dağınık bir g saray, ne demektir? yâni bir «büyük takım» nasıl dağınık hâle düşer? müdafaa elemanlarının kendi aralarında, forvet elemanlarının kendi aralarında ve müdafaa ile forvetin birbirleriyle bir türlü ahenk kuramamaları nasıl olur? işte böyle...
bir lider ne kalar bozulabilir. taraftarının itimadını ne kadar sarsabilir? işte bu kadar... bundan daha fazlası zaten olamaz. bundan daha kötü bir maçı galatasaray, «galatasaray» ismini taşıdıkça çıkarmıyacaktır. yani şunu demek isteriz ki: galatasaray'ın bütün elemanlarını, bütün yıldızlarını alıp gitseniz yalnız «ad»ını ve formasını sahaya çıkartsanız bundan daha fena netice alamaycaktır.
ve turgay... maçın ilk devresinde bir korner atışında kendisini aşan topa - blokj imkanı olmadığı halde ancak sıçradıktan sonra farkedip - nefis bir bel hareketiyle tokat atışı vardı ki: sadece adımı ve formamı kaleye bıraksam «kaleciyim» diyordu. ama daha çabuklaşması, daha sakinleşmesi ve önündeki arkadaşlarına karşı daha «yumuşak» olması lazım kaptanın.
galatasaray maçın başlangıcından -dokuzuncu dakika- golünü atınca gayri ihtiyari farklı bir galibiyet olacağını düşünmüştük. ama dakikalar geçecek ne gol olacak, ne de galatasarauın başka goller atabileceğine dair ümit kalacaktı. kapalı tribünün sol tarafında toplanan o vefekar ve ateşli taraftar grubu bile bir tek defa sesini yükseltmeyecekti...
dün bir galatasaray maçı oynandı ve bir tek defa «cim... bom... bom...» diye bağrılmadı. bu bile maçın nasıl bir maç olduğunu göstermeğe kafidir sanırız.
adalete gelince: iyi futbol oynadılar demeğe dili varmaz kimsenin. ama şu muhakkak ki galatasaray'dan daha iyi oynadılar. zaman zaman şuurlu ve dikkatli bir takım halinde görüldükleri bile oldu... hele ikinci devrede saha ortasında adeta başarılıydılar. fakat bu takımın bir garip kompleksi var galiba: biz gol atmayız! hükmünü peşin mi vermişlerdi, neydi?
maçın tek golünü atan metin dün oldukça «çalışkan» dı. ancak açıkça işaret etmek lazım ki, attığı gol hariç, yaptığı iş «çalışmak»tan ibaret kaldı. gol ise güzel ve şık bir goldü: coşkundan aldığı bir pasla sağa doğru kaymış ve kaleyi görüş zaviyesini oldukça küçültmüştü. ceza sahasının tam köşesinden içeri girdikten sonra bir kaç metre ilerledi ve sol şütünü attı. topun kaleyi bulması bir nefaset, yerden havaya doğru tam kale önünde şeytani bir falso alması başka nefasetti... işte maç da bu golden ibaret kaldı.
sahanın «görünen adamı» da eski günlerini hat ırlatacak kadar canlı ve takipçi olan burhan'dı. sol iç oynadığı ikinci devrede top getirişi ve top dağıtışı ile çok iyi idi... ya golcülük?.. işte bu yoktu.