagallo'nun sayısı takip etli. dördüncü golde isveçli kaleci topu bacaklarının arasından kaçırmıştı. isveç'in ikinci golü liedholm'un ileri bir pasından istifade eden simonson vasıtasiyle atıldı. isveç'in ikinci golü, karşı tarafınki iki misil olmasına rağmen seyircileri tekrar ümitlendirmiş va oyunun başındaki tezahürat başlamıştı. brezilya'lılar, moral bakımından da finale hazırlandıklarını göstermek istercesine tempolarını devam ettirirlerken, pele son dakikada ileri çıkan isveç'li kalecinin başı üzerinden aşırtma bir vuruşla dünya kupasını kapadı. şimdi skor 5-2 brezilyalın dı. işte unutulmaz hâdisenin başlangıcı da bu ana rastlıyordu. isveçli seyircilerin, dünya kupası galipleri için misli görülmemiş tezahürat başladı. mağlûp ekibin taraftarlarının, galibi bu derece alkışladığı görülmemişti.
brezilyalılar, kendilerine gösterilen bu yakınlığa bir nazire olarak büyük bir isveç bayrağı ile sahada şeref turuna çıktılar. biraz sonra da f.i.f.a. başkanı drewry «jules rimet» kupasını brezilya takım kaptanı bellini'ye verdi.