arshavin: onsuz rusya uğraşırkeni onla birlikte galibiyete daha rahat ulaştılar. 2 maç cezalı olduğu için turnuvanın ilk 2 maçında forma giyemeyen "shava" (küçük köpek) lakaplı futbolcu, 3. maç olan isveç maçında 11'de sahaya çıkmasıyla birlikte rusya durdurulamaz bir hale geldi. şampiyona öncesi çok bilinmese de, artık herkes onu tanıyor.
bob marley: o sadece bir "reggae" kralı, ancak onun eksikliği leo beenhakker'in polonya kampını özetliyor. beenhakker durumu şöyle açıklıyor; "ben trinidad tobago'yu çalıştırırken bob marley'in sesiyle uyanıyordum, şimdi ise baş ağrısı ile uyanıyorum.
co-hosts: (ev sahipleri) avusturya ve isviçre belki gruplardan çıkamadılar fakat bu şok durum bile turnuvaya olan ilgiyi azaltmadı. örnek olarak turnuvanın sonunda uefa euro 2008™ taraftar bölümünü 4 milyon kişi ziyaret etti!
drama: (dram) türkiye yarı final maçına kadar hep geriden gelerek ve son dakika golleriyle rakiplerini üzdü, fakat yarı finalde lahm'ın son dakika golüyle turnuvaya veda ettiler. fakat fatih terim'in öğrencileri bunda tek değillerdi. turnuvada atılan 77 golün 18'i son dakikalarda geldi.
efficiency: (etkinlik) almanya türkiye ile oynadığı yarı finalde 3-2 galip gelirken, kaleyi tutan 3 şutta 3 gol buldu. halbuki türkiye maç boyunca bulan 11 şut atmıştı.
feel the rush: (hızı hisset) final maçında sahaya çıkan enrique'nin ''sesimi duyabiliyormusunuz" şarkısı turnuvanın şarkısı olmalıydı. ama turnuvanın şarkısı shaggy'nin "feel the rush" (hızı hisset) şarkısıydı.
golden generation: (altın çağ) bulgaristan, hırvatistan, fransa, romanya. bütün takımların bir çok yetenikli oyuncunun bir araya geldiği dönem olabilir ancak 2 kez olur mu? 1990'ların başında portekiz çok iyi bir jenerasyon yakalamış, ve euro 2000'de yarı final oynamışlardır. şimdi ise cristiano ronaldo önderliğindeki portekiz kendisinden beklentilerin bir kez daha büyümesine neden oldu.
hat-trick: david villa d grubu'nun ilk maçında rusya'ya karşı 3 gol birden atarak, avrupa şampiyonaları tarihinde bunu başarak 7. oyuncu oldu. bunu daha önce yapan oyuncular; michael platini (2 kez), patrick kluivert, sergio conceiçao, marko van basten, klaus allofs ve dieter müller
sakatlıklar: bu turnuvada sakatlıklar deyince akla ilk olarak frank ribery, alexander frei ve türkiye'nin kadrosunun yarısı akla geliyor.
juan carlos: ispanya italya'yı yenerek yarı finale yükseltikden sonra, bir gazetecinin '' ispanya'yı yarı finalde favori görüyor musunuz?" sorusuna cevap veren ispanya kralı juan carlos "evet, şanslar %50, %50"
klasnic: herkes kanserden kurtulmak için 15 ay tedavi görüp tekrar futbol oynamaya geri dönemez. ancak klasnic bunu başardı, üzerine avrupa şampiyonası'nda iyileşmesini attığı gollerle kutladı.
lifeguard: (can kurtaran) bu sıfat için sadece bir ismi sayabiliriz. türkiye'den semih şentürk. isviçre maçında oyuna girip takımına beraberlik golünü kazandıran semih, çeyrek final maçında 122. dakikada attığı golle türkiye'nin umutlarını sürdürmesine yardımcı oldu. yarı final maçında yine attığı golle beraberliği sağlasa da son dakikada gelen lahm'ın golü türkiye'nin önünü tıkadı.
mascots: (maskot) 4 yıl önce "kinas" isimli maskot suratının ortasındaki gözle ve yaptığı akrobatik hareketlerle dikkatleri çekmişti. bu kez onlardan 2 tane vardı. bunların saçlı daha uzun ve dansları daha ilginçti.
nihat kahveci: türkiye, çek cumhuriyeti maçının son 3 dakikasına 2-1 geride girmişti. bu dakikada nihat ilk önce takipçiliği ve petr cech'in inanılmaz hatasıyla topu ağlara yolladı, bu golden 2 dakika sonra ise mükemmel bir şutla takımının inanılmaz galibiyetinde başrol oynadı.
oranje: (portakal) hollanda turnuva boyunca bernliler'in kalbini kazandı. ama bern'de yaşayanların başka seçim hakları yoktu çünkü 100 bine yakın hollandalı france-hollanda maçını isviçre'nin başkentinde izledi.
portekiz arrival: (portekiz'in gelişi) felipe scolari yönetimindeki portekiz, 1 haziran'da isviçre'ye vardığında mükkemmel bir manzara ile karşılaştılar. yaklaşık 10 bin kişi onlar için "hoşgeldin partisi" düzenlemişti.
quarter-finals: (çeyrek finaller) ispanyanın 88 yıl sonra bir resmi maçta italya'yı yenmesi, almanya'nın portekiz karşısındaki 3-2'lik korku dolu galibiyeti, arshavin'in müthiş oyunuyla rusya'nın hollanda'yı geçmesi ve türkiye'nin şaşırtıcı hırvatistan galibiyeti.
reina: ispanya'nın yedek kalecisi pepe reina'nın babası manuel reina, aragones hakkında şöyle konuştu "bir insanın kondisyonu obur olmayı gerektirir, her zaman daha iyi olmak için aç olmanız ve daha çok başarı kazanmak istemeniz gerekir, bu aragones'de bulunan bir özellik".
schweinsteiginho: almanya'nın yıldızı bu turnuvada bir futbolcunun yapabileceği herşeyi yaptı. gol attı, asist yaptı, sarı kart gördü, kırmızı kart gördü. bunu başarabilen tek oynucu 1984 yılındaki avrupa şampiyonası'nda oynayan danimarkalı klaus berggren'di.
thunder: (gök gürültüsü) bu haziran avusturya ve isviçre'nin en ıslak haziranı oldu. yağan yağmur yüzünden isviçre'nin st. jakob-park stadı'nın çimleri değiştirilmek zorunda kaldı. ispanya-rusya maçı öncesinde yaşananlar ise frankenstein filmlerini andırıyordu.
underachievers: (seviyesinin altında kalanlar) fransa euro 2004'de fransa çeyrek finalde yunanistan'a 1-0 yenilerek turnuvaya veda etmişti. bu turnuvada ise dahada güçlü bir kadroyla gelmelerine rağmen gruptan çıkmayı bırakın maç bile kazanamadılar.
vastic: vastic avusturya-polonya maçının son dakikasında penaltıdan golle, 38 yıl ve 257 günle avrupa şampiyonaları tarihinde en yaşlı gol atan oyuncu oldu.
walk in the park: (parkta yürümek) yine beenhakker. bu kez almanya ile oynanacak maçın öncesinde konuşan hollandalı teknik adam " avrupa şampiyonası'na geldik diye değişik şeyler yapacak değiliz, bu tabii ki parkta çıplak yürüyeceğiz anlamına gelmez, belli bir programımız var ve bunu uyguluyoruz. ondan sonrada şarkı söyleyerek stada gideceğiz ama maçtan sonra nasıl döneriz bilmiyorum".
x-factor: (x faktörü) slaven bilic'in türkiye maçı sonrası düştüğü hal.
yellow or mustard?: (sarı ya da hardal) ispanya'nın 2. formasının renginin sarı olması sorun yarattı. ispanyollar kendilerine sarı rengin uğursuz geldiğini düşünüyordu, aragones ise bu konudaki soruya şöyle cevap verdi; "bu yeni rengi hiç sevmedim, ancak sonuçta bu formayı ben değil futbolcular giyecek, ayrıca bu forma sarı değil hardal rengi"
zidane: euro 2008, 1994 yılından beri zinedine zidane'sız düzenlenen ilk büyük turnuva oldu.