lefter, can ve metin’in yokluğu bütün oyun müddetince kendini fazlası ile hissettirdi
maç aslında şimdi başlamış sayılırdı.
ikinci devreye girmiş ve değişen forvet tertibimizle romenlerin yarı sahasında fırtına kopartmağa başlamıştık. milli takımımız her şeye rağmen bir şeyler vaad ediyor ve oyunu bir anda düğümleyiverecek pozisyonlar buluyordu.
milli maç, aslında «şimdi başladı» derken, hatâya düşmediğimizden emindik. öyle hareketsiz bir ilk yarı seyretmiş, öylesine kaskatı bir futbolun şâhidi olmuştuk ki… buna, doğrusu ne milli maç denirdi, ne de oynanan futbol.
evvelâ oyunu süratlendirmiştik. iki açığımızdan biri - tarık - sahanın yıldızı solbek, macri’yi geçi geçiveriyordu. ilk devrede tek bir müsbet hareketi görülmiyen zeynel bile bu canlı oyuna uymuş habire rakip defansın sağ tarafını zorluyordu. ama, oyunu birden bire bu derece hızlandırmış olmanın bir takım mahzurlar doğurmasından korkulurdu..
hâsılı, ikinci devrenin başından itibaren başlıyan tazyik ya bize, maçı kazandıracak, ya da kaybettirecekti. ne yazık ki, beklenen olmuyor ve korkulan başımıza geliyordu. hızımızın yavaş yavaş kesiliverdiği sırada, yediğimiz golle sahadan mağlûp ayrılacaktık. bu, maçın kader noktası idi. ve hazin olanı, en güvenilir yerimizden darbeyi yemiş, yani defanstan açılıp, defansta bitmiştik…
bu oyun seyri ve neticesi itibariyle bir milli takımın her şeyden evvel bu sahada ihtisas yapmış futbolculara mutlaka ve mutlaka ihtiyacı olduğu hakikatini ortaya koymuştu. dünya kupasına giderken, şöhretleri bir çırpıda kadro dışında bırakmanın hakikatte zararı olacaktı, bir lefter, bir metin, bir can ve hattâ futbola yakınlığı şüphe götürmiyen kadri dahi dünkü toy forvetin herhangi bir yerinde oynasalar iş bu kadar güçlezmezdi. dün bir milli takımın forvetteki, gücünü kantara vururken, bizim gibi herkes ister istemez aynı şeyleri düşünüyordu. bunlar, bir milli kadronun yapıcı adamları idiler. oyunu yaparlar, oyunu değerlendirirler, ve herşeyden evvel bir milli takımın futbol klâsını isbat ederlerdi. ilk tecrübe böyle bir menfi neticeyi ortaya çıkardığına göre, türk futbolunun bugünkü seviyesine, kafa tutarcasına, milli kadroda bir gençleştirme hareketine girişmenin, pembe bir hayalin ötesine, geçmekten ibaret kaldığını kabul etmek mecburiyetindeydik.