21 şubat cumartesi günü izmir'in alsancak stadındaki maçta beşiktaş, altay'ı 2-1 yenerken, antrenör remondini tribündeydi. beşiktaş'tan ayrılmış, tekrar altay'a dönmüş, fakat henüz resmen vazifeye başlamamıştı.
amma o tarihten sonra izmir'in siyah-beyazlılarını gene eski hocaları çalıştıracaktı. o akşam istanbullu gazetecilerle hasbıhal eden remondini iddialı konuşmul ve aynen şöyle demişti: "çalıştıracağım altay, vereceğim taktikle istanbul'da beşiktaş'ı yenecektir."
ve... antrenör remondini'nin çalıştırdığı altay, onun verdiği taktikle dün istanbul'da beşiktaşı yendi. hem de 3-1 gibi net bir sonuçla...
aslı aranırsa, dünkü revanşta beşiktaş üç golle yenilecek gibi oynamamıştı. ancak altay, üç golle kazacak şekilde oynamıştı. bütün farkda buradaydı. beşiktaşlılar sayıca çok fazla akın yapmış, amma bu hücumları neticelendirecek becerikliliği gösterememişlerdi. izmirliler ise, aksine az, fakat özlü bir hakimiyetle hemen "gol"e gitmişlerdi.
ilk 10 dakikayı beşiktal baskısı altında geçiren altaylılar, 12. dakikada günün yıldızlarından erolun büyük soğukkanlılıkla attığı golle daha başlangıçta 1-0 ileri duruma yükseldiler. gönenin pasını göğüsüyle stop eden erol rakip defansın bir anlık duraklamasını fırsat bilmiş ve topu pek yakından isabetli vuruşla filelere göndermişti.
golden az önce bacağına kramp giren coşkun'un yerine solaçığa muharremi alan beşiktaşlılar, baştaki canlılıklarını kaybetmediler. ne var ki, ceza sahasına kadar rahatça götürdükleri meşin topu, kale yakınında bazan cömertçe bazan da acemice harcıyorlardı. buna karşılık altayın her akınında bir "gol kokusu" vardı. 38. dakikada sahanın bir diğer kahramanı ayhan'ın kamilden çok zarif şekilde söktüğü topu, coşkun kalenin üstünden havalandırmasa, oyun daha ilk devrede 2-0 olacaktı. fakat altayın ikinci golü, bu golü kaçıran coşkun'un kısmetindeydi ve maçın ikinci yarısında aynı oyuncu, ilk devredeki gibi isabetsiz şut atmayacak topu varolun müdahalesine rağmen ağlara gönderecekti. topu erol sağdan ortalamış, coşkun da ani atakla içeri atmıştı. bu andan maçın 64. dakikasında bulunuyorduk.
2-0'lık avantah beşiktaşı dağıtırken, altayı hızlandırdı. üçüncü gol bu canlılığın eseri oldu. soldan coşkun - ayhan kombinezonu ile inen izmirliler, pozisyona girmekte gecikmemişlerdi. işte bu anda coşkun, topu kendisinden daha müsait durumda gördüğü ayhan'a aktardı. altayın istikbal vaadeden santrforu da nefis bir şütle takımını 3-0 galibiyete yükseltti.
beşiktaşın faik'i geri, gürcan'ı ileri almakla yaptığı değişiklik, müdafaayı toparlamış, lakin forveti beklenen ahangine kavuşturamamıştı. ancak üç farklı durum, altaylıları son dakikaları müdafaada geçirmek, düşüncesine saptırmıştı ve bu düşünce tahakkuk safhasına çıkınca beşiktaş maçın son on dakikasonda kesin hakimiyet kurmak imkanı buldu. recepin götürüp verdiği topu büyük ahmet boş kaleye havale ettiği anda herkes "işte gol" dedi. herkes böyle derken yan direk "haır!" şeklinde konuşuyor ve meşin yuvarlığı dışarı yolluyordu. hiç olmazsa bir "şeref golü".. bu, olacaktı. metin'in ortasını altay müdafaası uzaklaştıramayınca top b. ahmetin önüne düşecek, o da ani ve sıkı bir şutla takımının tek golünü kaydedecekti. bu sayı, beşiktaşı birden ümide sevkediyordu amma, maçın bitimine sadece 9 dakika vardı ve kamil'i de ileri alan istanbul siyah-beyazlıları, izmirli renkdaşlarının kalesine ikinci bir gol yapacak zamanı pek kolay bulamayacaklardı. oyun beşiktaş baskısı altında başlamıştı, bitişi de öyle oldu. fakat aradaki müddet altayın legine işlemişti ve remondini'nin dediği gibi "altay istanbul'da beşiktaş'ı yenmişti."
bütünü ile başarılı görünen altay, yalnız dünkü galibiyetiyle değil iki haftada istanbul sahasında yaptığı dört maçta da "yenilmemiş olmak"la ayrıca iftihar edecek mevkideydi.